Arama

Ekrem Demirli
Nisan 25, 2023
Oruç ve Sonrası
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Fikriyat'taki oruç yazıları bir hacme ulaşmış olsa bile konunun tüm yönlerini tahlil imkanı olmadı. Bununla birlikte 'ibadet metafiziği' anlayışı ve 'ibadet özgürleşmedir' ilkesi dahilinde meselenin ana fikrinin işlenmiş olduğunu düşünebiliriz. Allah nasip ederse gelecekte başka yazılarla eksik yönleri ikmal etmeye niyetlenerek, bu seneki Ramazan/Oruç yazılarını son bir yazıyla bitirelim:

Ramazan'ın bitmesiyle birlikte 'Oruç tuttuk da ne oldu?' diye bir soru aklımıza gelmiştir: Oruç tutan insan orucundan neyi bekler? Bu meseleyi ele alırken evvelemirde akla gelebilecek olan ahiretteki karşılığı veya Tanrı'nın rızasından söz etmeden soruyu inşa etmek gerekiyor: Acaba ibadet insan üzerinde nasıl bir iz bırakır? Her birimiz tekrarlanan herhangi bir davranışın insan üzerinde kalıcı izler bıraktığını, tekrarlama yoluyla bir fiilin melekeye dönüşerek varlığımızın ayrılmaz parçası haline geldiğini tecrübe ile biliriz. Her şeyden önce tekrarlamak güçlü bir talim yöntemidir. Türkçe ile Arapça'nın garip bir şekilde harmanlandığı deyimde 'et-tekrarü el-ahsen velev kane yüz seksen' yani yüz seksen kere bile olsa tekrarlamak iyidir denilir. Doğa anlamında kullanılan tabiat kelimesinin 'tab' etmek', yerleşmek, iz bırakmak ile ilgisi tekrarların oluşturduğu etkilerden hareketle kurulur.

İnsan dine tecrübeden hareketle bakmaya eğilimli olduğu ölçüde, tekrarlamanın burada da aynı sonuçları verebileceğini hesap eder. Bu nedenle dini davranışlarının tekrarlanmasıyla insanda kalıcı izler, melekeye dönüşmüş davranışların oluşması beklenir: Sürekli namaz kılıyorsanız bir süre sonra namaz insana bir meleke kazandırır, bunu namazın kemalinin bir delili sayarız. Öyle ki namaz insanda karakter inşa eder, ona bir ahlak ve seciye kazandırır, namaz insanı 'kılar.' Bir çok insan namaz hakkında böyle sözler söyler, namazı böyle telakki eder. Zekat veya hac ibadeti için aynı şeyler söylenir, bilhassa bizim toplumumuzda hac insan hayatında bir kırılma anı olarak kabul edilir. Dindar insanın hayatı 'hac öncesi' ve sonrası diye ayrılabilir.

Burada iki tabiri dikkate alarak meseleye bakmak gerekiyor: Birincisi insan davranışlarının kalıcı sonuçlar doğurabileceği beklentisinin dayandığı bir tür nedensellik inancıdır. Bunu fiillerin neden haline gelmesi diye ifade edebiliriz: İnsan belirli bir nedenle fiiller icra eder, daha sonra bizzat icra ettiği fiil ise başka fiilin veya fiillerin veya ahlakın nedeni haline gelir. Bu meyanda ibadetler insanda bir karakter gibi bulunup öteki fiilleri meydana getirir. Buradan ise ikinci tabire veya kavrama gidebiliriz. O da eski filozofların tabiriyle meleke haline gelmiş akıl veya meleke-huy haline gelmiş eylemlerdir. İbadetlerin meleke haline gelmesi iyi bir durum mudur?

Melekeye Dönen İbadete Mukabil 'Vakit' İle Sınırlı İbadet İradesi

Müslüman düşünce geleneklerinde ibadetlerin 'özne' gibi telakki edilebileceğini, tekrarlanan fiillerin insanda bir karakter/seciye inşa edebileceğini, hatta bunun ötesinde bir takım sonuçlar doğurabileceğini kabul eden bir çok zümre vardır. Bu bakımdan günümüzde hocaların 'ibadetler mutlaka ahlak oluşturmalıdır' veya 'ibadet insanı inşa etmelidir' tarzındaki beyanlarının karşılığı bulunabilir. Fakat daha derin bir tahlille birlikte iki tabiri kritik ederek ibadeti hal-i hazırda ve 'an içinde gerçekleşen bağımsız hadise' gibi düşünmek mümkün, hatta daha gerekli bir yaklaşım olabilir.

