Türkiye dış politikada ne zaman Batının dümen suyundan çıksa ve biraz bağımsız adımlar atsa hem içerde hem dışardaki Batıcılar hemen bir eksen kayması tartışması başlatırlar. Türkiye ikinci dünya savaşı sonrası NATO'ya katılarak Batı kampında yer aldığından beri bu tartışmalar Türkiye'yi terbiye etmek için zaman zaman devreye sokulur. Bunlar kimi zaman Türkiye'yi Rusya'ya yaklaşmakla kimi zaman ise İslam dünyasına yaklaşmakla itham ederek Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmesinin haddi zatında aslında kötü bir şey olduğunu ima ederler.
Bütün bu tartışmaların gözden kaçırdığı temel husus Türkiye'yi zorunlu olarak bir kampa aşırı bağımlı hale getiren soğuk savaşın bundan neredeyse 30 sene önce bittiği gerçeğidir. Türkiye son dönemde attığı adımlarla soğuk savaş mantığından dış politikasını kurtardığının işaretlerini vermekte.
Bu çerçevede Türkiye aslında hiçde yabancı olmadığı denge politikasına geri dönüyor denebilir. Bugün ABD'yi ve Avrupayı Rusya ile dengeleyen bu siyaset Rusyayı da aynı şekilde ABD ve Avrupa ile dengeliyor. Bu bakımdan bakıldığından denge siyasetinin Osmanlıdan bu yana yüzyıllardır Türk Dış politikasının temel köşe taşlarından birisi olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu 16 Yüzyılda Avusturya İmparatorluğunu Fransa ile dengelerken, 1789'da Mısır'ı işgal eden Fransa'yı Rusya ve İngiltere dengeleme yoluna gitmiştir. 1853'te Kırım savaşı sırasında ise Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa ile ittifak kurarak savaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun tarihi bu denge siyasetinin sayısız örnekleri ile doludur. Bu ittifaklar hiç bir zaman sürekli olmamış yeni şartlara ve güç dengelerine göre güncellenmiştir.
Osmanlı imparatorluğu yıkıldıktan sonra da kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa Sovyetler Birliğinden yardım almış, Cumhuriyet kurulduktan sonrada soğuk savaş başlayana kadar Türkiye denge siyasetini devam ettirmiştir.
Bu açıdan bakıldığında soğuk savaş bizim dış politika tarihimizde bir kampa aşırı bağımlı olduğumuz istisnai bir döneme işaret etmektedir. Türkiye son dönemde Amerika'nın ve NATO'nun tüm itirazlarına rağmen Rusya ile geliştirdiği işbirliği ve Suriye'nin Kuzeyinde attığı adımlarla dış politikasında bu parantezi kapattığını ilan etmektedir. Bu yeni dönemdeki denge siyasetinin çok ustalık gerektirdiği aşikar. Bununla birlikte Türkiye'nin Kuzey Irak Referandumu, Katar krizi, Kudüs sorunu ve Kuzey Suriye konusuda geliştirdiği akılcı hamleler ve ince denge siyaseti Türkiye'nin bu oyunu gayet başarılı bir şekilde oynayabileceğini ve bundan kazançlı çıkacağını herkese göstermiş durumda. Bu noktada Amerikancılık, Avrasyacılık, Ortadoğuculuk, Rusçuluk yada Avrupacılık gibi ideolojik dış politika reçetelerinin bizi tek bir tarafa bağımlı hale getirerek bize faydadan çok zarar getireceği aşikardır.
Neticede bugün Türkiye çıkarlarını merkeze alarak tüm aktörlerle bu çıkarlar çerçevesinde bir işbirliği geliştirmekte ve bu aktörleri birbiri ile dengelemektedir. Duygulardan ve ideolojiden arındırılmış rasyonel bir dış politikayı temsil eden bu siyasetin merkezinde Türkiye ve onun somut ulusal çıkarları bulunmaktadır.
Enes Bayraklı