Bakara Suresi 177. ayet iyiliği tarif etmeye iman esaslarını saymakla başlamıştı. İyi insan tanımından inancın bütünüyle çıkarıldığı bir düşünme biçimine doğru gönüllü olarak evirildiğimiz bugünlerde anlamakta ne kadar zorlandığımız bir konu bu. "...Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden.." diye başlayan bu tanımda, iyilik kapsamında gördüğümüz tüm davranışlar inanma amelinden sonra zikrediliyor. Belki de imanın –sadece kalpte kalıp davranışları etkilemeyen kanaatlerden ibaret olduğunu sanıp- davranışlarımızı temelinden değiştiren kalbi bir amel olduğunu kaçırdığımız için onun iyilikle ilişkisini de anlamakta zorlanıyoruz. Oysa Peygamberler tarihi bize imanın sırf zihinde kalan bir kanaat olmayıp –gerektiğinde- uğruna çeşitli sıkıntılara maruz kalınan bir yaşam tarzı olduğunu gösterir (Taha 20/71-73.) Evrensel ahlaka ulaşmak adına iyilik kavramını inançtan ve fıkıhtan (şeriattan) soyutlayıp sekülerleştirmeye çalıştıkça onun dayanaklarını değiştirerek din dışı ifadelere bürümek ve metafizikle bağını koparıp bir nevi kişisel gelişim kavramlarının içine hapsetmek zorunda kaldık.
Önceki yazılarımızda Allah, ahiret ve melek inancının iyilikle ilişkisini anlamaya çalışmıştık. Şimdi ise kitap ve peygamber inancının iyilerden olmakla ilişkisini göreceğiz.
Öncelikle burada bahsedilen kitap inancının Rabbimizin gönderdiği bütün kitapları içine alan "dergah-ı izzetten kitap gönderilmesi fikri"ne ve gönderilen kitabın içeriğine iman etme olduğunu belirtelim. Vahyi kabul ederek ilahi olanın beşeri olanla iletişimini ve rehberliğinin sürekliliğini kabul etmiş oluyoruz. Buna göre iyi bir insan olmak öncelikle, bizi irşad edip evrensel hakikati bildirme de dahil olmak üzere Yaratıcı'nın üzerimizdeki hakların kabul ve itiraf etmeye bağlıdır. Seyyid Kutub merhumun dediği gibi, kitaba ve peygamberlere inanmak, peygamberlik misyonuna ve bütün peygamberlere inanmaktır ki, bu da insanlığın birliğine, insanın ilâhının birliğine, dininin birliğine ve ilâhi düzeninin ortaklığına inanmak anlamına gelir. Bütün peygamberlerin varisi olan Müslüman'ın kafasında bu bilincin yerleşmesi, evrensellik iddiası açısından son derece önemlidir.
Vahiy bizim açımızdan hem yolumuzu aydınlatan nur hem de değerimizi artıran bir onurdur (Şura 42/52-53.) Onu dikkate almadığımızda nesiller boyu sürüp bir arpa boyu yol alamayacağımız anlam arayışında bize haritayı verir. Vaktimizi ve takatimizi, varlığımızın hakikatinin ne olduğunu bulmaya çalışırken tüketmeyi önleyip, anlamlı bir hayatı nasıl gerçekleştirebileceğimize ayırmamızı sağlar. Yolu aydınlatır, işaretleri diker, ölçüyü bildirir, tehlikeleri söyler (Şura 42/17-18.) Yorulan, kırılan, hevesini yitiren kalplere şifa olur (Fussilet 41/44.) Benzer özellikler peygamber için de söylenmiştir: "Ey Peygamber! Biz seni (hakikatin) bir şahidi; (insanlar için) bir müjdeci ve uyarıcı; (onları) Allah'ın izniyle Allah'a (çağıran) bir davetçi ve (tüm insanlık için de) ışık saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzab 33/45-46) Kur'an da kitabın vasıfları ile peygamberin vasıfları arasındaki benzerlikler şaşılacak derecede çoktur. Peygamber yürüyen Kur'an, Kur'an da peygamberin hareket noktasıdır. Böylece iyilik rehberine duyulan ihtiyaç hem ilkesel hem de eylem şeklinde ortaya konmuş; hiçbir karışıklığa yer bırakılmamıştır. Ona sırtlarını dönenler dosdoğru yola sırt dönmüş olurlar (Nur 24754.)
