İstanbul Sözleşmesi ve LGBT+İ faaliyetleri sebebiyle aile ve boşanma gibi konular son dönemde Türkiye'de yoğun olarak tartışılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi'nde bir yandan kadına şiddetle diğer yandan ise cinsel yönelimlerle ilgili maddeler bulunmaktadır. Bu yazıda cinsel yönelim konusundan ziyade aile konusuna odaklanılacaktır. Bu vesile birçok konu iç içe tartışılacaktır. Bazı yazarlara göre, kadına şiddetle ilgili düzenleme talebi aileyi çözüp boşanmalar üzerinde etkiye sebep olduğunu iddia etmektedir. Elbette ki aile, Türk toplumunun en önemli kurumlarından birisidir. Fakat sorun bundan çok daha derindir.
Aile ve boşanma kavramları birbirlerinin rakipleri gibi cümle içinde kullanılabilmektedir. Halbuki aile ve boşanma kavramlarından büyük genellemelerle konuşabilmek artık mümkün değildir. Birisini iyilik ve diğerini kötülükle niteleyebilmek artık gerçekçi değildir. Bunun en büyük sebebi, aile etrafında yaşanan hallerin biricikliğidir. Her bir ailenin kendisine has bir öyküsü bulunmaktadır. Toplumsal değişim, üretim biçimleri, teknoloji kullanımı, iletişim araçları, sosyal medya ve şehirleşme; aile kurumunu, aile içi beklentileri, otorite ilişkilerini ve rollerin dağılımını derinden etkilemekte ve değiştirmektedir. Gerilimin bir ucunda bireysellik, özgürlük arayışı ve yeni yaşam tarzlarının talep ettiği değişiklikler bulunurken; diğer tarafında ise eski yaşam şartlarının sorunlarını çözmek için oluşan alışkanlıklar, gelenekler ve aile içi otorite ilişkileri bulunmaktadır. Mesela erkek ve kadının aile içindeki rol paylaşımı bunun en tipik örneğidir. Artık erkek daha fazla ev içi ve çocuk bakımıyla ilgilenmek durumunda kalırken kadın da çalışırken ev dışı işlerle ilgilenmek durumunda kalabilmektedir. Yine klasik dönemde babada temerküz ve tezahür eden "otorite" daha zayıflamış, karar alma süreçlerine ailenin diğer bireyleri de katılmaktadır. Kısacası, değişimden her iki cins de derinden etkilenmektedir.
Aile etrafındaki tüm "olgu, hal ve durumlar" değişmektedir. Yeni hallere yeni düzen arayışları devam etmektedir. Yeni çözümler iki cinsin katkısı ve uzlaşısı ile mümkün olacaktır. Geçmişte büyük ölçüde toplumsal kabullere/örfe dayalı olan aile düzeni yukarıda atıfta bulunulan değişim dinamikleriyle dönüşüm geçirmektedir. Yeni aile düzenleri de yaşanılan tecrübelerin ve analizlerin ışığında toplumsal kabul ve uzlaşı ile oluşacaktır. Ailedeki tüm tarafların faydasını/maslahatını mümkün kılan aile düzenleri kalıcı hale gelecektir. Bu çözümler de ailelerin biricik olan şartlarını belirleyecek üzere ve çoğulcu olacaktır.
Aile başlangıç itibariyle iki kişi arasındaki niyet ve sözleşmeyle başlasa da çocukların olmasıyla birlikte farklı bir mahiyete bürünmektedir. Ailede eş rollerini takiben anne-baba rolleri de oluşmaktadır. Çocuklar ebeveynlerinden sevgi, bakım ve disiplin ihtiyaçlarını karşılarlar. Kız çocukları kadınlık, annelik gibi dişilik rollerini ve ilişki tavırlarını annelerinden; erkek çocuklar ise erkeklik, babalık gibi eril rolleri ve ilişki kurma biçimlerini babalarından modelleme yoluyla öğrenirler. Bundan dolayı çocuksuz bir aileyle çocuklu bir aile hakkında konuşmak farklı mahiyetlerdedir. İkincisinde çocukların da menfaatleri ve faydaları, aile yaşantısında hesaba katılmak durumundadır. Çocuk açısından aile ve boşanma konusuna bakıldığına farklı boyutlar ortaya çıkmaktadır.
Çocuk için asıl olan anne babanın sağlıklı iletişimde olduğu bir ailede büyümektir. Fakat boşanma başta olmak üzere faklı nedenlerden kaynaklı bu durum her zaman mümkün olmamakta ve çocuk tek ebeveynle birlikte yaşayabilmektedir. Tek ebeveynli ailelerde bütün roller tek bir cinse kaldığı için ebeveyn üzerinde büyük bir yük oluşur. Ayrıca karşı cinsten çocuğa sahip ebeveyn, doğal olarak çocuğun görmesi gereken rollere karşı yeterli olamamaktadır. Tek ebeveynli büyüyen çocuklar, kimlik oluşturma süreçlerinde duygusal açıdan olumsuz etkilenebilirler. Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için muhtemel olumsuzluklara dair şıkları daha yakından inceleyelim.
AİLENİN GEREKLİLİĞİNE GİRİŞ: EBEVEYNSİZ BÜYÜYEN ÇOCUKLAR
Anne-babasız büyüyen çocuklar birçok açıdan gelişimsel zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bu çocukların duygusal gelişimleri açısından güven duyguları ciddi anlamda zarara uğramakta, sevgi yoksunluğu yaşamakta, özgüven eksikliği hatta aşağılık kompleksi duyabilmektedirler. Bazı durumlarda yoğun öfke ve saldırganlık duyguları yaşayabilmektedirler. Davranışsal açıdan ise suç işlemeye ve madde kullanımına meyilli olabilmektedirler. Ayrıca sağlıksız cinsel kimlik gelişimine ve akademik başarısızlığa da uğrayabilmektedirler. Çünkü ebeveynsiz büyüyen çocuk, hem anne hem baba rolünden mahrum kalmaktadır.
Tüm bu başlıklar çocuk gelişimi açısından sağlıklı bir ailenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Bu durumlar gelecek yazıda incelenecektir.