Her milletle ilgili bazı klişeler vardır. Almanlar genel olarak rasyonel ve soğukkanlı olarak bilinirler. Özellikle dış politika söz konusu olduğunda, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde Alman devletinin karar alıcıları ekonomik çıkarları ön plana alan rasyonel ve dikkatli bir politika izleyegelmişlerdir.
Son dönemde ortaya çıkan Türkiye-Almanya geriliminde ise Almanya'nın Türkiye siyasetinde bütün bu geleneğe ters bir biçimde aşırı bir duygusallık ve agresiflik ön plana çıkmaktadır. Almanya'da yaptığımız bir saha araştırmasında yaptığımız görüşmelerde bunu açık ve seçik bir biçimde gördük. Alışık olduğumuz sakin ve rasyonel Almanlar gitmiş, duygusal ve agresif tepkiler Türkiye ile ilgili söylemleri ve politikaları belirlemeye başlamış.
Özellikle Cumhurbaşkanımızın Türkiye'nin artık Almanya'nın tepeden baktığı eski Türkiye olmadığını vurgulaması ve bunu Almanya'ya karşı hissettiren dik duruşunun bu noktada Alman karar vericilerin, siyasetçilerin ve gazetecilerinin kimyasını bozduğunu söylemeliyiz. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın Almanya'nın Türkiye'nin referandum sürecine doğrudan müdahil olmasına, Almanya seçimlerinde Türk kökenli seçmene Türk düşmanlarına oy vermeyin çağrısını yaparak doğrudan cevap vermesi oldukça etkili olmuş durumdadır. Gün geçtikçe yaşlanan ve azalan Alman toplumuna karşın genel olarak müslüman nüfusun ve Türk diasporasının güçlenmesi ve sayısının artması Almanya tarafından demografik bir tehdit olarak görülmektedir. Dolayısıyla muhafazakar ve dindar türklere yönelen tepkinin temelinde bu korkular yatmaktadır.
Diğer taraftan Almanlar'ın agresif olmasının altında yatan diğer sebep ise Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan sözkonusu olduğunda derin bir çaresizlik içerisinde olduklarını görmeleridir. Geziden bu yana her şeyi denemelerine, bu uğurda kanlı bir darbe girişimine göz yummalarına ve Türkiye'nin referandumunda doğrudan hayır kampında yer almalarına rağmen bir türlü Erdoğan'ı devirmeyi becerememektedirler. Dahası yakın gelecekte de başarılı olamayacaklarını pekala görmektedirler. Her ne kadar şişirseler ve pohpohlasalar da Almanlar da bal gibi bilmektedirler ki umudu Kılıçdaroğlu olan bir politikanın başarılı olması neredeyse mümkün değildir. Fakat gelin görün ki Almanlar o kadar çaresiz durumdalar ki Ömer Beyoğlu'nun ifadesiyle "Mercedesi dizayn eden akıl, bugün siyaseten umudunu Kılıçdaroğlu'na bağlamış durumdadır."
İşte bu çaresizliktir Türkiye söz konusu olduğunda Alman medyası ve siyasetini zıvanadan çıkaran. Bugün Almanya'nın Türkiye siyasetini intikam duygusu ve Alman nobranlığı belirlemektedir desek yanlış olmaz. Bunun en önemli sonucu rasyonalitenin bir kenara bırakılması olmuştur. Bu siyaset Avusturya dışında AB'nin neredeyse tamamının Türkiye ile müzakerelerin kesilmesi meselesinde Almanya'yı yalnız bırakmasında olduğu gibi Almanya'yı rezil etmekte ve küçük düşürmektedir. Aynı intikam duygusu ve nobranlık Alman medyasının Türkiye'yi karalamak için kullandığı sofistike yöntemleri terk ederek intikam duygusu ile yapıldığı belli olan 'Türk devletinin Kürtleri öldürme aşkı ve yöntemi tarzı" bir dizi provokatif ve pespaye haber yayınlamasında da kendisini göstermektedir.
Bütün bu olanlar Cumhurbaşkanımızın Almanlar'ın kimyasını bozan siyasetinin ve açıklamalarının gayet yerinde olduğunu bize göstermektedir. Artık takke düşmüş, kel görünmüş durumdadır. Almanların rasyonalite ve soğukkanlılık makyajı ilk darbede silinmiş altında kaba bir ırkçılık, üstünlük duygusu, İslam ve yabancı düşmanlığı ve nobranlık olduğu ayan beyan görülmüştür.