Yüce Rabbimiz peygamberlerin gönderiliş sebeplerini üç esasta toplar: İnsanlara Allah'ın ayetlerini okumak, onları arındırmak ve kitabı ve hikmeti öğretmek (Bakara 2/129, 151; Al-i İmran3/164; Cuma 62/2.) Bu esasların ikisi zihni biri de ameli cihetten iyiliğin başarılması ile ilgilidir. Bilhassa ayetlerde peygamberlerin misyonu olarak geçen tezkiye ifadesi arındırmak ve saflaştırmak anlamına gelmesi hasebiyle iyilikle doğrudan ilişkilidir. Anlaşılan odur ki insanın kusurlarından arınıp saflaşması, iyilik yolunda kemale ulaşması peygamberlerin önderliği olmadan mümkün değildir. Bu ayetlerin tefsirinde Elmalılı merhum, insanlara kendi türlerinden peygamberler gönderilmiş olmasının insanın istifadesine uygunluğu yanında insan türü için bütün mahlûkata kıyasla şeref ifade ettiğini söyler. Ona göre peygamberlerin getirdiği ayetler kalıcı birer mucizedir. Onlarla şüpheler ortadan kalkar, olaylar tahlil olunur, pek çok ilmin medarıdırlar, kendileri ile ibadet edilir ve güzel ahlakın en kapsamlı ilkelerine erilir. Allah'ın ayetleri bizi şirk pisliğinin her türünden temizlediği gibi insanlığın yüceliğini lekeleyecek maddi ve manevi çirkinliklerden, pisliklerden temizleyecek hakkın temiz, pak adaletli bir şahidi haline getirir. Peygamber, Kur'an'da bildirildiğine göre kendisine doğrudan ilahi dergahtan hikmet verilen kişidir. O, bu sayede her türlü hikmeti içine alan hukuk ilmi ve şartlarını, yüksek ahlâkı, toplumun sırlarını, insanlığın menfaatini, dünya ve ahiret ilmini, kâinat nizamında geçerli ve hükümran olan kanunları ve ilâhî sünnetin sonucunu, bunların tatbik ve uygulama şeklini sözlü ve fiilî sünneti ile öğretir. İnsana hiç bilmediği ve akıl ile bilme imkanı bulamayacağı şeyleri, gayba ait sırları ve ahiretle ilgili durumları vahy yoluyla öğretir. Böylece onları dünyanın üstadı, cihanın hakimi olacak ve bütün insanların örnek alacakları, orta yolu tutan bir ümmet teşkil edecek bir hale getirir.
Hangi yaş ve seviyede olursa olsun insanın önden gidenlerin yol açan ilhamına ihtiyacı hiç değişmez. Hele de iyilik ve kötülüğün içimizde çarpışan güçleri bir de dışarıdan gelen çeldiricilerle baş etmek durumunda kaldığında, kalpte yerleşmiş iyi örnekler sağdaki kefenin ağır basmasına nasıl da yardım eder. Kendisi zor durumda kalmış biri, Medyen Suyu başındaki çaresiz Musa'ya gelen ilahi yardımın, bir başka sıkıntılı insana yardım etmesine bağlandığını hatırlayınca zor durumda kalanlara iyilik etme gücünü daha da kuvvetle bulmaz mı? (Kasas 2823-25)
İyilik yolunun tüm detayları kitapta açıklanmış ve peygamberler tarafından da gösterilmiştir diye bu yolda ilerlemek isteyenler için geriye gayret edilecek bir şey kalmadığını zannetmeyin. Nefis, şeytan ve dünya bir an bile gözlerini üzerimizden ayırmazlar. İşaretleri değiştirmeye, tehlikeleri süslemeye, hatta eğer başarabilirlerse avur zavur laflarla ayetlerin ve rehberlerin gereksizliğine ikna etmeye çalışırlar. O yüzden işimiz hiç basit değildir.
İyiliği tarif eden ayetimizin kitaba ve peygambere inanmayı/güvenmeyi arkasından sayacağı iyi davranışlardan önce zikretmesi boşuna değildir. (Arapçada inanmak ve güvenmek aynı kökten gelir: e-m-n) Nelerin iyilik olduğu ve nelerin de bizi iyilerden olma çabamızdan alıkoymak istediği bilgisini daha yolun başındayken vermek ister Rabbimiz, almak isteyene. Kısa hayatlarımızda çokça yol alabilmek için bu bilgi hayati önemdedir.
