Son dönemde Türkiye Avrupa ilişkilerinde genel olarak bir iyileşme gözlemleniyor. Cumhurbaşkanımızın Fransa ziyareti, Mevlüt Çavuşoğlu'nun Alman Dışişleri Bakanı ile Almanya'da bir araya gelmesi, AB kurumlarından gelen olumlu açıklamalar, önümüzdeki dönemde ilişkilerde genel olarak bir iyileşmenin gerçekleşeceğine dair umutları arttırdı.
Bu bağlamda en ilginç gelişme AB içinde en sert Türkiye karşıtı pozisyona sahip olan ve aşırı sağ partilerden müteşekkil bir koalisyon tarafından yönetilen Avusturya'nın Dışişleri bakanının Türkiye'ye resmi bir ziyarette bulunacağını açıklaması oldu. Bu son gelişme yakın dönemde Türkiye AB ilişkilerinin karşılıklı çıkarla temelinde rasyonel bir zemine oturtulacağına işaret etmekte.
Gezi, Darbe ve Referandum süreçlerinin hepsinde Türkiye karşıtlığında vites yükseltmiş olan AB ve bazı Avrupa devletlerinin neden şimdi frene basma ihtiyacı hissettikleri herkesin cevap aradığı bir soru. Bu noktada öncelikle altının çizilmesi gereken nokta Türkiye'nin son dönemde AB'nin sadece bazı üyeleri ile sorun yaşadığı gerçeğidir. Zira AB ile yaşanan derin güven bunalımına rağmen Türkiye Fransa, İngiltere, İspanya, Polonya ve İtalya gibi AB devletleri ile iyi ilişkiler sürdürmekle kalmamış bu ikili ilişkileri çeşitli alanlarda geliştirme imkânı da bulmuştur. Dolayısıyla Türkiye'nin AB ülkeleri ile yaşadığı kriz daha çok Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerle sınırlı olmuştur.
Bu üç ülke ile yaşanan krizin temelinde ise ilgili ülkelerde yaşanan seçimler ve bu ülkelerin ciddi sayılabilecek oranda Türk diasporasına ev sahipliği yapıyor olması önemli bir rol oynamıştır. Bu ülkelerde bulunan Türkiye karşıtı FETÖ, PKK ve aşırı sol gibi Türkiye kökenli diasporalar Türkiye düşmanlığının körüklenmesinde ilgili devletler tarafından bir araç olarak kullanılmışlardır. Diğer taraftan yükselen İslam düşmanlığı ve aşırı sağ bu ülkelerde muhafazakar Türk diasporası ve Türkiye'nin diaspora politikasına karşı duyulan şüphe ve korkuları körüklemiştir. Neticede bu ülkelerin Türkiye politikası korku ve duygulara dayalı irrasyonel bir noktaya savrulmuştur.
Gelinen noktada uluslararası sistemde yaşanan bazı gelişmelerden dolayı bu ülkelerin frene basmak ihtiyacı hissettikleri görülmektedir. Zira AB ve ABD arasında Trump'ın transatlantik ilişkilere bakışından dolayı ciddi bir çatlak doğmuştur. Diğer taraftan Amerika'nın özelde Suriye genelde ise Ortadoğu politikasının doğrudan ulusal güvenliğini tehdit etmesinden dolayı Türkiye Rusya ile yakın ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Bu çerçevede Ortadoğu'da oluşan kaosun ürettiği terör ve mülteci dalgasından bölge ülkeleri dışında en fazla zarar görenin Avrupa kıtası olduğu açıktır. Hasılı kelam Avrupa'nın Suriye krizinde denklem dışında kaldığı ayan beyan ortadadır.
Böyle bir ortam da histerik bir biçimde Türkiye'de bir iktidar değişikliği konusunda militanca bir tavır takınmanın en azından seçim sathı mailine girilene kadar ilgili ülkelerin de çıkarlarına ters olduğu bu ülkeler tarafından görülmüştür. Bundan dolayı 2018'in Türk AB ilişkileri açısından rahat bir yıl olması beklenebilir. 2019 yılının ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dolayı yeni krizlere gebe olduğunu şimdiden bilmemiz ve ona göre hazırlanmamız gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye'ye pragmatik bakan Güney ve Doğu Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerimize yatırım yapmanın, Türkiye'ye ideolojik bakan ülkelere olan bağımlılıklarımızın ise tedricen azaltılmasının rasyonel bir tercih olduğu açıktır.