Amerikan yönetimlerinin ve bazı Avrupa ülkelerinin Filistin Kurtuluş Örgütü'ne yutturdukları en büyük zoka, 1993 yılında Oslo'da İsrail ile masaya oturma karşılığı iki devletli bir çözüme ulaşılacağı ile ilgili palavradır.
Arafat'ın İsrail'i tanıması karşılığında Filistin Özerk Yönetimi bu şekilde kuruldu. İsrail ile Filistin arasındaki sınırlar, Filistinli mültecilerin geri dönüşü, Kudus'ün statüsü, İsrail'in Filistin içindeki yerleşimleri gibi en önemli meseleler güya zaman içerisinde müzakereler ile belirlenecek ve sonunda bağımsız bir Filistin devleti kurulacaktı.
Aradan geçen çeyrek asır bunun koca bir palavradan ve oyalama taktiğinden başka bir şey olmadığını bize gösterdi. Bu dönem içerisinde İsrail 1967 sınırları içerisinde yerleşimler inşa ederek, Filistinlilerin topraklarına el koyarak, Kudüs'te Yahudi nüfusunu arttırarak, Filistin şehirleri etrafında duvarlar inşa ederek bağımsız bir Filistin devletini coğrafi olarak imkânsız hale getirdi.
Bu süreçte Filistin Özerk Yönetimi, maalesef Filistinlileri kontrol altında tutacak bir yapıya dönüştürüldü. İsrail adım adım Filistin topraklarında koloniler kurarken, Filistin Özerk Yönetimi barış görüşmeleri adına pasifize edildi. Filistin davasının savunucusu Filistin Kurtuluş Örgütü işte bu sebepten dolayı zamanla Filistinlerin gözünden düştü ve nihayetinde Hamas adım adım direnişin öncüsü haline geldi.
Trump'ın aldığı Kudüs kararı ile oynanan bu tiyatro sona erdi. Mahmud Abbas'ın İstanbul zirvesinde yaptığı Amerika'yı doğrudan karşısına aldığı son derece sert konuşma bu manada Oslo sonrası dönemde İsrail ile barış adına sürekli taviz veren Filistin Özerk Yönetimi'nde bir paradigma değişikliği yaşandığını göstermektedir.
Bu dönüşümün yaşanmasında en önemli etken Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail'in komplosuyla Filistin meselesinin bam teli olan Kudüs'ün statüsü konusunda Trump'ın daha önceki bütün anlaşmaları göz ardı eden pervasız adımıdır.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Kudüs'ün Müslümanlar açısından kırmızı çizgi olduğu uyarısı bu çerçevede sahada karşılığı olan bir hassasiyete işaret etmektedir. İstanbul'da toplanan zirvede alınan tarihi kararlar ve takınılan tutum ile bu hassasiyet bir kez daha tescillenmiştir.