Camileri ve toplu ibadetleri özlediğimiz bu ramazanda aklımıza hep eski günler geliyor. Aklımıza gelenlerden biri de Enderun usulü teravih namazı. Bu namazı ehli bilirdi ama geniş kitleler tarafından ilk defa bilinmesi İstanbul'un Kültür Başkenti ilan edildiği sene oldu. Özellikle Mehmet Kemiksiz ve Ahmet Şahin'in büyük gayretleriyle hem albümü yapıldı hem de İstanbul'un büyük camilerinde icra edildi. Böylece ülke çapında yaygınlaştı ve hepimiz öğrendik.
Yatsı namazından hemen sonra kılınan teravih namazı için Hz. Peygamber "kıyâmü şehri ramazân" yani ramazan ayının namazı veya "ihyâü leyâlî ramazân" yani ramazan gecelerinin ihyası buyurmuş. Teravih denilmesinin nedeni ise her dört rekat sonrasında dinlenmek için biraz ara verilmesi. Her bir dört rekata terviha, hepsine de teravih denmiş.
Zaman içinde, farklı milletler arasında farklı uygulamalar da görülmüş. Tervîhalar arasında boş boş oturup dinlenmek yerine zikir ve salavat gibi nâfile ibadetlerle değerlendirmişler. Hatta Hanefîler her bir tervîhada oturup dinlenmeyi teravihin ruhuna daha uygun buldukları için bizde namaz aralarında Hz. Peygamber'e salavat getirilmiş veya ilâhiler okunmuş.
İbadetleri bile bir sanata ve irfan tedrisine dönüştüren ecdat teravihin her bir anını ince düşünerek sünnete de uygun bir şekilde güzelleştirmiş, inceltmiş ve sahip oldukları sanatları ve kültürü adeta bir gergef gibi işleyerek çeyizlik bir seccadeye döndürmüş. En güzel örneklerinden biri de Enderun usulü teravih namazı.
Enderun usulü teravihin ilk kez 1831 ramazanında II. Mahmud döneminde (1808-1839) saray baş imamı Zeynelabidin Efendi tarafından kıldırıldığı söylenir. Sarayın müezzinbaşı ise Türk musikisinin dahi isimlerinden Hammamîzâde İsmail Dede Efendi'dir (ö. 1846). Bazı yerlerde Enderun mektebinde kılındığı için bu isimle anıldığı söylenir ancak bu pek doğru olmasa gerek. 15. yüzyılda kurulan mektep öğrencileri hiç şüphesiz teravih kılıyordu ancak bunun Enderun usulüne kavuşması sarayda görevlendirilen musikişinas imam ve müezzinlerin sayesinde olması çok daha makul. Buradaki Enderun'dan mektep değil, sarayın anlaşılması çok daha doğru.
Sarayda takip edilen bu teravih o kadar çok beğenilir ki selatin camiilerde de uygulanmaya başlanır. Özellikle manevi dünyanın sarayları olan dergahlarda kimi küçük değişiklikler olmakla birlikte uygulama esas itibarı ile aynı. Böyle bir namazı kıldırmak için hem hıfzı hem tilaveti düzgün hem de musikiden behremend olan imam ve muezzin efendilere ihtiyaç var. Böyle imam ve müezzinlere cemaat olmak da kolay olmasa gerek diyelim ve geçelim.
Tervihalar arasında getirdiğimiz segah salat-ı ümmiye ve tekbirlerin bestesi ise büyük musikişinas Itri'ye (ö. 1711) ait.
Nasıl kılınırdı?
Dr. Abdullah Uysal'ı misafir ettiğimiz Vavradyo'daki Enderun Sohbetleri programında bu namazın nasıl kılındığını örneklerle dinlemiştik. İki saatin iki dakika gibi geldiği sohbette tuttuğum notları paylaşayım.
Her şeyden önce bu namazın kılınması için musikiden anlayan, hıfzı kuvvetli, eskilerin deyimiyle seriyyü'l-intikal imam ve müezzinler gerekiyor. Onlar kadar olmasa da en azından dinlediği Kuran'ın ve ilahilerin makamını anlayacak kadar musikiden haberdar olan cemaat gerekiyor. Dolayısı ile terbiyesinde musikinin yer aldığı tarikatların tekkelerinde olurdu.
