Rüyayı tasdik ve rüyayı tabir
İbnü'l-Arabi Hz. İbrahim'i Kur'an-ı Kerim'de beyan edildiği üzere 'halil' yani tüm ilahi niteliklere mazhar olmuş (halife) kamil insan olarak ele alır; sanki bir süngerin kaptaki suyu içmesi gibi tüm ilahi niteliklere mazhar olarak, ayet-i kerimede belirtildiği üzere, isimleri öğrenmiş oldu. Halil olmanın neticesi ise iradesini Allah'a bırakarak mutlak teslimiyet üzere olmaktır. Bu yönüyle Hz. İbrahim üzerinden pek çok ahlaki erdem izah edilir. Kurban da bunlardan birisidir.
İbnü'l-Arabi kurban bahsini meselesini Fusûsu'l-Hikem'in İshak Peygamber bölümünde ele alır. Bu noktada açık bir bilgi vermese bile İbnü'l-Arabi'nin kurban edilenin İshak olabileceğini düşünen Müslüman alimler arasında yer aldığını söylemek mümkün. Meselenin bu kısmı mühim değil! Burada kurban etme olayının nasıl gerçekleştiği daha önemlidir. Bunu ele alırken bir hususu akılda tutmak lazımdır: Vahiy kelimesi bir kavram haline gelince Müslümanlar Hz. Peygamber'e gelen vahyi anlarlar; bunun yanı sıra Hz. Peygamber'e vahyin dışında gelen ve Kur'an-ı Kerim'de yer almayan bilgileri de bilirler. İbnü'l-Arabi'nin bu bahisteki görüşlerini anlayabilmek için yerleşik vahiy anlayışından biraz çıkarak naslarda kullanıldığı haliyle geniş anlamda vahiy kavramını hatırlamaya ihtiyacımız vardır. Kur'an-ı Kerim'de vahiy geniş bir kullanıma sahiptir. Kavram terim haline gelince, öteki anlamlar geride kalmış, Peygamber'e gelen ilahi söz anlamı öne çıkmıştır. İbnü'l-Arabi Hz. İbrahim'e kurban emrinin bir rüya ile verildiğini belirtir; daha doğrusu biz kurban hadisesini İbrahim'in oğluna 'oğlum seni kurban ediyor olduğumu görüyorum' demesinde öğreniyoruz. Burada bahsi geçen hadise 'rüya tarzındaki bir vahiydir.' Müslümanlar rüyanın vahyin bir parçası olduğun bilirler; lakin Hz. Peygamber için vahiy olarak gelen rüya tabire gerek olmayan açık vahiy gibi kabul edilir. İbnü'l-Arabi ise İbrahim'e gelen rüyanın bu şekilde bir rüya olmadığını söyleyerek yaygın algının dışına çıkmamızı sağlar. Hz. İbrahim'e rüya yoluyla bir bilgi gelmiş, o rüyanın gereğini yerine getirmek üzere harekete geçmiştir. İbnü'l-Arabi bu tarz vahiylerden söz ederken dikkatimizi başka vahiy türlerine çeker: mesela Hz. İdris'in vahyinin "çizgileri okumak" olduğunu belirtir. O kum üzerinde birtakım çizgiler çizer, bir dalga gelir onları siler, geride kalanlardan bilgi çıkartırdı. Bu itibarla o ağaçları veya yaprakların işaretlerini okumak, rüzgarı, suları takip etmek gibi ikincil vahiy türlerinden söz eder. Bütün bunlarda bilgi bir veri olarak gelir, Peygamber ise onu yorumlayarak bir tür 'içtihat' yapmış olur. Hz. Peygamber'in 'Ümmetimin alimleri İsrailoğullarını nebileri gibidir' derken belki buna da işaret etmiş olabilir. Hz. İbrahim'in rüyasına dönersek, İbnü'l-Arabi'ye göre burada bahis konusu olan böyle bir rüyadır. Daha doğrusu Allah İbrahim'e açık bir vahiy göndererek veya bir elçi göndererek oğlunu kurban etmesini emretmedi. Ona bir rüya gösterdi, o da rüyayı oğluna anlattı. Oğlu İsmail (veya İshak) bunu rıza ve teslimiyet ile karşılayarak 'emrolonduğun işi yap' dedi, o da harekete geçer. Allah Hz. İbrahim'e şöyle hitap eder: 'Ey İbrahim! 'Kad saddakte rüyake', yani rüyanı tasdik ettin.' İbnü'l-Arabi buradaki tasdik etmek kelimesini bir onaylama ve beğeni olarak değil, bir tashih olarak yorumlayarak meseleye yeni bir yorum getirir. Ona göre 'tasdik ettin' demek, rüyayı bir hüküm ayeti gibi aldın ve o haliyle uyguladın demektir. Halbuki yapman gereken şey, onu tabir etmek olmalıydı. Çünkü öyle bir rüya ancak tabirle anlaşılacak türden rüyalar arasında olabilir.
Peki İbnü'l-Arabi bu yoruma nasıl ulaşmıştır? İbnü'l-Arabi naslarda nesih fikrini kabul etmez. Kur'an-ı Kerim'de nesih olmadığı gibi Allah'ın peygamberine bir emir verip onun tam aksi istikamette yeni bir emir vermesi uluhiyet hakkındaki bilgimizle çelişebilir. İkinci mesele ise Mutezile'nin dile getirdiği aslah-ale'l-lah yani Allah'ın en iyiyi yapacak olmasının Ehli- sünnet adabı içinde kabul edildiğini de hesaba katabiliriz. Başka bir anlatımla İbnü'l-Arabi Allah'ın insana böyle bir emir vermeyeceğini de hesaba katarak Müslümanların bir kanadının kesin bir hüküm ötekilerin ise daha nezaket içinde kabul ettiği bir ilkeyi kabul etmiş oldu. Her iki noktadan hareket ederek bu yoruma ulaşmış olmalıdır.
Allah'ın sözünde 'nesih' olmayacağını dikkate alan İbnü'l-Arabi'nin yorumunda hadisenin sonucu da belirleyici olmalıdır. Allah gönderdiği bir 'büyük kurban' ile oğlunu kurtarmıştır. Aslında Allah İbrahim'i korkutmamış, mekr yapmamış, onu evlat ile sınamamış ve hepsinden önemlisi yolda fikrini değiştirmemişti. Allah İbrahim'e bir rüya göstermiş, İbrahim ise rüyayı 'oğlu kurban etmek diye yorumlamış, hikayenin sonunda da yanlış içtihadından doğru bilgiye varmıştı. Aslında Hz. İbrahim'e emredilen hikayenin sonundaki idi: "Bir kurban kesmek!" Demek ki kurban oğul bakımından teslimiyet ve rıza ahlakını ortaya çıkartırken baba için aynı zamanda mutlak ve kesin bilgiye ulaşmak oldu.