Dünya hayatının ne getireceğini bilemiyoruz. Böyle bir imkânımız yok. Bugün buradayız, yarın kim bilir neredeyiz?
Bin yıllık Anadolu Türk-İslam tarihinin en büyük doğal felaketiyle karşı karşıyayız. Kış mevsiminde, birbiri ardına iki şiddetli depreme maruz kaldık. Afet değil, afat.
Felaket büyük, imtihan ağır, işimiz zor. Hem kader hem keder günlerinden geçiyoruz. Şehit sayımız daha şimdiden yirmi bine yaklaştı. Bu emsalsiz afetten siyasi kazanç elde etmeye çalışanlardan razı değiliz. Böyle kimselerin bizim gözümüzde, fırsatçılık yapanlardan, yağma girişiminde bulunanlardan hiçbir farkları yoktur. Bozguncunun düşmandan daha tehlikeli olduğu milli hafızamızda kayıtlıdır.
Eksikler ve yanlışlar olabilir. Zor zamanlarda eleştiriyi ertelemek, erdemli bir davranış biçimidir. Sözümüzü sonraya saklamalıyız.
Bahane ve kusur arayan, aradığını bulmakta zorlanmaz. Niyet ile akıbet beraberdir. Bir insana yahut olaya bakarken niyetimiz neyse orada onu görürüz. Bin tane olumlu şey değil de bir tane olumsuzluk dikkatimizi çeker. O olumsuzluğu alır ve genele yaymaya çalışırız. Bazı kimseler her fırsatta işte bunu yapıyor. Günlerdir iki ayrı fıtrata şahitlik ediyoruz: Çoğunluk acıyı omuzlarken azınlık acıyı yağmalıyor.
Hemen ilave edelim: Olmayanı varmış, olanı yokmuş gibi göstermek, kötülüğün ta kendisidir.
***
Zor zamanlar, iyilerde iyiliği, kötülerde kötülüğü harekete geçirir. Ancak iyiliği çoğaltmak, yaymak ve tahkim etmek suretiyle kötülüğün kapladığı alanı daraltabiliriz. Afetin ilk saatlerinden itibaren, yüce gönüllü aziz milletimiz maddi ve manevi seferberlik başlatmıştır. Bu çetin imtihanı ancak fedakârlık ve yardımlaşmayla aşabiliriz.
Hep söylediğimiz gibi: İnsan evvela kendisine merhamet etmelidir. Kendisine merhamet etmeyen kişi, başkalarının acılarını rahatlıkla istismar edebilir. Binlerce insanın emeğini hiç tereddüt etmeden yok sayabilir. Sahte yardım hesapları açabilir. Yalan söyleyebilir. Evet, merhamet.
***
Son yılların özeti: Önce ortak sevincimizi, sonra müşterek dilimizi kaybettik. Şimdi de birbirimizi kaybetmek üzereyiz. Birbirimizden uzaklaştıkça konuşmalar duyulmaz oluyor, haliyle bağırmak zorunda kalıyoruz. Özellikle sosyal medyada bu duruma daha yakından şahitlik ediyoruz. Tehlikenin farkında mıyız?
Devletimiz Türkiye'dir. Bizi yaşatacak olan; insanlık görgüsü, kardeşlik hukuku, komşuluk ahlakı, millet olma adabı ve vatan sevgisidir. Durduğumuz yer, olduğumuz şeydir.
İbrahim Tenekeci