İbadetlerin 'inşa edici' eylemler olarak görülmesinin dayandığı birinci kabul, nedensellik idi. Sünni düşüncenin temel amaçlarından birisi, nedensellik anlayışının Tanrı'nın kudretini engelleme ihtimalinin bertaraf edilmesiydi. Tanrı sınırsız kudret sahibi olduğuna göre ne doğada ne ahlakta ne ahirette O'nun kudreti sınırlanamaz, ona istikamet sunulamaz. Sünnilik doğadaki nedenselliği reddetmede beis görmedi. Fakat doğada nedensellik meselenin sadece bir parçası idi; nedensellik ve düzen anlayışının teolojik anlamı ise eskatolojik nedensellik diyebileceğimiz ahiret yurduyla ilgili kısmında ortaya çıkmıştı. İnsan fiilleri şu veya bu şekilde mücbir bir neden gibi öteki dünyayı belirleyebilir veya insanda bir seciye inşa edebilir diye düşünmek, Mutezile'nin en tehlikeli yaklaşımlarından birisiydi. Sünnilik bunu reddetmek için insan fiillerinin mücbir neden olabilme ihtimalini ortadan kaldırdı. Fiilleri meydana getiren Tanrı olduğu gibi onlardan sonra meydana gelen neticeler de Tanrı'nın bağımsız ve bağlantısız fiilleridir.

İkinci konu ise meleke haline gelmiş akıl veya ahlak bahsidir. Tecrübe böyle bir gelişmeyi doğal kabul etse bile, dindarlık melekeye dönüşmeyi esastan reddeden merkezi bir kavram üzerine kuruludur: Niyet ve irade! Bu itibarla dindarlık eylemleri herhangi bir şekilde tekrarlama değil, her an yenilenen niyetle ortaya çıkan yeni ve bağımsız eylemler olarak kabul edilir. Dindar insan bir ay içinde otuz adet müstakil oruç tuttuğunu düşünür, her birisi için ayrı niyet eder, hiçbir oruç ötekinin yerini tutamaz, hiçbir oruç ötekine irca edilemez, ötekiyle telafi edilemez; gün içinde beş ayrı namaz kıldığını düşünür, her birisi için ayrı niyet eder dindar insan. Bu itibarla ibadet vakit, hac söz konusu olduğunda ise hem vakit hem mekanla ilgili ve sınırlıdır; her ibadet kendi vaktinde ifa ve icra edilir, ibadetten arda bir şey taşmaz veya kaza edilebilecek bir şey kalmaz. Bu yaklaşımla namazların kazası dinin tövbe kapsamında beyan ettiği bir ruhsat olabilir: Vakit geçmiştir ve her vaktin dolu olduğu başka bir ibadet olmalıdır.

Dindarlığın tekrar sanılan davranışlarının insanda inşa edebileceği ezberlere karşı zihin kendini niyet ve iradenin yenilenmesiyle sakınır. Bu meyanda bireyin veya toplumun adetlerine dönüşen ibadet anlamını yitirmiş ibadet olarak kabul edilerek amelden düşülür. İbadetlerin tekrarının 'inşa edici' olduğu iddiasına mukabil önerilmesi gereken kavram 'daimi ibadet' tabiri olabilir. Daimi ibadet bir ibadetin tekrarlanması ve süreklilik kazanması demek değildir. Daimi ibadet her anın yeni ibadet (burada ibadetin formel olarak aynı olması tekrar anlamına gelmez) ile imar edilmesi demektir. Bu sayede haller zevk edilir, vakitler mamur kılınır. Bu kavramı tahkim eden başka bir kavram ise 'salat-ı veda' yani son namaz tabiridir; tabirin öteki ibadetler için de geçerli olduğunu hesaba katmak gerekir. Galiba Müslüman toplumlarda unutulan ana kavramlardan birisi ibadetin 'veda' ile nitelenmesidir. Veda namazı veya veda orucu veya zekat ve veda haccı, her ibadetin ilk kez ve son defa yapılma iradesine verilmiş bir isimdir. Bu sayede ibadet tekrar olmaktan çıkar, adete dönüşmez ve vakit içinde inşa edilen ibadetten arda bir şey kalmaz; çünkü geride ancak yeni bir ibadetin imar edebileceği bir vakit vardır ve her vakti ancak o vakte tahsis edilmiş olan ibadet ve kulluk imar edebilir. İbadet ile tefekkür, tefekkür ile hayranlık (hayret) arasındaki irtibat, vaktin yeni ibadetin ilk olmasını temin eder.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN