Birinci Balkan Harbi'nde yaşadıkları şehirleri terk etmek zorunda kalanlar, ortalık yatışır yatışmaz ata topraklarına geri dönebileceklerini umuyorlardı. Lakin öyle olmadı. Anadolu gurbetinde her şeye yeniden başlamak zorunda kaldılar.
Filistinlilerin hikâyesi de böyledir. Geri dönmek umuduyla yurtlarından ayrılanlar, bir daha hiç dönememiş, mülteci kamplarında zorluk ve yokluk içinde yaşamaya mahkûm olmuşlardır. Yüz binlerce Filistinli komşu ülkelerde ucuz iş gücüne dönüşmüştür. Kadim bir milletin hazin durumu.
Bugün Gazze Şeridi denilen bölge, esasında sekiz mülteci kampının toplamından oluşuyor. Yurtlarından sürgün edilen ve burada hayata tutunan insanlar tekrar aynı akıbeti yaşamak istemiyor, haklı olarak direniyorlar.
Kime karşı dirayetli bir direniş sergiliyorlar? Karşılarında nasıl bir güruh var? Güzelce abdestini alıp namaz kılmak için camiye giden insanların üstüne lağım suyu sıkan bir canavarlıktan bahsediyoruz. Onları anlatmak istiyoruz, lakin kelimeler yetersiz kalıyor.
Müminlerin iki önemli vazifesi: Hem nefsimizi hem neslimizi korumak zorundayız. Nefsin neye tekabül ettiği malumdur. Nesil ise evlatlarımız, zürriyetimiz ve onların güvenle yaşayabileceği vatan topraklarıdır. Filistinli müminlerin karşısında, özellikle evlatlarını hedef alan, onları zerre acımadan ve pişmanlık duymadan katleden bir katiller sürüsü bulunuyor.
Genelde Filistinlilerin, özelde Gazze'de yaşayanların durumunu en iyi anlayacak olan, Anadolu insanıdır.
Rodos, Sakız ve Midilli'den, Girit'ten, Rumeli'den, Kırım'dan, Kafkaslardan, Musul ve Kerkük'ten, Batum ve Revan'dan göç eden Türk, Boşnak, Arnavut, Pomak, Çerkez, Çeçen, Gürcü, Arap gibi nice İslam unsuru Anadolu'ya sığınmıştır. Benzer şekilde Akka, Hayfa, Nasıra, Tiberya, Safed gibi işgal edilmiş şehirlerden gelen Filistinliler Gazze'yi yeni yurtları bellemiştir. Anadolu bizim için nasıl son sığınaksa, Gazze de Filistinliler adına öyledir. Bu ortak kaderden dolayı olsa gerek, Gazze'deki mezalime en çok Türkiye tepki gösteriyor.
Bir beldenin İslam'dan İslam'a geçmesi ile başka bir dinin elinde kalması sonuçları itibariyle farklı şeylerdir. Birinde idare, diğerinde her şey değişir. Bugün bizler, Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü alışını değil, Selahaddin'in kurtarışını konuşuyor ve bir umut olarak hatırlıyoruz. Yahut Bağdat, Beyrut ve Bingazi'den ziyade Üsküp, Manastır ve Selanik'i kaybettiğimize daha fazla üzülüyoruz.
Anadolu ve Gazze'yi aynı duyguda buluşturup birbirine yakın kılan şey nedir? Birincisi elbette müşterek inancımızdır. Fakat belirleyici olan, her iki coğrafyada da hayata yeniden başlayanların çokluğu ve dokunaklı aile hikâyeleridir.
İbrahim Tenekeci