Hat san'atı'nın büyük isimleri - 4
İstanbul'da doğan Derviş Ali, aklâm-ı sitteyi Hâlid Erzurûmî'den (ö.1631'den sonra) meşk etti. Şeyh Hamdullah yolu, kendisine kadar Şükrullah Halîfe (ö.1543'den sonra), Pîr Mehmed bin Şükrullah (ö.1580), Hasan Üsküdârî (ö.1614) ve Hâlid Erzurûmî silsilesiyle gelmiştir. Derviş Ali'nin okçuluk sporuyla da uğraştığı, Topkapı Mezarlığı'nda bugün mevcut olmayan kabir kitâbesindeki ifadeden anlaşılmaktadır:
Şeyh-i vakt, üstâd-ı kül Derviş Ali
Gitti ukbâya, anā imdâd ola.
Atdı meydân-ı fenâda menzilin
Dikdi menzil taşını, tâ yâd ola
Pes duâ îdüp dedim târîhini:
Menzilin Firdevs ve rûhun şâd ola
1084
(Vaktinin Şeyh Hamdullah'ı, her hususta üstâd olan Derviş Ali âhırete gitti, Allâh ona yardım etsin. Fânîlik meydanında okunu attı, menzil taşını hatırlanmak için dikdi. Sonra da duâ edip târihini söyledim: Gitdiğin yer Firdevs Cenneti, rûhun da şâd olsun, 1084).
Ebced hesabıyla düşürülmüş bu tarihte Derviş Ali'nin okçuluğu hatırlatılarak, mesâfe okçuluğunda en ileriye okunu düşürenler için menzil taşı dikilmesine telmihte bulunuluyor.
Derviş Ali'nin pek çok talebe yetiştirdiği ve altmıştan fazla mushaf yazdığı bilinmektedir.
Resim 1: Derviş Ali'nin 63. mushafının ser-levhası.
Resim 2: Aynı mushafın imzâ sahîfesi.
Resim 1 ve 2'de görülen 1075/1664 tarihli mushafının 63. olduğunu ferağ kaydında kendisi belirtiyor. 45. mushafını da 1064/1654'de yazdığını kaydettiğine göre aradaki 11 yılda kaleminden 18 mushaf çıkmış oluyor. Şu hâle göre hattatımız her mushafını 7-8 ayda bir tamamlıyor demektir. Yazdıkları arasında kıt'alar ve murakkaalarda yekün tutar. (Resim 3 ve 4)
Resim 3: Derviş Ali'den nesih hattıyla bir kıt'a.
Resim 4: Derviş Ali'nin sülüs-nesih bir kıt'ası.
Derviş Ali'nin (1662 - 1663) yıllarında önce Hacc'a gitdiği, dönerken bir müddet de -o zamanlar Osmanlı toprağı olan- Mısır'da kaldığı, karalamalarına koyduğu yer isimlerinden (mesela: İskenderiye…) anlaşılmaktadır. İstanbul'un Saraçhâne semtindeki Dülgerzâde Câmii'nin arkasında bulunan çeşmenin 1069/1658 târihli celî sülüs kitâbesi de Derviş Ali'ye âid olup imzâsızdır.
Yaşadığı devirde hüsn-i hat meraklılarınca baş tâcı edildiğine, hakkında söylenilen şu medhiye kıt'ası delil teşkîl eder:
"Devha-i hattın gülü ve sünbülü Derviş Ali
Bağ-ı Şeyh'in goncası, hem bülbülü Derviş Ali
Kim bilirdi nesh ü sülüs kadrini dünyâda ger,
Salmayaydı âleme bu gulgulü Derviş Ali"
(Hat ağacının gülü ve sünbülü, Şeyh Hamdullah bahçesinin hem goncası, hem bülbülü Derviş Ali'dir. Eğer Derviş Ali'nin bu seslendirmesi olmasaydı, nesih ve sülüs yazılarının kıymetini dünyada kim bilecekti?)
Suyolcuzâde Mustafa Eyyubî, Ağakapılı İsmail bin Ali (ö.1706) ve Hâfız Osman (1642-1698) gibi Osmanlı hat san'atının yüz akı isimlere de hocalık eden Derviş Ali'nin öğrencileri arasındaki Sadrâzam Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa (ö.1676), kendisini ziyarete gelen Derviş Ali Efendi'yi, Osmanlı teşrîfatında şeyhulislâmların karşılandığı mevkîden karşılar, elini öpermiş. Devletin ve devlet adamının ilgilendiği san'at da, san'atkâr da muhakkak ki yücelir...
Aralık 1673'de yaşlı olarak vefat eden Derviş Ali, ilerdeki yüzyıllarda yaşayan başka adaşlarından "Büyük", "Birinci" veya "Evvel" lakabıyla ayırt edilir.