Malum, "Sevgililer Günü"nü idrak ediyoruz. Aldırmak istemesek bile medya davul çalıyor. Onun da bir kamuoyu baskısı oluşuyor.
Ve şaka değil, en sonunda çok sayıda insan "görünür" bir kutlama yapmazsa, başkalarının gözünde hatalı duruma düşeceğini sanıyor.
Ara sıra "el âlemin ne dediğinden, ne düşündüğünden bana ne!" diye çıkışmayı pek severiz de...
Başkalarının lafının ve nazarının çizdiği sınırdan öteye geçmeye cesaret edemeyiz.
Öyle omuz silkip "özgür irade" havası basmak kadar kolay değildir bu iş.
Çünkü el âlemi gelenek ve dayanışma noktası veya nezaket ve adaba bir çağrı olmaktan çıkarıp duvarları çok yüksek bir hapishaneye çevirdik.
Öyle hop deyince çıkılmıyor, kefaretini ödemek gerekiyor.
Ama şimdilerde yeni bir hal ortaya çıktı...
El âlemin ne dediğini umursamamak bir yana, özellikle ciddiye alıyoruz.
Artık el âlem gözünü üzerimizden hiç ayırmasın, hep baksın, hep konuşsun istiyoruz.
Sosyal medya dünyası böyle bir şey işte!
Tabii gündelik hayatımız da sosyal medyaya paralel oldu.
El âlemin "göbeğinde" yaşıyoruz.
Hapishanede bile ruh esir edilemez ya...
Biz ruhumuzu artık gümüş tepsi içinde gardiyana teslim ediyoruz.
Herkes nasıl yapıyorsa, öyle yapmak.
Herkesin yorum ve beğenisine muhtaç kalmak...
Sonra gelsin palavradan "kişilik" gösterileri, koluna çanta gibi takılıp gezmeye götürülen makyajları, vs.
Bana kalırsa...
"El âlem için yaşamak" dedikleri asıl şimdi güçlü bir eğilim.
Hele evlilik çağındaki gençlerin durumu dikkate değer.
Görüyorum, Twitter'da sabah erkenden İsmet Özel'den "Ne derler acaba diye kahrolası bir put vardır" alıntısıyla gönlünü ferahlatmaya çalışan delikanlılar var. Öğleden sonra da nişanlılarıyla buluşup "el âleme mahcup olmamak için kınayı, nikâhı, düğünü nasıl yapmalı?" pazarlığına oturuyorlar.
Geçen biri şikâyet ediyordu ve haklıydı: "Nişanlıyken aileler önümüze nasıl evleneceğimizi upuzun bir liste olarak koydular. Neden, diye sordum. Herkes öyle yapıyor, el âlemi hakkımızda kötü konuşturmayalım, diye cevap verdiler. Bir yıllık evliyiz. İkimizin de geliri kredi borçlarına gidiyor. Onları dinlediğimize pişmanız ama bunu dahi anlatamıyoruz."
Haşmet Babaoğlu- Sabah