"Deveye bakmazlar mı, Nasıl yaratılmış?" (Ğâşiye, 17)
Değerli okuyucum.
Geçen yazımızda insanların hayvanlara karşı işledikleri suçları cezalandırmayı öngören yasa tasarısının Meclis'te beklediğine dikkat çekmiş ve hayvanlara karşı işlenecek suçlara karşı hapis cezası getiren bu yasanın bir an önce kanunlaştırılmasının, devletin görevi olduğunu ifade etmiştik.
Ancak yine aynı yazıda toplumun da bu konuda sorumluluğunun bulunduğunu zikrederek bilgilenme ve bilinçlenme ihtiyacını ve vazifesini dile getirmiştik. Aşağıdaki satırlar bu amaçla kaleme alınmıştır. Böylece yüce dinimizin temel kaynağı Kur'an-ı Kerim'de, Allah Teâlâ'nın, hayvanlar konusunda bize hangi bilgileri verdiğini; onlar hakkındaki düşüncelerimizin nasıl olması gerektiğini anlamaya çalışacağız.
Kur'ân- Kerim incelendiğinde görülecektir ki, bu mukaddes kitap, kimi zaman bizzat isimlerini zikrederek, kimi zaman ise vasıflarından bahsederek hayvanlara özel bir yer vermiştir. Bazı sûreler, içinde geçen olaylara istinaden Bakara (inek), Nahl (arı), Neml (karınca), Ankebût (örümcek) ve Fil gibi isimlere sahiptir. Yine muhtelif ayetler pek çok hayvanı konu edinerek onların hikmetli ve ibretli özelliklerinden bahsetmektedir.
HAYVANLAR DA İNSANLAR GİBİ BİRER "TOPLULUK"TUR
Arapça bir kelime olan "ümmet", anlam itibariyle, "sınıf, cemaat, canlı cinsi, topluluk, bir peygambere inanan kimseler" demektir. Kur'an-ı Kerim'de farklı manalarıyla birçok defa zikredilen bu kelimenin hayvanları bize tanıtan bir ayette geçmiş olması anlamlıdır. En'âm suresinin 38. Ayetinde şöyle buyurulmaktadır:
"Yeryüzünde hareket eden (yürüyen ve sürünen) her bir canlı ve kanatlarıyla uçan her bir kuş ancak sizin gibi bir topluluktur (ümmet)."
Ayet-i kerime her bir hayvan türünün, insanlar gibi bir topluluk olduğunu, bir canlı türü; bir sınıf; bir familya teşkil ettiğini kabul etmemiz gerektiğini anlatmaktadır. Böylece diyebiliriz ki, Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın verdiği canı taşıyan bir varlık olarak hayvanların da "insanlar gibi bir topluluk" hükmünde olduğunu bilmemizi ve böylece kabul etmemizi istemektedir.
Bir başka ayette ise yine şöyle buyurulur:
"Yeryüzünde hareket eden her bir canlının rızkı Allah'a aittir. O, aynı zamanda onların nerede gezdiklerini de nerede gecelediklerini de çok iyi bilir." (Hûd, 6)
Ayetten anlaşılan odur ki, eşsiz kudretiyle ve engin hikmetiyle her birini farklı güzellikte yaratan ve farklı özellikle donatan Allah Teâlâ, aynı zamanda onların hem rızkını veren hem de onlarla ilgilenen sahipleridir. Dolayısıyla hayvanlar aslında doğuştan sahiplidirler; zira onların gerçek sahibi Allah Teâlâ'dır… Dünya hayatında bu hayvanlara sahip olduklarını düşünenler ise gerçekte ancak onların emanetçileridirler.
