Köşe noktalar
Birinci Dünya Savaşı sonrasında imparatorlukların dağılmasıyla ulus devletleşme yaygınlaştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Türkiye'de başlayan ulus devletleşme sürecine benzer bir süreç, Osmanlı'dan kopan Suriye'de de yaşandı. Suriye'deki hakim Arap toplumu, Türkiye'den farklı olarak devlet olma geleneklerini de oluşturmaya çalıştı. Bu süreç hala devam etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi birliğinin altındaki 400 yıldan sonra 20 yıl kadar Fransız sömürgesi altında kalan Suriye'nin yaşadığı süreç Türkiye'de yaşanan sürece benzetilebilir. İmparatorluk bakiyesi olduğu için Suriye'de de devlet farklı etnik yapılara, dinlere ve mezheplere sahiptir. Ulus devlet kurma sürecinin benzer zorluklarını onlar da yaşamıştır. Bu açıdan Suriye'de yaşayanların deneyimlediği süreç Türkiye'ye benzetilebilir.
Önceki yazıda iki ülke halklarının farklılaşma sebeplerini a) Osmanlı sonrası iki ülkenin siyasi yapılarının farklılaşması; b) coğrafi bölgelerden kaynaklanan farklılıklar; c) sanayileşmeden kaynaklanan toplumsal dönüşümlerin farklılığı ve d) demografik ve dini yapının farklılığı şeklinde açıklamıştık.[1]
Suriyeli göçmenler meselesinin sosyal-kültürel boyutunun kritik köşe taşları şunlardır:
- Sosyal-kültürel farkların anlaşılması veya ön yargıların aşılması
- Sosyal uyum veya beraber yaşama
- Çalışma hayatının veya iş piyasalarının düzenlenmesi
- Evlilikler
- Suriyeli çocukların ve gençlerin eğitimi
- Sosyal-kültürel farkların anlaşılması veya ön yargıların aşılması
Suriyeli göçmenlerle Türk halkı aynı dine mensup olmaları, coğrafi yakınlıkları ve 400 yıllık ortak Osmanlı İmparatorluğu birlikteliği sebebiyle birçok alanda benzer özellikler taşımaktadır. Bunlara rağmen farklı özelliklere de sahiptirler. Ayrıca Suriyeli göçmenler çok farklı bölge, etnik köken ve dini inançlardan geldiği için daha farklı karakter ve yaşam alışkanlıklarına sahiptirler. Suriyeli göçmenlerin bir kısmı Şam, Halep gibi şehirlerden gelmişken bir kısmı Suriye'nin çöllerinden, dağlarından veya kırsal bölgelerinden gelmiştir. Dolayısıyla Suriyeli göçmenler kendi içlerinde de benzer değildirler.
Suriyeli göçmenler hakkında yanlış "ön yargılara" teslim olunması yeni sorunların ortaya çıkmasına, kazanımların kaybedilmesine ve coğrafi temelli ortak bir gelecek kurulmasına engel olabilir. Mesela Suriyeli göçmenlerin "gece hayatına düşkün olduğu veya akşam yaşamını sevdikleri" bir ön yargıdır. Bu, sıcak bölge insanlarının akşam serinliği arama sebebiyle oluşan doğal eğilim ve alışkanlıklar setinin bir parçasıdır. Yine Suriyeli öğrencilerin öğretmen geldiğinde ayağa kalkmamaları sebebiyle öğretmene karşı saygısız oldukları kanaati de olumsuz bir ön yargıdır. Suriye'de, ABD ve çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi öğretmen sınıfa girdiğinde ayağa kalkma adeti bulunmamaktadır. Yine Suriyeli öğrencilerin ilgisiz ve sosyal olmadığı da olumsuz bir ön yargıdır. Bu durum onların yaşadıkları savaş ve göçün oluşturduğu travma nedeniyle içe kapanmalarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca kendini Türkçe olarak ifade etmede yeterli görmeyen ve sınıftaki çocukların ön yargılarından korkan Suriyeli çocuklar çekimser kalabilmektedir.
Ön yargıları aşabilmenin ilk yolu "insan, olay ve olguları" kendi gerçekliğinde anlamaktır. Küresel rekabetin gittikçe şiddetlendiği dünyada, Suriyeliler ülkemizde kalsalar da ülkelerine dönseler de bu coğrafyada ortak iyi bir gelecek için birbirimizi anlamaya ve sevmeye ihtiyacımız bulunmaktadır.
- Sosyal uyum veya beraber yaşama
Suriyeli göçmenler konusunda yıkıcı değil, yapıcı yol alabilmenin yolu sosyal uyum ve beraber yaşama pratiklerinin geliştirilmesi, buna yönelik kurumların inşa edilmesi ve var olan kurumların kapasitelerinin arttırılmasından geçmektedir.
Suriyeli göçmenlerin Türkiye'ye uyumları konusunda en öncelikli mesele iletişim dili olarak Türkçenin onlara öğretilebilmesidir. Bu nedenle Türkiye'nin ikinci dil olarak Türkçe öğretimi kapasitesini arttırması gerekmektedir. Türk üniversitelerinde halen ikinci dil olarak Türkçe öğretmeni yetiştiren bir bölüm bulunmamaktadır.
İkinci önemli mesele ise Türk toplumu ile Suriyeli göçmenlerin birbirlerini tanımasına imkân sağlayan ortam, program ve platformların inşa edilebilmesidir.
Üçüncü önemli mesele ise Suriyeli göçmenler arasından eğitimli liderlerin yetişmesi ve bu liderler üzerinden Suriyeli göçmenler ile sağlıklı iletişim mekanizmalarının geliştirilmesidir. Bu noktada özellikle Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerde kamu hizmetlerinde Suriyelilerin çalıştırılması hem Türk kamu çalışanları arasında ön yargıları yıkacak hem de iletişime dayalı olumsuzlukların ortadan kalkmasına katkı sağlayacaktır. Hastane, mahkeme, emniyet ve okullarda istihdam politikası olarak böyle bir yöntem belirlenmesi sosyal uyum ve beraber yaşamaya önemli katkılar sağlar.
Dördüncü önemli nokta ise yerel liderliklerin ve yerel kapasitelerin güçlendirilmesidir. CHP ve İyi Parti'nin Suriyeli göçmenler konusunu istismar etmesi ve mali imkanların kısıtlılığı, yerel yönetimlerin Suriyeli göçmen meselesine uzak durmasına sebep olmaktadır. Özellikle sosyal uyum ve beraber yaşamanın yerel yönetimlerin ve diğer yerel aktörlerin katkısı olmadan başarılabilmesi imkansızdır.
Gelecek yazıda Suriyeli göçmenler konusunun sosyal-kültürel boyutuna evlilik, çalışma piyasaları ve eğitim konularıyla devam edilecektir.