Eskiden kitaplar bu kadar yaygın ve ulaşılabilir değil iken, okuma-yazma bilenlerin sayısı çok az iken okuma yazma bilenler tarafından topluma okunmak üzere eserler kaleme alınırdı. Bu kitapların bir kısmı dini konularda halkı bilgilendirir iken bir kısmı da günümüzde eğlenmek amacıyla seyredilen, televizyonun, sinemanın veya bunlara benzer ortamların işlevini yerini getirirdi. Halk hikayeleri, destanlar, efsanelerin yanı sıra dinleyenlerin merak duygularını gıdıklayan konularda da kitaplar yazılır ve bu konuların amiyane tabirle bol bol geyiği yapılır, şakalaşılırdı. Anlatılanlara özellikle kadınlar ve çocuklar inanır ve gerçekmiş gibi kabul ederlerdi.
Bunu ille de bugünkü bir şeye benzetmek gerekirse animasyon veya Marvel stüdyolarında çekilen filmlere benzetebiliriz. Hepimiz seyrediyoruz ama çocuklar seyrettiğinde onların gerçek olduğunu düşünüyorlar ve kostümlerini alıp onlar gibi bir kahraman olmaya çalışıyorlar. Edebiyatın ve sanatın böyle bir gücü de var. Bu bahs-i diğer, geçelim.
Can sıkıntısından mıdır, meraktan mıdır, eğlenmek için midir bilmem insanlar bir araya geldiklerinde birbirlerine sordukları garip soruların ve cevapların yer aldığı kitaplar da telif ederlerdi. Bu soruların bir kısmı da özellikle din büyüklerinin yaşamları ile ilgili olurdu.
Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için örnek vermem daha iyi olacak.
Mesela bu tür kitaplarda karşılaştığım ve ilginç bulduğum sorulardan biri şu: Hayvanlar cennete gider mi? Cevap evet ise cennete gidecek hayvanlar hangileri? Bu sorunun cevabını vermeden önce bildiğim kadarı ile konunun dindeki durumunu aktarayım. Bu dünyada imtihanla mükellef olmadıkları ve sorumlulukları bulunmadığı için hayvanların hayatı bu dünya ile sınırlı, onlar için ahiret günü olmayacak. Hayvan hakları ve onlara eziyet edilmemesi bahsi anlatılırken onlara eziyet ve işkence edildiği takdirde ahiret günü haklarını arayacakları söylenir ama bu onlar için bir cennet-cehennem hayatı olduğuna işaret etmez. Bununla birlikte cennette Allah bize her istediğimizin olacağı müjdesini verdiğine göre istediğimiz takdirde hayvanlar da olabilir. Ama bunlar istisnai durum ve genel düşünce hayvanlar için cennet veya cehennemin olmadığı ve hayatlarının bu dünyada tamamlandığı şeklinde.
Peki bu cevap yeterli olur mu, olmuş mu? Olmamış ve bu soruya hayvan haklarından ve cennette istememizden bağımsız olarak bir cevap daha verilmiş.
Evet, tüm hayvanlar cennete gitmeyecek ama tarih boyunca meşhur on hayvan cennete gidecek. Bunlar;
1- Salih aleyhisselamın devesi,
2- İbrahim aleyhisselamın danası,
3- İsmail aleyhisselamın koçu,
4- Musa aleyhisselamın sığırı,
5- Yunus aleyhisselamın ismini verdiği balığı,
6- Üzeyir aleyhisselamın merkebi,
7- Süleyman aleyhisselamın karıncası,
8- Belkıs'a gönderilen hüdhüd,
9- Eshab-ı Kehfin Kıtmir isimli köpeği,
10- Muhammed aleyhisselamın devesi.
Cevaplara baktığınızda hepsinin Kuran'da zikredildiğini fark etmişsinizdir. Ama biri unutulmuş sanki. Hz. Adem'in oğlu Habil'in kurban olarak sunduğu kuzusu geçmiyor listede. Acaba neden onun ismi zikredilmedi? Bu soruyu benden önce de mutlaka soran olmuş ki cevap da verilmiş. Ama önce Kurban Bayramı'nda olduğumuz için Hz. İsmail'in koçu ile ilgili hikâyeyi hatırlayalım.
Bu hikâyeyi seçmemin aslında bir başka nedeni daha var. Rahmetli babam adımı İsmail olarak verirken benim İsmail peygamber gibi babasının lafını dinleyen bir çocuk olmamı düşünmüş. Annemin adı da Hacer olunca bu olayın benim üzerimdeki etkisi biraz daha farklı oluyor haliyle. Neyse biz yine konumuza devam edelim.
Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasında geçen olay Kuran'da şöyle:
"İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince, yavrucuğum, rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? Dedi. O da cevaben, babacığım emir olunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi. Her ikisi de teslim olup onu alnı üzerine yatırınca, ey İbrahim, rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız. Çünkü o bizim mümin kullarımızdandır. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. Onun hakkında, "İbrâhim'e selâm olsun!" ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı," (Saffat 37/102-111)
Ayetlerin tefsirini ehline bırakalım ve biz yine garip sorularımıza dönelim. Hz. İsmail karşılığında verilen iri kurbanlık, yani koç nereden geldi? Atalarımız bu konuyu da düşünmüşler ve makul bir cevap bulmuşlar. Cevap yine Kuran'dan.
"Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, "And olsun seni öldüreceğim!" dedi. O da dedi ki: "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder." (Maide 27)
Ayette anlatılan olayda Habil bakmakla yükümlü olduğu ve çobanlığını yaptığı sürünün en güzel hayvanını, çok güzel ve sevimli bir kuzuyu günü ve saatinde belirtilen yere kurban olarak bırakmıştı. Yine Habil gibi kurbanla imtihan edilen kardeşi Kabil ise sorumluğunu taşıdığı bahçeden yerlere düşen meyveleri toplamış ve bir çürük sepete koyup belirtilen yere kardeşininkiyle birlikte bırakmıştı. Ertesi günü geldiklerinde malum manzarayla karşılaştılar. Çürük meyveler yerinde dururken sevimli kuzu kabul edilmişti.
Siz bu kuzunun akıbetini merak etmiyor musunuz? Rivayetlere göre bu kuzu Hz. İsmail için indirilen koçun ta kendisi.
Yukarıda bir soru sormuştum. On hayvanın onu da Kuran'da geçtiği halde Habil'in kuzusu neden yok? Bu sorunun da cevabını vermiş olduk sanırım.