'Müslüman elinden ve dilinden öteki Müslümanların salim olduğu kimsedir.'
Hadis-i şerif sadece müminler ve Müslümanlar arasında geçebilecek sohbet ve konuşmalarda en cazip konuları beyan eden bir içeriğe sahiptir: Dindar insan öteki Müslümanlara zarar vermeyen, başkalarının kendisinden güvende olduğu kişidir. Dindarlık insana böyle bir ahlak kazandırır, onu hırs ve kötülüklerinden arındırarak öteki insanlarla ilişkisini en üst ahlak ile tesis etmesini sağlar. Hadiste insanın 'eli ve dili' tabirinin zikredilmesi, konuşma - düşünme ve maddi gücün ihtiva ettiği birtakım alt anlamlara da işaret eder. Dinde yasaklanan birçok davranış bu hadisten çıkartılabilir; yalan söylemek, iftira etmek, dedi kodu yapmak, laf taşımak, yanıltmak, başkasına zarar vermek vs. Bir insan başkasına zihniyle veya sözüyle zarar verebileceği kadar elinin temsil ettiği maddi gücüyle de zararlar verebilir. Hadis-i şerif her ikisini beraber zikrederek zararın her türünü yasaklamış oldu. Hz. Peygamber (SAV) bu anlamı teyit eden birçok hadis daha söylemiştir. İlk akla gelenlerden birisi 'Mümin müminin aynasıdır' mealindeki hadis olabilir. Daha sonraki metafizikçiler için hadis-i şerif, sadece iki müminin ilişkisini anlatmakla kalmaz, Tanrı ile alem ve Tanrı insan arasındaki ilişkiyi onun kadar iyi anlatan başka bir ifade yoktur. Onlara göre gerçekte her şey, bir ayna, 'öteki' diye telakki ettiğim şey, kendisine yönelmekle başta kendi varlığımı olmak üzere her şeyi başka bir şekilde görebileceğim vazgeçilmez bir aynadır. Marifet aynada kendimi tanımakla elde edeceğim bilgidir. Hadisin metafizik yorumu bir yana 'zahiri' yorumu iki müminin ilişkisini birbirini ikmal eden, birbirine yardım eden insanların ilişkisi kabul ederek rekabet ve düşmanlığın yerine temeddünün ilkesini ahlak ve erdem olarak belirler. İnsan herhangi bir düzeyde yaşayabilmek için değil, yetkinleşebilmek ve gerçek bir insan haline gelebilmek için öteki insana muhtaçtır; medenileşmenin sebebi zihnen ve ruhen istikmal olmalıdır. Birçok ayet-i kerime hadiste belirtilen anlamı teyit eder. Bu itibarla dini hayatta ahlaktan söz edilirken en çok dile gelen hususlar, insanlarla ilişkileri düzenleyen konulardır. Böyle bahisler o kadar sık ve güçlü bir şekilde beyan edilir ki dinde bireysel ahlak ve Tanrı ile ilişkili konular ikincil gibi gelmeye başlar.
Müslümanlar arasındaki ilişkileri tayinde yüksek bir ahlaki seviyeden söz eden hadis-i şerif modern insanın zihninde kuşkulara kapı açabilir. Bu meyanda hemen her insanın aklına gelebilecek ilk soru, hadisin bütün insanları kapsayabilecek bir anlam derinliğine sahip olup olmadığı meselesidir. Evrensel bir din niçin ahlakı sınırlar (mı)? Günümüzde evrensellik, ahlakın doğruluk ve geçerlilik ölçütü kabul edilir. Herhangi bir ahlak dikkate alınmaya değer ise ondan bekleyeceğimiz şartların başında evrensellik, yani herkes için her zaman ve her yerde geçerli olabilecek buyruk içermesidir. Burada ise Hz. Peygamber (SAV) en azından 'lafzen' daraltma yapmış görünüyor. Bu nedenle Hz. Peygamber'in (SAV) ahlakı daraltıp daraltmadığı, hadisin bütün insanları içerecek bir yoruma uygun olup olmadığı bir dini düşünce sorunudur.
