Zaman zaman ortalıkta bir 'kifayetsiz muhteris' lafı dolaşıp durur. Ne anlama geldiğini anladığım kadarı ile açıklamaya çalışayım.
Kifâyetin, sözlüklerdeki anlamı şu; yeter miktarda olma, yetişme, elverme, kâfi olma ve bir işi yapma husûsunda başkasına ihtiyaç göstermeyecek güçte olma, yeterlik, iktidar. Muhteris ise şu anlamda: Çok istekli, çok arzulu, coşkulu, ateşli kimse ve doymak bilmeyen, kanâat etmeyen, hırslı (kimse), haris. Bu durumda kifayetsiz muhterisi, bir işi yapabilmek için gereken bilgi, beceri ve tecrübeden mahrum olduğu halde yetersizliğine bakmadan o işi yapma konusunda aşırı istekli olan ve bu uğurda her şeyi yapabilen kişi olarak tanımlayabiliriz.
Etrafınızda böyle birileri var mı, bilmiyorum. Ama ne zaman kifayetsiz muhterislerin ortalıkta dolaştığını görsem aklıma Peygamber efendimizin Mekke'nin fethinden sonra Kabe'nin anahtarlarını sahibinden almaması gelir.
Kısaca hatırlatayım.
Mekke fethedilmiştir. O güzeller güzeli Peygamberimiz Kâbe'nin önüne gelir ve kapısının açılmasını ister. Kâbe'nin anahtarı ise henüz Müslüman olmamış Osman bin Talha'dadır. Yıllardan beri ailesinin uhdesinde olan görevi hakkıyla ifa eden Osman b. Talha anahtarı getirir ve Peygamber efendimize teslim eder. Kâbe'nin kapısı açılır, içi putlardan temizlenir ve iki rekat şükür namazı kılındıktan sonra dışarı çıkılır. Peygamberimizin etrafı Kâbe'nin kapısını açma görevinin kendisine verilmesini bekleyen Müslümanlarla çevrilidir. Peygamberimiz anahtarı tekrar Osman b. Talha'ya uzatınca bir hayal kırıklığı olur anahtarın kendisine verilmesini bekleyenlerde. Oysa Peygamberimiz onlar gibi düşünmemektedir. Çünkü Allah Kitab-ı Mübin'de;
Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder. [Nisa 58]
Buyurmaktadır. Peygamberimiz anahtarı alıp başkasına vermemekle hem yüzyıllardan beri o kutsal görevi büyük bir sorumlulukla yerine getiren aileyi takdir ettiğini gösterir bizlere hem de ayetin hakikati mucebince amel eder. Ne güzel bir örnek, eğer alınırsa.
Emanet ehline değil de kifayetsiz muhterislere tevdi edilirse ne mi olur? Ne olacak, kıyamet kopar.
Hz. Peygamber buyurdu:
- Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin.
- "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?"
- Görev ehlinden başkasına verildiği zaman. (Buhari)
Selçukluların büyük veziri Nizâmülk meşhur eserinde bu durumu şöyle özetler.
İşi kifâyeti olmayan birine vermek o işin başarısız olmasına davetiye çıkarmak gibidir. Muhteris birine verilirse kavgaya davetiye çıkarılır. Kifayetsiz muhterisi bir yerin başına getirirseniz o zaman da fitneyi çağırmış olursunuz.
Fitne çıktı mı kıyametin kopmasını bekleyin. Yani başına geçirdiğiniz kurumun sonunu bekleyin, oradan artık bir fayda hasıl olmaz.
Kifayetsizlik aslında kötü bir şey değil. İnsan olup da kifayetsiz olmayan yoktur. İnsan zaten noksandır. Bu dünyaya gelme nedeni de eksiklerini görüp tamamlaması, kemale ermesidir. Kifayet kazandırılabilir. Dersle, kursla, antrenmanla, çalıştırmakla birşeyleri öğretirsiniz ve ihtiyaç duyulan beceriyi kazandırırsınız. Böylece ehliyet ve liyakat sahibi olabilir. Ancak muhterislik böyle değil maalesef. O sonradan değiştirilmesi neredeyse imkansız bir huydur. İnsanın en kötü huylarından biridir hatta. Muhterislerin gönülleri alçaktır ama alçak gönüllü değillerdir. Bir yere gelmek için, bir şeyi ele geçirmek için, bir koltuğa oturmak için yapamayacakları şey yoktur. Yalan söyleyebilirler, iftira atabilirler, insanların arkalarından dolaplar çevirebilirler.
Allah şerlerinden korusun.
Dunning-Kruger sendromu
Kifayetsiz muhterislerin cehalet cesaretlerini artırır ve boylarından büyük işlere kalkışmasına neden olur. Bu durumu açıklayan bir çalışma da var. Araştırma Cornell Üniversitesi hocaları Justin Kruger ve David Dunning tarafından öğrencileri arasında yapılmış. Sınavlardan sonra öğrencilere "Sınavın nasıl geçti?" diye sormuşlar. Eğlence de burada başlar. Soruların yüzde 10'una bile cevap veremeyenler kendilerine çok güvenmişler ve çok yüksek puan beklediklerini ifade etmişler. Soruların yüzde 90'ına ve daha fazlasına doğru cevap verenler ise yüzde 70 oranında doğru cevapladıklarını söylemişler.
Araştırmayı yapan Dunning ve Kruger sonuçlarını görünce meşhur teorilerini yazarlar. Onlara göre kifayetsiz insanlar kifayetsiz olduklarının farkında değillerdir ve kendilerinden daha iyi olanları anlamazlar. İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan kifayetsizler, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve asla yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymazlar, hadlerini bilmezler, aksine her şeyin hakları olduğunu düşünürler. Ne yazık ki kifayetli olup muhteris olmayanlar kifayetsiz olup muhteris olanlar kadar motive değiller.
Bu durumda sorun kifayetsiz muhterislerde değil, ihtirasları için parti, hısım, cemaat, dernek, sendika bağlantılarını kullanan ve gemiyi ilk terk eden kifayetsiz farelerin bir yerlere gelmesi için vesile olanlarda, referans gösterenlerde, kefil olanlarda. Dilber konusunda ahbabın hatırına bakılmadığı gibi bu konuda da bakmamak lazım.
Şimdi aranızda çevremizde bu tür adamların olup olmadığını nasıl anlayacağız, diye aklından geçirenler olabilir. Eğer böyle bir soru gelirse özelliklerini de ayrıca yazarım. İşimiz gücümüz ne!