Malum mahalli yöneticilerimizi belirleyeceğimiz seçimlere kısa bir süre kaldı. Adaylar hummalı bir çalışma içinde, seçilmek için gayret ediyorlar. Peki hiç beş yıl boyunca yaşadığımız kasabayı yönetecek belediye başkanının nasıl olması gerektiğini düşündünüz mü?
Eskiler düşünmüşler ve düşündüklerini de kitaplaştırmışlar. Siyasetname türü böyle bir ihtiyaçtan doğmuş. Bir ülkeyi, bir şehri, bir beldeyi yönetmeye talip olanları uyaran kitaplar yazmışlar ve adına da siyasetname demişler.
"Devlet adamlarına siyaset sanatı hakkında bilgi vermek, devlet yönetiminde dikkat edilmesi gereken hususlara dair tavsiyelerde bulunmak amacıyla yazılmış kitap veya bu kitapların oluşturduğu tür" şeklinde tarif edilen siyasetnameler İslâm dünyasında hicretin ilk asırlarından itibaren devlet yöneticilerine tavsiye ve öğütleri ihtiva ederler. Bu kitaplarda Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde vurgulanan devlet yönetimine dair temel ilkeler şöyle sıralanır;
1. Adalet,
2. Ehliyet,
3. Doğruluk,
4. Halka güzel muamele,
5. Zulüm ve haksızlıktan kaçınma.
İçimizde bu ilkelere kim itiraz edecek biri olduğunu düşünen yoktur kanaatimce.
Bilinen ilk siyasetname: Kelile ve Dimne
Çoğumuzun hayvan masalları olarak bildiği Kelile ve Dimne yöneticiler için yazılmış ilk kitaptır. Hikâyesi şöyle:
Rivayete göre İran şahı Enuşirevan'ın tabibi Bürziye Hindistan'da ölüleri dirilten bir bitkinin olduğunu işitir. Bu bitkiyi ele geçirmek için de bitkinin yetiştiği dağa gider. Bürziye o dağ senin, bu dağ benim diyerek gezer ama bitkiyi bulamaz. Tesadüf ettiği yaşlı bir bilgeye bitkiyi sorar. Bilge de "Bu eskilerin remizli sözüdür. Dağlardan maksat bilginler, bitkiden maksat şifa veren söz, ölüden maksat da bilginlerin sözleriyle bilgilenen cahillerdir. Bu bilgiler de Hint padişahının hazinesinde bulunan Kelile ve Dimne isimli eserdedir." şeklinde cevaplar. Bunun üzerine Enüşirevan da Hint padişahına tabibine yardımcı olmasını istirham eden bir mektup yazar. Hint padişahı kendi huzurunda okunması şartıyla Bürziye'nin kitabı görmesine izin verir. Bürziye, padişahın huzurunda eseri okuduktan sonra masalların manalarını aklında tutar ve memleketine dönünce de yazıya döker. Önce Farsçaya, ardından Arapçaya, oradan da Batı dillerine yayılır.
Gelenekte yönetici adaylarını uyaran kitaplarda hikâyeler anlatılır. Hikâyelerden çıkarılacak hisse de dinleyenlere düşüyor. Örnek olması bakımından birkaç tanesini anlatalım.
Canavardan canavar doğar
Bir beldede eşkiyalar türer ve azarlar. Halka çok eziyet ederler. Sonunda eşkiyalar yakalanır, idam edilecekken reislerinin daha sakalı çıkmamış oğlu vezirlerden birinin ricası üzerine affedilir. Padişah veziri canavardan canavar doğar diyerek uyarsa da vezir dinlemez ve meclistekilerin de veziri desteklemesiyle çocuğu affeder. Vezir çocuğu yanına alır ve yetiştirmeye başlar. Çok terbiyeli bir genç olur. Ancak günün birinde yaramaz çocuklarla arkadaş olur ve onlara uymaya başlar.
Katranı ezmekle olur mu ki şeker,
Cinsine tükürdüğüm cinsine çeker
Kötü arkadaşlarının da kışkırtmasıyla o çocuk uzun yıllar yanına çalıştığı veziri ve ailesini öldürüp mallarına el koyar. Padişah onun da cezasını verir ama vezir de söz dinlememesinin cezasını canıyla öder.
Hisse: Yanınızdakilere dikkat edin.
Gemideki köle
Padişah acemi köle ile gemiye biner. Gemiden korkan köle bağırıp durur. Herkes rahatsız olur. Bir bilge izin alıp köleyi denize sokup çıkarır. Boğulma tehlikesi yaşayan köle bir köşeye siner ve oturur. Nasıl yaptığını sorunca bilge şöyle cevap verir: "Önceden boğulmak korkusunu tatmadığı için gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. Sıhhatin kıymetini de hastalığa yakalananlar, varlığın kıymetini de yokluğu tadanlar bilir."
Hisse: Tecrübeli ve bilgili kimseleri çevrenizden eksik etmeyin. Etrafınızı acemilerle doldurmayın.
Melikşah'ın kadının hakkını vermesi
Sultan Melikşah askerleriyle birlikte sefere veya ava giderken yaşlı bir kadının geçtiği köprünün üzerinden geçerler ve köprüye zarar verirler. Kadın o köpürüden geçerken sütünü sağıp geçindiği koyununun ayağı askerlerin açtığı deliklerden birine takılır ve düşer. Kadın o koyun ile torunlarını beslemektedir. Oturup ah vah eder. Dönüşte Melikşah'ın yolunu keser, torunlarının aç olduğunu, verdiği zararı anlatır. Melikşah da kadına koyun sürüsü verir. Kadın da dualar ederek hakkını helal eder. Öldükten sonra arifler rüyasında Melikşah'ı görür. Durumunu sorarlar. O da o kadından helallik almasa bu denli rahmetlere vasıl olamayacağını söyler.
Hisse: Yönettiği kimselerden helallik alan yöneticiler öte dünyada rahat ederler.
Adil ve zalim padişah
İki padişah varmış. Komşu ülkeleri yöneten bu iki padişahlardan biri zalim diğeri adilmiş. Ancak adil olan padişahın ülkesi zayıflarken zalim olan padişahın ülkesi zenginleşmiş. Sebebini öğrenmesi için en sadık adamını göndermiş. Zalim padişah bu durumu şöyle anlatmış görevlendirilen adama:
"Senin padişahının kendisi adil ama görevlendirdiği adamlar adil değil. Benim görevlendirdiğim adamlar ise vefalı ve adil çalışırlar. Vezirlerimin ve adamlarımın adaletleri karşısında benim zulmüm güneşde zerre okyanusta damla gibidir. O yüzden bir şey olmaz."
Hisse: Başkanın nasıl biri olduğu önemli, ama etrafındakiler daha önemli.
Böyle yüzlerce hikâye var; başkanlar, hükümdarlar için yazılmış. Başkanlara tavsiyem şu aralar vakit bulamayabilirler ama seçildikten sonra yöneticiler için yazılmış bu tür kitapları mutlaka okusunlar. Pişman olmayacaklardır.