Şam için rüya gören oldu mu?
Konevî'nin anlaşılması güç metinlerinden bir tanesi her bakımdan insanı derin düşüncelere hatta duyguya gark eder, büyük bir insan ve engin bir tefekkürün içerisindeki rikkat, duyarlılık ve sorumluluk bilincine şahit kılar. Böylelikle o meşakkatli metinlerin ardındaki insana biraz daha yaklaşmak, onu anlamak için bir kapı açılır. Söz konusu metin bir rüya, daha doğrusu Hz. Peygamber'in rüyada görülme meselesini 'epistemolojik' bir bağlam içinde tahlil ederken işaret ettiği kişisel bir rüyadır. Şöyle anlatır rüyasını:
"Hicaz'da bir sabah uykusunda Hz. Peygamber'i rüyamda gördüm. Vefat etmiş gibiydi. Çevresindeki insanlar onu defnetmek üzere toplanmışlardı. Saçları yere kadar değiyordu. Ben ise insanlara 'Ne yapıyorsunuz?' diye sorduğumda 'Hz. Peygamber vefat etmiştir, onu defnetmek niyetindeyiz' diye karşılık verdiler. Ben ise 'Hayır, yüzü ölmüş bir insanın yüzüne benzemiyor, hakikat belli oluncaya kadar bekleyin' dedim. Hz. Peygamber'in yüzüne yaklaştım, cılız bir nefes aldığını fark ettim. Bunun üzerine onlara 'Hz. Peygamber yaşıyor' dedim, onların Peygamber'i defnetmelerine mâni oldum.
Kan ter içinde uyandım. Uyanır uyanmaz daha önceki tecrübelerimden hareketle İslâm toplumunda ciddi bir hadisenin gerçekleştiğini anladım. Rüyamı gördüğüm tarihi kaydettim. Daha sonra gelen şahitler o gece Bağdat'ın Moğollar tarafından işgal edildiğini söylediler. Tabir benim düşündüğüm gibi çıkmıştı."
Rüyanın en dikkati çeken kısmı Hz. Peygamber ile şehir arasında kurulmuş olan irtibattır: Bu irtibatın neticesinde ise şehrin ölümü Peygamber'in ölümü olarak tecelli etmiştir. Bununla birlikte Peygamber'in 'cılız' bir nefes ile hayatta kalması ise şehrin köklerinde yatan hayata işaret ediyor olmalıdır. Şehir ile Peygamber arasında kurulan ilişkinin benzeri tasavvuf edebiyatında yer alır. Hacı Bayram'ın ansızın vardığı 'şar' veya şehir, gönül anlamıyla insanlık değer ve erdemlerinin tecelli ettiği yerin ismidir. Bu bakımdan gönül, şehir birlikte Hz. Peygamber ile irtibatlıdır. Yûnus Emre ise bütün dünyayı bir şehir olarak görür ve 'Şar'ın sultanı' olan Tanrı'nın herkese olan ihsanlarından söz eder. Fakat Konevî'nin şehir ile Peygamber arasında kurduğu ilişki bilhassa Bağdat ile ilgilidir. Bu meyanda konu Bağdat olunca, Hz. Peygamber ile arada daha yakın bir ilişki ortaya çıkacak, bir medeniyetin başkenti -kendi döneminde- o medeniyetin kaynağı olan Peygamber'in tecessüm etmiş hâli olarak görülecektir. İslâm şehirleri -Müslüman oldukları ölçüde- değerler ekseninde kurulur; Tanrı inancı bu değerlerin başında gelirken, ideal insan ise Hz. Peygamber'e benzemekle bütün evrensel değerlere ulaşmış kişi olarak kabul edilir.
Rüyada Bağdat işgal edilmiş ve Peygamber ölmüş görünmüş fakat ölmemiştir, çünkü şehir de ölmemiştir. Burada dile gelen husus, cılız nefes ile yere dökülen (mübarek) saçlardır. Konevî burada umuda kapı aralamaktadır. Saçlarının yerlere doğru düşmesi hiç kuşkusuz bir zayıflık, çaresizlik, büyük sıkıntı ve ölüme yaklaşma halini anlatırken alınan cılız nefes ise hayatın emaresidir. Gerçekte bu rüyada dile getirilen düşünce, Konevî'nin kendi döneminde İslâm toplumunun özellikle kendi sahasını teşkil eden metafizik bilimlerin hâlini anlatırken öne sürdüğü düşüncelere benzer. Gelecek hakkında bir karamsarlığa kapılan Konevî 'çadır dürüldü' diyerek bilginin bir istikbâlinin olmayacağını söyler. Fakat daha sonra 'kısmen' devam edeceğini gördüğü rüyalardan söz ederken bu rüyadaki 'cılız nefes' ile benzeyen cümleler kullanır. Hiç kuşkusuz İslâm'ın ve İslâm şehirlerinin geleceği onun düşündüğünden daha parlak bir istikbâli idrak etmiş, İslâm'ın en büyük medeniyet örnekleri ondan sonra yaşanmıştır; bu da bir bahs-i diğerdir.
Bununla birlikte uzun bir süreden beri İslâm şehirlerinin durumu Konevî'nin rüyada gördüğü halde, hatta bir kısmı daha feci bir durumdadır. Kim bilir, belki de İslâm toplumunda birçok ârif Konevî gibi rüyalar görmekte, Konevî'nin Müslüman dünyaya baktığı gibi derin bir ferasetle bakmaktadır. Dedik ki Konevî daha umutsuz hikâyeler de aktarır, kıyametin yakınlığından söz ederek İslâm toplumunun ve devletinin parçalandığı bir evrede insanlara 'toparlanın gidin' der (Takdir-i ilâhî Konevî'ye Şam'a gidin der). Bununla birlikte cılız nefese daha dikkatle bakmamız gerekir. Afganistan düşmüştür, lakin cılız nefesi devam ediyor olmalıdır. Filistin-Gazze, Irak, Suriye düşmüştür fakat cılız nefesleri devam ediyor ve bunu birisi duyuyor olmalıdır. Yakın bir zamanda bu cılız nefesin gelişeceğine, bu şehirlerin âbâd olacağına şahitlik edeceğiz.
Konevî'nin rüyasındaki 'cılız nefes' özellikle de nefes örneği iyi bir kelimedir. Hz. Peygamber İslâm'ın sıkıntılı bir evresinde "Rahman'ın nefesini Yemen tarafından duyuyorum" diyerek nefesin esas kaynağına işaret etmişti. İslâm toplumunun ciğerlerinin nefes alamadığı bir evrede Hz. Peygamber nefesin kaynağına dikkatimizi çekerek Rahman'ı hatırlattı. Hiç kuşkusuz yeryüzünde umudun kaynağı Tanrı ve onun engin rahmetidir. İslâm şehirlerinin hayat emaresi gösteren 'cılız nefeslerini' -Arif Nihat'ın 'kısık seslerini'- hayata döndürecek olan da Allah'ın rahmeti ve sonsuz inâyetidir. Müslüman toplum belki yakın zamanlarda cılız nefesini büyüten bir toplum haline gelecek, halihazırdaki ilkel siyaset ve sosyolojik yapılardan arınarak yeryüzünün muteber toplumlarından biri olarak 'insanlık adına şahitlik eden' bir erdemler zümresine dönüşecektir.
Ekrem Demirli
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.