XVI. asrın en ömenli aşıklarından, ozanlarından Pir Sultan Abdal'ın meşhur nefesini veya ilahisini bilmeyenimiz yoktur. "Güzel aşık cevrimizi çekemezsin" mısraıyla başlar ve "Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi" ile devam eder. 3. Dönem melâmilerinin kutbu Muhammed Nuru'l-Arabî'nin halifesi ve damadı Abdürrahim Fedâî Efendi'nin (ö. 1885) de aynı redifli bir şiiri var.
Hatayî ve Kul Himmet'le birlikte Bektaşîlerin en büyük üç şairinden biri kabul edilen Pir Sultan'ın şiiri altı dörtlükten oluşurken üçüncü dönem Melamîlerinin Nuru'l-Arabî'den sonraki en büyüğü olan Fedâyî'nin şiiri dokuz dörtlükten oluşur. Biri Bektâşî diğeri Melâmî olan iki şair şiirine aşığa seslenerek başlar. Buradaki âşık aynı zamanda derviş olan veya olmak isteyip de olamayan kişidir. Aşk da aşk-ı ilâhî oluyor hâliyle.
Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın.
Gel ne diyeyim sana
Sen derviş olamazsın
Diyerek kendisi üzerinden dervişliğin hallerini anlatırken Pir Sultan Abdal ve Fedâyî, muhatap olarak aldıkları muhayyel bir derviş adayı üzerinden derviş olmaya niyetlenenleri uyarmakta.
Pir Sultan Abdal, âşık olmanın zorluğunu ifade ederek başlar şiire. Sonra bu işin ancak rıza ile yani can u gönülden istemekle olacağını hatırlatır. Rıza lokması çok önemli. Bu lokmayı yemeyenler, yani ikrar veremeyenler çaresiz kalırlar. Üzüntü ve kederlerinden o kadar ağlarlar ki gözleri kan çanağına döner. Ancak üzülmesine gerek yoktur. Çünkü bu durum geçicidir ama âşık bunu bilemeyecektir.
Dervişlik denilen şey bir dilektir. Bu dileği bilenler için ise büyük mutluluktur. Yensiz yakasız derviş kıyafeti görmek zordur. O yüzden gerçekten istemeyenler dervişliğin zorluklarına katlanamazlar, yani yensiz yakasız gömlek giyemezler. Derviş olmak diri iken kefen giymektir, yani ölmeden önce ölmektir.
Dervişler Hz. Ali'nin sırrına ermek için meydana çıkarlar. Bunun için de canı ve başı Hak yoluna koymak gerekir. Ama sen koyup derviş olamadın. Aşıkların bahtı karadır, bu dünyada sıkıntı içindedirler. Ancak katlandıkları sıkıntıların karşılığında Hak katında makbul olurlar. Bilen için ise dervişlerin muhabbeti baldan tatlı olur ama bu balı herkes yiyemez. Sen de yiyemedin zaten.
Şair son dörtlükte kendinden bahsediyor. Pir Sultan Abdal bizim mürşidimiz, önderimizdir. Onun peşinden gideriz ve o yol bizi Hakk'a ulaştırır. Bu yolda biz, on iki imamın arkasına takıldık, onları takip ediyoruz. Ama sende bu kafileye girecek cesaret ve güç yok. O yüzden giremedin.
Pir Sultan Abdal dervişliği beceremeyen aşığa böyle seslenirken Abdürrahim Fedâî behey âşık, sersem aşık diyerek seslenmekte. Âşık olmak, yani derviş olmanın kapısı ve rehberi var. Rehberi olmadan o kapıdan içeri giremezsin, dedim sana. Ama sen beni dinlemedin.
Evet, dervişlik ve aşıklık Hz. Ali'den bir sırdır. Ezel bezminde kuşanılan kılıcın sırrıdır. Hak da Ali sırrı ile bilinir, ama sen bulamadın, çünkü söylediklerime kulak vermedin.
Hakk dostlarının yüzü çoktur. Günahları ise yoktur. Onların zihinleri, gönülleri Hak ile doludur, acıkmazlar ama sen onları görmediğin için bilemezsin, o yüzden ne yaparsan yap ruhunu doyuramazsın. Hakk'tan habersiz olanlar Hakk'ı görmekten kaçarlar. Hakk'ı görmek bir tatlı sudur, onu ancak kananlar içebilir. Ama sen kaçtığın için o sudan içemezsin.
Şu şekilde kalan zahide bir bak, hakikatten ne kadar habersiz. Hakk'ı bilmeden yaşar durur. Sen aşk kadehini hemen kaldır, çünkü sen onu içemezsin, eline alamazsın. Biz aşıklar, sevmeyi bildik ve sevdiğimize bakarken sevmenin zevkini aldık. Güzel sevmenin sırrının ne olduğunu bildik. Ama sen bizim gibi sevemediğin için bilemedin.
Bu aşk şarabı, içenlere zevk verir ve onlardan korku ve endişe zail olur. Ama içmeyenler korkarlar ve korkudan gözlerinin akı akar ve kör olup hakikati göremezler. Bize Yusuf'un güzelliği ayna oldu ve hepimizin kurtuluşuna vesile oldu. Ama sen bu ayetleri okuyup anlayamazsın ve kurtulamazsın.
Sen daha Fedayi'nin kim olduğıunu bilmezsin. Onun sözleri de zaten dağınık, anlaşılmaz. Görsen de tanımazsın, senin zannın üzere değildir o. Baksan kim olduğunu da anlayamazsın.
İki şiiri peşpeşe okuyunca iki tarik arasındaki üslup farkını da görmek mümkün oluyor. Ancak temelde söylenen şeyler aynı, sadece gösterme biçimleri ve üslupları farklı.
Dervişlik zor zanaat, öyle kolay olunmuyor. Kolay olunsaydı Yunus;
Dervişlik olaydı taç ile hırka
Biz dahi alırdık otuza kırka
Der miydi?
Ben bunları anladım. Şiirler aşağıda. Bakalım siz ne anlayacaksınız?
Güzel aşık cevrimizi Yemeyenler kalır naçar Bu dervişlik bir dilektir Çıkalım meydan yerine Aşıklar kara baht(ı) olur Pir Sultan Abdal Şahımız |
Behey âşık duyar mısın Bu bir sırdır Ali sırrı Ehl-i hakkın yüzü çoktur Görmemişler kaldı nâçâr Zâhide bak nice kördür Biz âşıklar güzel sevdik İçenlere verir zevki Hüsn-i Yusuf bize mir'ât Fedâî'yi bilir misin |
İsmail Güleç