Bir önceki yazımızda Hz. Peygamber'in veladetini tes'îd ettiğimiz şu günlerde size onun iki hırkasının, Hırka-ı Şerif ve Hırka-ı Saadet'in öyküsünü anlatacağımı söylemiş ve Veysel Karani'ye verilen Hırka-ı Şerif'in hikayesini anlatmıştım. Sıra ikinci hırkanın Hırka-ı Saadet'in hikayesinde.
HIRKA-I SAADET
Hz. Peygamber'in bir şaire hediye ettiği ikinci hırka bugün Topkapı Sarayı'nda, Kutsal Emanetler Dairesi'nde.
Hırka-i Saâdet, 124 cm. boyunda geniş kollu, siyah yünlü kumaştan dikilmiş krem renginde yün astarlı bir hırka. Kumaş uzmanları bu hırkanın gerçekten Hz. Peygamber'e ait olup olmadığını inceliyorlar ve o devre ait olduğu anlaşılıyor. Hırka, Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan iç içe iki altın sandıkta bohçalara sarılı olarak muhafaza ediliyor. Zamanla yer yer harap olmuş bulunan hırkanın iki yerinde eksik kısımlar var.
Peki bu hırka kime neden verildi ve Topkapı'ya nasıl geldi? Sırayla cevap vermeye çalışayım.
PEYGAMBER'İMİZ HIRKAYI KA'B'A NEDEN VERDİ?
Ka'b şiirleri Kabe'nin duvarlarına asılan büyük şairlerinden Züheyr b. Ebu Sülma'nın oğlu.
Mekke'nin fethinden sonra Ka'b ve kardeşi Büceyr koyunlarını yanlarına alarak Mekke'yi terk etti. Medine yakınlarında bir yerlerde koyunlarını otlatırken Büceyr babasının kendilerine bir vasiyeti vardır.
Züheyr bir gece rüyasında gökten uzatılan bir ip görür, ona uzanır fakat yetişemez. Bunun üzerine oğulları Kâ'b ile Büceyr'i çağırır ve onlara rüyasını yorumlayarak, "Oğullarım! Âhir zaman peygamberinin gelmesi yakındır, ancak ben yetişemeyeceğim, siz araştırıp ona iman edin" diye vasiyet eder. Büceyr babasının bu vesiyetini hatırlayarak kardeşine Medine'ye gidip Hz. Peygamber'i görüp geri geleceğini söyler. Gider ama müslüman olur ve geri dönmez. Ka'b kardeşi Büceyr'in Müslüman olduğunu öğrenince kardeşine çok kızar ve Hz. Peygamber'i hicveden bir mektup gönderir. Büceyr de bu mektubu Hz. Peygamber'in huzurunda okur.
Mektubu dinleyen Hz. Peygamber "Ka'b elime geçerse dilini keseceğim" diyerek görüldüğü yerde cezalandırılması emrini verir. Bu sefer Büceyr, Ka'b'a bir mektup yazar ve içinde bulunduğu durumun vahametini anlatır ve İslam'a davet eder. Hz. Peygamber'in ne kadar merhametli ve iyi olduğunu anlatır.
Mektubu okuyan Ka'b kendisini koruyacak birilerini arar ama bulamaz. Müslüman olduğu takdirde bağışlanacağı hatırlar ve kılık değiştirerek ve yüzü örtülü bir şekilde Hz. Ebû Bekir'in tavassutuyla sabah namazı için mescidde bulunan Hz. Peygamber'in huzuruna gelir, diz çöker ve der ki:
- Ey Allah'ın Resulu! Ka'b bin Züheyr yaptıklarına pişman olmuştur. Huzuruna gelse de af dilese bağışlar mısın?
Hz. Peygamber:
- Evet affederim, buyurur. Bunun üzerine Ka'b, söz konusu Ka'b işte benim, der ve kendisini affeden Hz. Peygamber'e karşı beslediği temiz ve samimi hislerini dile getiren meşhur kasidesini okur.
Kâ'b şiirinde sevdiği Suâd'ın ardından yetişmeye çalışmasını anlattıktan sonra Hz. Peygamber'i övmeye başladığı,
Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından Allahın. Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi
beytini okuduğunda Hz. Peygamber yerinden kalkar, sırtındaki yemen işi hırkayı (bürde) çıkarıp şairin omuzlarına koyar.
Bu olaydan dolayı Ka'b'ın bu kasidesi o günden beri Müslümanlar arasında Kasîdetü'l-Bürde, yani Hırka Kasidesi, başlangıcından dolayı da Bânet Suâd olarak bilinir ve zevkle okunur. Daha iyi anlaşılması da için de birçok şarih şerh eder.
KA'B'IN HIRKASI TOPKAPI'YA NASIL GELDİ?
Muâviye hırkayı Ka'b b. Züheyr'den hırkasını 10.000 dirhem gümüş karşılığında satın almak ister ama e Kâ'b satmaya yanaşmaz. Muaviye hırkadan vaz geçecek gibi değildir ve Kâ'b'ın vefatından sonra bu sefer mirasçılarına bir rivayete göre 20.000 bir rivayete göre 30.000 dirhem teklif eder ve satın alır. Hırka Emevîler'den Abbâsîler'e intikal eder.
Hırka-i Saâdet Moğol istilâsından sonra Bağdat'tan Mısır'a götürülür, Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır'ı fethedince Mekke şerifi II. Berekât tarafından, sultana bağlılığının nişanesi olarak oğlu Kahire'ye gönderdiği Mekke'nin anahtarları ve diğer kutsal emanetlerle birlikte İstanbul'a getirilir. Daha sonra sarayda adına ayrılan dairede diğer kutsal emanetlerle birlikte muhafaza edilir.
Yahya Kemal'in 1921 Şubat'ında yazdığı şu satırlar, Türklerin Hırka-i Saâdet'e karşı beslediği derin saygının en güzel bir tezahürüdür:
"Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fâtih'in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim'in Hırka-i Saâdet önünde okuttuğu Kur'an ki hâlâ okunuyor! Eskişehir'in, Afyonkarahisar'ın, Kars'ın genç askerleri! Siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz" (Aziz İstanbul, s. 120).
Manevi temellerimize sahip çıkmazsak maddi temellerimizin yıkılacağını aklımızdan çıkarmayalım.
İsmail Güleç