Şayet ayetlere bu bakışla bakabilsek, ne sahipsiz ne de sahipli hiçbir hayvana kötü bir muameleyi reva görmek mümkün olmaz. Çünkü ona karşı yapılacak her şey, aslında gerçek sahibi olan Allah'a karşı yapılmış olacaktır. Belki bu sebeple olacak ki, Yunus Emre "Benim küçük bir karıncaya bile ulu nazarım vardır." demişti…
ONLAR ALLAH'I ZİKREDERLER VE KENDİ DİLLERİNCE TESBİHDE BULUNURLAR
Kur'ân-ı Kerim, İsrâ suresinin 44. Ayetinde ifade edildiği üzere, "-biz fark edemesek de- göklerde ve yerde olan her şeyin Allah'ı tesbih ettiğini" bildirir bizlere… Başka bir ayette ise daha açık bir şekilde hayvanların her birinin kendine has bir şekilde Allah'ı zikrettiğini, O'nu andığını bildirmektedir:
"Göklerde ve yerde bulunanlarla diziler halinde uşan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir." (Nûr, 44)
Dahası onların kendilerine has bir "secde halinde olduklarını" bildiren ayet (bkz. Hac, 18) bize bu canlıların Allah'ı zikreden, O'nu tesbih eden ve O'na karşı saygı halinin en anlamlı ifadesi olan secde'yi gerçekleştiren varlıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Durum böyle olunca, bir mümin için tüm hayvanların, sadece bu zikir ve tesbihatları sebebiyle bile "değerli" olduğunu söylememiz gerekir. Onlara bu gözle bakabilen gönül gözü sahipleri, kimisi kendisine hayran bırakacak güzellikte; kimisi kendisinden korkulacak surette yaratılmış olsa da her birinin bir zâkir ve bir müsebbih olarak değerli ve kıymetli varlıklar olduğunu söylerler… Şanlı ecdadımızdan Sultan III. Murad, seher vaktini anlattığı bir şiirinde kuşların zikrine şöyle dikkat çekmişti:
Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dill ü dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar,
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…
HER BİRİ BİR HİKMETLE YARATILAN AMA HEPSİ İNSANIN HİZMETİNE SUNULAN…
"En Güzel İsimler"in sahibi olan Allah Teâlâ'nın bir ismi de el-Hakîm'dir. Bu isim aynı zamanda, O'nun her işinde derin hikmetler bulunduğunu ve yarattıklarında bu isminin tecelli ettiğini ifade etmektedir. Nitekim canlı ve cansız varlıklardan oluşan bu kâinatın, Rahman suresinin ilk ayetlerinde ifade edildiği gibi muhteşem bir düzen ve sisteme sahip olduğu görülmektedir. Bütün varlıklar, onları ince bir hesap ve plan dahilinde yaratan Allah'ın, eşsiz hikmetiyle kurduğu düzen ve sistemin bir parçasıdır. İşte hayvanlar da bu sistemin ve adına "Ekolojik Denge" denilen bu düzenin vazgeçilmez üyeleridirler. Ancak her birinin ortak vasfı "insanın hizmetine sunulmuş" olmasıdır. Ayetlere dayanarak diyebiliriz ki, bu hayvanlardan bir kısmı binek, bazısı yük taşıyıcı olarak yaratılmış; bir kısmı etlerinden ve sütlerinden istifade etmek, bazısı da yünlerinden ve kıllarından yararlanılması için insanların hizmetine sunulmuştur. Küçücük bedeniyle "insanlar için şifa kaynağı" balı üreten arı ise ilgili ayetle "ibret alınacak" bir varlık olduğuna dikkat çekilmiştir:
"Rabbin bal arısına: 'Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir.' diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır." (Nahl, 68,69)
Şüphesiz ki Kur'ân-ı Kerim'in, Allah'ın bu kâinat düzeni içinde önemli görevler yükleyerek ve eşsiz kudretiyle yaratmış olduğu hayvanlar hakkında daha pek çok ayet ve bilgi zikretmek mümkündür. Ancak bu kadarla yetinerek sözlerimizi Peygamberler Tarihinde isimleri bazı peygamberlerle birlikte zikredilen birkaç hayvandan söz ederek bitirelim. Bunlar, Hz. Salih'in devesi, Hz. Yunus'un balığı, Ashâb-ı Kehf'in köpeği ve Hz. Süleyman'ın karıncalarıyla Hüdhüd adlı kuşudur.
Son Peygamber ve "âlemlere rahmet" olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin ise hayvanlara ve onların hakkına-hukukuna dair söylediklerini gelecek yazımızda ele almak üzere, sağlıcakla kalınız efendim.