Hadis ve ayetlere çağa göre anlam vermek, çağda yükselen değer ve kavramları esas alarak nasları edilgenleştirmek kolaycı bir yaklaşımdır. Çağda hangi değer yükselmişse, hangi kavramlar öne çıkmışsa onları mutlak ve değişmez doğru telakki ederek hadisleri onlara göre yorumlamak, uzlaşma imkan olmayan rivayetleri tevil ederek veya reddederek çağdaki değerden yana olmak, uzun zamandır Müslüman toplumda yaygın olan 'zayıf zihin' alışkanlığıdır. Böyle bir kolaycılığa sapmadan hadis üzerinde düşünmenin, buradan hareketle daha evrensel yoruma ulaşmanın makul bir yöntemi olmalıdır. Böyle bir yorum yöntemine erebilmek için önce şunu hatırda tutmak gerekir: Evrensellik günümüzdeki anlamıyla dinlerde ve kadim geleneklerde yaygın ve makbul bir düşünce değildi. Söz gelişi Yahudilik ahlaktan söz ederken herkese eşit şekilde davranmaktan veya Hristiyan komşularını sevmekten söz ederken bütün insanları aynı derecede sevmekten söz etmezdi. Müslüman toplumlardaki yaygın tutum da böyle veya buna yakın olmalıdır. 'Tanrı misafiri' tabiri bunu biraz bozsa bile, menkıbelerde Tanrı misafiri ile Hızır arasında kurulan ilişkiler, iyi insanlara karşı ahlaklı olmanın daha tercih edilebilir olduğunu gösterir. Ahlakta evrensellik sıradan bir insan için büyük iddiadır ve gerçekleşmesi istisnai insanlarda mümkün olabilecek bir seviyeyi beyan eder. Hal böyleyken fiilen dünyada bulunmayan bir ilkeyi İslam'ın her cümlesinden çıkartmak zor, biraz da zorlamalı bir teşebbüs olacaktır.
Bununla birlikte İslam'da ahlakı evrensel ölçekte düşünebilmenin makul yolları vardır. Bunu iki yönden tespit mümkündür: Birincisi Müslüman cemaatin geleneği, öteki ise bu geleneği şekillendiren veya onun sözcüsü olarak hareket eden düşünürlerin içtihatlarıdır. Her ikisiyle birlikte bakılınca, hadislerin daha evrenselci bir dille okunmasının yorumda bir aşırılık ve dayatma olmayacağını düşünebiliriz. Müslüman toplumlarda ahlaki sorumluluklardan söz edilirken genel kavramlarla konuşulur, insanların dinlerine, inançlarına atıf yapmayan tabirlerle insanlar arası ilişkiler düzenlenir. İslam mesela hasta dediğinde onun inancını bir engel olarak görmez; komşudan söz eden rivayetler ve hikayelerde komşu Mecusi veya Yahudi veya başka bir din ve mezhepten gelen bir isimdir. Yoksul ateşperest birisidir. Böyle hikayeler İslam ahlakının yapısını dindaş olmayanları içerecek tarzda şekillendirmiş görünüyor. Bu durumda böyle hikayelerin söz konusu hadisler üzerinden ortaya çıkan bir tecrübe ve yorum olduğunu dikkate alırsak, hadiste beyan edilen hususun literal anlamından daha derin ve geniş olduğunu düşünebiliriz. Bu itibarla Müslüman toplumun bütün zamanlardaki örfü ve tecrübesini genişleyen bir yorum alanı olarak hesaba katmak gerekir. Buna ümmetin içtihadı demek mümkündür.
Öte yandan ikinci bir husus ise bizzat hadis üzerinde yapılan yorum ve içtihatlardır. Bu hadis özelinde düşünecek olursak, on üçüncü asır Müslüman düşünürlerinin önemli bir kısmının hadise evrensel bir anlam yüklediklerini söyleyebiliriz. Hacı Bektaş-ı Veli hadise 'yeryüzündeki herkes insanın elinden ve dilinden emin olmalıdır' anlamı verir. Buradan hareketle iman ve Müslümanlığı tüm varlıklara karşı genel bir barış ve zararsızlık ahlakı olarak telakki eder. O zaman hadisi bu eksende düşünürsek, herhangi bir zorlamaya gerek olmadan, söylenmiş olandan söylenmemiş hikmeti keşfetmek mümkün, hatta gerekliliktir.
Ekrem Demirli
Temeddün: Uygarlaşma, medenileşme
İstikmal: Bir şeyin olgunluğa, kemale erdirilmesi.