Meşakkatle Saklanmış Bir Mana Olarak Hac
'İbadetler arasında en meşakkatlisi ve en zor olanı hangisidir?' diye sorulsa, herkesin aklına tereddütsüz bir şekilde hac gelir. Hac, ibadet taksimlerinde genellikle hem bedeni hem mali ibadet olarak 'meşakkatli ibadet' sınıfında yer alır, ancak imkânı olanların muhatap olduğu bir ibadet kabul edilir. Onu yerine getirmek için zenginlik bile yeterli gelmeyebilir, bilhassa beden sağlığı gerekir. Ülkemizde hac, ömrün son kertesine bırakılan bir ibadet olarak telakki edilirken hacca gidenler döndüklerinde gençleri uyarır, farklı Müslüman toplumların geleneklerini öğrenmenin etkisiyle 'hac gençken yapılabilecek ibadettir' derler. Öteki ibadetlerden ayrı olarak hac veya umrede vekâlet bahsi bu nedenle önemlidir, maddi ve bedeni imkânı olmayanlara niyetle vekilleri ibadeti ifa eder. Demek ki haccın bedeni ve mali meşakkati öteden beri zikredilen bir husustur. Naslarda geçen 'varmaya yol bulana' tabiri herhalde en çok modern dönemlerde anlamını bulmuş, ulaşımın kolaylaştığı çağımızda hacca gidebilmek büyük bir mesele haline gelmiştir. Meselenin bu kısmı bir yana buna bir de farklı bir ülkede dünyanın birçok bölgesinden gelen milyonlarca insan ile birlikte ibadetin ifa edilmesini eklediğimizde, meşakkat üstüne meşakkat ortaya çıktı demektir.
Böyle bir hükmün doğruluğu ibadete hazırlanmak ile onun mahiyeti arasında ayrım görmediğimizde geçerlidir. Buna mukabil haccı hazırlık ameliyesinden bağımsız bir şekilde en yalın ve en basit halinde düşünebilsek, belki hac ibadetlerin en kolay olanlarından birisi haline gelebilir. Üstelik sadece o kadar değil! Bu kolaylık ve basitlikle birlikte bu kez hac niçin yapılıyor diye sormaya başlarız, haccın anlamını tespit etmede güçlük yaşayabiliriz. Binaenaleyh hac dış şartlar ve hazırlanma sürecinde ortaya çıkan meşakkatlerle hakikatini saklamış gizli ve sırlı bir ibadettir.
Şimdi hacca basit ve kolay bir ibadet olarak bakmaya çalışalım:
Haccın mahiyetini idrak edebilmek için en basit ve yalın haliyle haccın bizzat kendisine odaklanmak gerekir. Haccın kendisine dönebilmek için işin maddi ve fiziksel kısımlarını, kalabalıkları, yolculuğu ve yol sorunlarını paranteze alarak salt bir ibadet olmak üzere hacca dikkatle eğilmek gerekir. Söz gelişi yeryüzünde ilk hacceden Adem Peygamber'i veya Kabe'yi Adem'den kalan izler üzerinde inşa eden Hz. İbrahim ve İsmail'in basit eylemlerini hatırlamak bunun için iyi bir istikamet verir. İbrahim Peygamber Kabe'yi inşa ettiğinde insanları uzaktan yakından davet etmesi kendisine emredildi. Bunun öncesinde ise bizzat kendisi ibadeti yerine getirdi ve Kâbe'nin ilk hacıları İbrahim ve İsmail oldu. Hz. İbrahim ve İsmail'in yaptıkları üzerinden haccı düşünürsek meselenin tefekkür kısmının ne kadar dikkatli ve soyutlayıcı bir düşünme süreci iktiza ettiği belli olacaktır.
Hac Kâbe diye isimlendirilen belirli bir mekânın civarında yapılan birkaç dönmeden ibarettir. Buna bir de Arafat'ta vakfeyi eklediğimizde hac ibadeti dönmek ve durmaktan ibaret bir ibadet olarak ortaya çıkar. Bu iki rükünle birlikte bütün ibadetler arasında en basit, en kolay ibadetlerden birisi hacdır diyebiliriz. Bu neden böyledir? Haccın hakikati öteki ibadetlerin ana fikrini teşkil ederek bütün ibadetlerin kurucu ilkesi haline gelir; bu nedenle dönmek ve durmak, tüm ibadetlerde görebileceğimiz derin bir anlamı ifade eder. Haccı anlayabilmek için bu basitlik ve kolaylık dahilinde onu düşünmek gerekiyor. Haccı 'hac' kılan unsurlar o kadar basit ve o kadar kolaydır ki, işin güçlüğü veya meşakkati bir yana, zihnimizde oluşacak temel soru şudur: Biz nasıl hac ettik veya haccı niçin yaptık? Haccın unsurlarının basitliğinin amacı bu temel soru üzerinde düşünmek olmalıdır.
Haccın iki temel unsuru tavaf ve vakfe yani durmaktır. Bunların anlamı üzerinde daha sonra yazacağız. Fakat şimdilik işin basitliğine yeniden bakmak üzere ilk hacca dönelim: Kâbe inşa edilmiş, İbrahim ile İsmail bilebildiğimiz kadarıyla dört kere tavafla bu binanın civarını dönmüş, varsa öteki unsurları yerine getirmiş ve hacı olmuşlardır. Şimdi sunu sormamız gerekiyor: Bu esnada ne yapılmıştır ki hac ikmal edilmiş sayılsın? Günümüz dünyasında böyle bir soruya ulaşabilmek için önce tam bir tecrit ve arınma ile haccın kendileriyle gizlendiği meşakkatleri, dolaylı eylemleri ve hazırlanma sürecini unutmak şarttır. Bunun akabinde tekrar soracağız kendimize: İbrahim peygamber 'dört kere dönmek' ile ne yapmıştır ki hacı olmuş olsun? Küçük bir yapı, iki insan ve kısa bir sürede tamamlanan tavaf ile hacı olmak ne demektir?
Hac ibadetini anlayabilmek için yapılması gereken ilk şey, bu tecrit ve soyutlanma ameliyesiyle haccın kendisine dönmek, haccın ana fikrine odaklanmaktır. Hacı olmak için 'ihram' giymenin bir benzeri olmak üzere, önce meşakkat ve güçlüğün zihnimize giydirdiği libası soymak, zihnimizi basit ve yalın eyleme odaklamak gerekir. Hac sadece dönmek ve durmaktan ibarettir diye kendimize telkin etmeliyiz. Bu ikisini birleştirecek olsak hac dönüp-durmaktan ibarettir.
O zaman tekrar sormamız gereken soru şudur: Dönmek ile durmak arasında insan kendini, varlığı ve Tanrı'yı ne şekilde tanıyacaktır ki bu eylemi hac adını alabilsin?
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.