İyilik yolunun evvelki öncülerinin hikâyeleri (kıssalar) de anlatılır kitapta. Böylece netameli anlarda rol modellerimiz hazırdır. İstese hepimizi mum gibi yapıp bu yola istemsizce sokabilecek olan ilahi kudret seçimlerimizde bizi serbest bırakmayı dilemiştir. Bütün değerimiz buna bağlıdır çünkü. Yoksa meleklerin dediği gibi O'na aralıksız ibadet eden mutlak iyi varlıklar varken insana neden gerek olsun ki? (Bakara 2/30) Yine de hayattan ve kitaptan sunulan bunca mucizevî örnek, iyilik yolunda ilerlemeyi kafasına koyanlardan başkasını etkilemez. Çünkü ahirete inanmayanlar kendi yolundan son derece emindir, öğüt almaya ihtiyaç duymaz (Neml 27/1-5.) Onlar herhangi bir gerçek bilgiye ve ışık saçan bir kitaba dayanmadan Allah hakkında ileri geri konuşur, kendilerini beğenir ve her çeşit ikazdan yüz çevirirler (Hacc 22/8-9.) Oysa insanoğlunun peşinden koştuğu bütün izzet ve şeref o kitapta saklıdır (Enbiya 21/10.)
Yüce Allah insanların çok azının imanı dosdoğru bir şekilde başaracağını, çoğunluğun iman etmeyeceğini (Yusuf 12/103) bildiği halde sırf kıyamet günü "Bize bir peygamber gönderseydin biz de elbette gerektiği gibi inanırdık," diye haklı bir mazerete sığınmamaları için insanlara peygamber ve kitap göndermiştir (Taha 20/134). Bu Yüce Allah'ın adaleti gereğidir. Kanunsuz suç olmaz ilkesi burada da geçerlidir. Allah ilk insandan itibaren doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü açıklamış; bununla yetinmeyip örnekler göstermiş, varılacak sonu şimdiden haber vermiş ve (kişisel farklar dikkate alınmak kaydıyla) insanlığa mazeret bırakmamıştır.
Sonuç olarak;
- Kalbin ameli olarak iman, iyiliğin en önemli dayanağıdır.
- İyiliğin kapsamını imanı dışarıda bırakacak şekilde daraltmak onu sekülerleştirmektir.
- İlahi kitaplara ve peygamberlere iman, hayatında ilahi rehberliği kabul eden Müslüman'ın bakışını evrenselliğe taşıyan esaslardır.
- Kitaba ve peygambere iman, yolumuzu aydınlatır, bizi deneme yanılma ile ömür tüketmekten korur, enerjimizi iyilik yoluna teksif etmek için şaşmaz ilkeler verir.
- Kur'an ve peygamber birbirlerinin yazılı ve yaşayan cihetleridir.
- Peygamber kıssaları hayatın dar ve geniş anlarında birebir örnekler bulacağımız prototipler sunar.
- Peygamber ve kitap göndermek, bizlerden iyilik talep eden Rabbimizin, kanunsuz suç olmaz ilkesi gereğince, adaletinin gereğidir.
ÖDEV
- Dipnotlarında hadislere de yer verdiği için Ayet ve Hadislerle Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali'ni baştan sona, dikkatle, kişisel notlar alarak okumak. (Prof.Dr. M. Yaşar Kandemir, Doç. Dr. Halit Zavalsız, Ümit Şimşek)
- Siyer'den farklı olarak Efendimizin fiziki ve ruhi yapısını anlatan, onun günlük hayatını ve ahlakını tanımamızı kolaylaştıran Peygamberimizin Şemaili kitabını okumak. (Prof.Dr. Ali Yardım)
- Uzun vadede günlük konuşmalarımızda ayet ve hadislere atıflar yapacak şekilde her sabah erkenden meal ve hadis kitaplarından birer bölüm okuyarak gün içinde kitabın ve peygamberin rehberliğini canlı olarak hissetmek.
- Namazlarımızda okumak üzere mana ve tefsirlerine çalışmak suretiyle yeni ayetler ezberlemek.
Fatma Bayram