Cami ile tekke arasında farklılıklar vardı. Önce tekkeleri anlatalım. Cemaati farza kaldırmak için müezzin efendi kameti isfahan makamında okur. Isfahanla okunmasının güzel bir sebebi var. İsrafil (as)'ın kıyamet günü sura bu makamda üfleyeceğine inanılır. Isfahan makamında üflenen suru duyan ölülerin mezarlarından kalması gibi cemaat de muezzin efendinin isfahan makamında okuduğu kametin 'hayyelessala' 'haydin namaza' sözünü duyduğunda hep birden ve aynı anda ayaklanarak bir nevi mahşer günün provasını yaparlar. İmam efendi de namazda tilavetine Isfahan makamı ile devam eder.
Bu arada müezzinler cemaatin ne kadar olduğunu bakmaksızın tekbirleri tekrarlar. Sünnet olduğu için imam efendi Allahuekber dedikçe arkada muezzin efendiler de aynı şekilde Allahuekber derler. Yatsı namazının farzı kılındıktan sonra muezzin efendiler isfahan makamında 'Allahümme ente's-selam'ı okurlar ve iki rekat son sünnet kılınır.
Sünnet kılındıktan sonra ilk tervihaya kalkarken muezzin efendi rast ile 'sübhanellahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber' dedikten sonra diğer müezzinlerle birlikte 'Allahümme sallî alâ Muhammed' okurlar. Rastı alan imam efendi aynı makamda devam eder ve ilk tervihada tüm sûreleri rast makamında okur.
İmam efendiler akıllarına gelen ilk ayeti okumazlardı. Okunacak ayetlerin ya ilahilerle uygun olmasına, yani peygamberi öven bir ilahi okunduysa peygamberi öven ayetler, veya 'yâ eyyühellezine amenû' gibi aynı şekilde başlayan ayetler veya 'aliyyü'l-azim', 'semiü'l-alîm' gibi benzer sesle biten ayetler okurlar. Böylece tilavete de bir ahenk katarlar ve her rekat bir mısra gibi olur ve dinleyenler büyük zevk alır. Genellikle ilk teravih namazında "vestainu bi's-sabri ve's-selate" gibi namaz kılmanın faziletinden bahseden ayetler okunur. Gündüzleri sıyam ile geceleri kıyam ile geçirilecek günlerin başlangıcında namaz ile ilgili ayetler tercih edilmesi adettendi. Bu da bir başka ince düşünce örneği.
İmam efendi rast makamında selam verdikten sonra bu sefer müezzinler rast ilahi makamına geçerler. En çok okunan ilahilerden biri Aziz Mahmut Hüdayi Efendi'nin rast nutkudur;
Nûr ile doldu yine kevn ü mekân
Geldi hoş lutf ile şehr-i Ramazân
Zeyn olup açıldı ebvâb-ı cinân
Geldi hoş lutf ile şehr-i Ramazân
Burada akla ilahinin ne kadarının okunacağı sorusu gelebilir. Tamamı okunmaz, namaz ne kadar sürerse o kadar da dinlenme zamanı verilir. Genellikle ilk bent ile nakarat kısmı okunur.
Müezzinler uşşak salavat ile ikinci terviha için imam efendiye makamı gösterirler. Bu sefer imam efendi ilahide ramazan geçtiği için ramazan ile ilgili ayetler okur. Böylece müezzinlere mukabelede bulunmuş olur.
İmam efendi uşşak makamında selam verdikten sonra müezzinler bu defa Dede Efendi'nin torunu Sermüezzin Rıfat Bey'in uşşak bestesi bir Aşık Yunus ilahisi okurlar:
Müştâk olup özlediğim şehr-i Ramazân merhabâ
Bakıp yolun gözlediğim şehr-i Ramazân merhabâ
Safâ geldin izzet ile dahî azîm ni'met ile
Mü'minlere rahmet ile şehr-i Ramazân merhabâ
Müezzinler üçüncü terviha için bu sefer saba salavat ile imam efendiye bir nevi ayak verirler, imam da tilavetine saba makamında devam eder. Namazın ardından müezzinler bu sefer saba veya bestenigar bir ilahi okurlar:
On bir aylık yoldan geldin
Mü´minlere rahmet oldun
Asilere azab oldun
Merhaba ey sehr-i gufran ramazan
On bir ayın sultanısın
Dertlilerin dermanısın
Hakk'ın bize ihsanısın
Merhaba ey rahmet ayı ramazan
İlahinin ardından müezzinler salavatı bu sefer evc makamında okurlar. Sabayla ağırlaşan hava değişir ve evçle neşeler evc-i balaya çıkar, tempo yükselir. İmam efendi de evc makamında tilavet eder. Selamın ardından;
Kullarında yok sana lâyık metâ'
Merhabâ şehr-i ramazân merhabâ
Senden aldık nûr-i îmân pür-şu'â
Merhabâ şehr-i ramazân merhabâ
evc ilahi okunur. Son terviha için bu sefer müezzinler yapılması çok zor olan bir şey yaparlar. Evcten acemaşirana geçmek çok zordur ve müezzinler fevkalede başarılı bir şekilde bu geçişi yaparlar. İmam efendi son tervihayı acemaşiran tilavet eder ve selamdan sonra acemaşiran bir ilahi okur. Bu ilahi diğerlerine göre biraz uzun okunur:
Donandı her yer kandiller ile
Doldu camiler müminler ile
Zikr ü tesbihler saf diller ile
Sana eylerler Efendim şehr-i Ramazan
Hoş safa geldin Efendim şehr-i Ramazan
Aylar sultanı canlar cananı
Çok şükür geldi Efendim şehr-i Ramazan
Zikr u ibadetler mü'minler ile
Sana eylerler Efendim şehr-i Ramazan
Hoş safa geldin Efendim şehr-i Ramazan
Müezzin efendiler ilahiden sonra sermüezzin ayetin ilk kısmına "Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte ve't-teba'ne'r-rasûl" diye başlar ve kalan "fektübna maa'ş-şâhidin" bölümünü ise tüm müezzinler birlikte okurlar. Hz. İsa'nın havarilerinin söylediği bu sözü müezzinler adeta hep birlikte "Ya rabbi bu akşam resülüne uyarak teravih namazını kıldık, bizi şahitlik edenlerden yaz" derler. Hep birlikte söylenmesinin ardında bu nükte yatar. Dolayısıyla Kuran'da şu kadar ayet arasından Ali İmran 53'ün seçilmesi boşuna değildir.
Hep birlikte okunan "fektübna maa'ş-şahidin" ayetinden sonra küçük amin dediğimiz duaya geçilir. Dua esnasında müezzinlerden biri yüksek sesle acemaşiran makamında miktar-ı kâfî 'âmin' derler ve 'velhamdülillahi rabbü'l-âlemîn' derken segaha dönerler.
İmam efendi segah makamında vitri kıldırır. Kunut duaları için getirilen tekbirde bu sefer muhayyer buseliğe döner ve aynı makamda selam verir. Müezzin efendiler de aynı makamda tesbihata başlarlar. Cemaat içinden 33 kez tesbih çekerken müezzinler yüksek sesle sırasıyla 11'er defa sübhanellah, elhamdülillah ve Allahu ekber derler. Aynı şekilde çekilen tesbihin ardından büyük amin denilen duaya geçilir. Büyük aminin küçük aminden farkı müezzinlerin aminlerin arasında 'ya gaffara'z-zunûb', 'ya settâra'l-uyûb' gibi bazı dua cümlelerini eklemesidir. Müezzinler amin derlerken cemaat de içinden dua eder. Müezzin 've'l-hamdülillahi rabbi'l-âlemîn' demesi ile imam efendi mihrabiye adı verilen 'âmene'r-resûlü'yü okur ve böylece namaz tamamlanmış olur.
Anlatılan bu usül tekkede icra edilir. Camide ise yatsı namazı hicaz makamında okunur. Müezzinler teravihe ısfahanla başlarlar. Tekkelerde müezzinler imama peyrevlik ederken camilerde imamlar müezzinlere peyrevlik ederler. İmam efendi hangi makamda tilavet ettiyse müezzinler de o makamda devam ederler. Camide ilahi okunma adeti gerek cemaatin tekke gibi homojen olmaması ve kimi görevlilerin sıcak bakmaması gibi nedenlerle pek yaygın değil, bestesi Itri'ye ait olam meşhur salavat söylenir. Tervihalar, isfahan, saba, hüseyni, evc ve acemaşiran ile devam der. Vitr ise farzda hicaz okunduğu için vitr de hicaz okunur.
Şu ana kadar anlatılanlar bir gecenin programı. Ay boyunca her gece farklı beş makam ve farklı beş ilahi okunur. Bu da 150 makam ve 150 ilahi demek. Makamların sırası bozulmaz, kardeş makamlarla devam edilir. Yaygın uygulama budur. Anadolu'ya geçince ilahiler de değişiyor.
Camilerle tekkeler arasında bir fark daha var. Camilerde ayın 15'ine kadar merhaba ilahileri okunuken tekkelerde Kadir gecesine kadar okunur. Camide son on beş gün, tekkelerde son üç gün elveda ilahileri okunur.
Bu anlatılanları okuyarak anlamak pek anlaşılır değil. Örneklerle dinlenildiğinde ise mesele daha iyi anlaşılır.
Önümüzdeki sene camilerimizin müminlerle ve Kuran ve ilahi sesleri ile dolması ve neşelenmesi niyazıyla.
İsmail Güleç