Başlığı çok mu iddialı buldunuz? O zaman bana müsaade edin, önce Kuran'da anlatılan bir kıssayı tefsirlerden nakledeyim, sonra da bir masal anlatayım. Aralarında benzerlik olup olmadığına siz karar verin.
Kuran-ı Kerim'de Ahkâf suresi, 21-29. Ayetler arasında Hz. Hûd'un kıssası anlatılır. Ahkâf, Âd kavminin yaşadığı bölgenin adıdır. Hz. Hud, yüksek ve taştan binalar ile cennete nazire olarak bağ ve bahçeler inşa eden kibirli Âd kavmini, putları bırakıp yalnız Allah'a kulluk etmeleri, aksi halde büyük bir felâkete uğrayacaklarını haber vererek uyarır. Âd kavmi bu uyarılara kulak asmaz, küfür ve inkârlarında ısrar ederler. İnkâr ve haddi aşmalarının cezası olarak kavim, her şeyi yıkıp yok eden korkunç bir kum fırtınası ile helâk edilir. Bunun mahiyetine dair ise tefsirlerde yer alan rivayetlerden biri şöyledir:
"Ahkâf bölgesinde yıllarca süren bir kıtlık olur ve Âd kavmi Hz. Hud'dan yardım ister. Allah kendilerine bir fırsat daha verir. Onlara sarı, kırmızı ve siyah renkli üç bulut göndereceğini belirtir ve onlardan bu bulutlardan birini seçmelerini ister. Onlar da yağmurla yüklü düşüncesiyle siyah bulutu seçerler. Ardından kuvvetli bir kum fırtınası çıkar ve helâk olurlar."
Dikkatinizi sarı, kırmızı ve siyah buluta çekerim ve siyahın felaketin rengi olduğunu aklınızın bir köşesinde tutun.
Salih peygamberin devesi
Benzer bir rivâyet Hz. Salih için de anlatılır. (Hud, Neml, Araf,, Şuara ve Kamer sureleri) Diğer peygamberlerde olduğu gibi kavminden küçük bir topluluk Sâlih peygambere iman ederken başta şehrin ileri gelenleri olmak üzere büyük çoğunluk ona inanmaz ve eski inançlarında ısrar ve inat ederler. Hz. Salih'ten peygamber olduğunu ispat etmesini isterler. Hz.Sâlih, bir kayanın içinden dişi bir deve çıkartır. Devenin özelliği, bütün kavmin tükettiği kadar su içmesi ve içtiği su kadar süt vermesidir. Hz. Sâlih, kavmiyle su kuyusunu bir gün deve, bir gün de kavmi kullanması konusunda anlaşır. Ayrıca deveye zarar vermemelerini, aksi takdirde ilâhî azaba uğrayacakları konusunda onları uyarır. Fakat devenin varlığından rahatsızlık duyan bir grup inkârcı deveyi öldürmek ister. Dokuz kişilik bir grup deveyi öldürür. Sonra da Hz. Sâlih'e ve Allah'a meydan okurlar. Hz. Salih de onlara üç günlük bir sürenin ardından istedikleri azabın geleceğini bildirir. Hz. Salih ve ailesini de öldürmek isterler. Dördüncü günün sabahında kara bulutlar ile birlikte korkunç bir gürültü ve yıldırımların ardından gelen, şiddetli bir sarsıntı ile helâk olurlar. Bu üç gün Hz. Hud'un kavmine verilen tercih gibi Semûd kavmine tövbe etmeleri için verilen mühlet olarak da düşünülebilir. Müfessirler, üç günlük sürenin birinci gününde inkârcıların yüzlerinin sarardığı, ikinci günde kızardığı, üçüncü günde karardığını ve dördüncü gün Allah'a âsi olan kavmin helâk olduğunu söylerler.
Hud peygamberin kıssasında havada görülen sarı, kırmızı ve siyah, Hz. Salih'in kavminin simalarında görülür.
Sarı su, kırmızı su, siyah su
Şimdi size bir masal anlatacağım.
Efendim, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellar iken sinekler berber iken, ben anamın babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok ama çok uzak bir memlekette, bir evde öz kızı ve üvey kızı ile birlikte yapalan bir anne varmış. Bütün masallarda olduğu gibi üvey anne, üvey kızı hiç sevmez ve daima ona kötü davranırmış. Tüm meşakkatli işleri ona yaptırır, canı çıkacak derecede çalıştırırmış, yine de dirhem olsun acımazmış.
Her zamanki gibi kötü niyetiyle bir gün gittiğinde akşam eve dönemeyeceği kadar uzak olan bir yere maslahat için göndermiş. Üvey kız elinden başka bir şey gelmediği için çaresiz gitmiş, denilenleri yapmış ve eve dönmek için yola çıkmış ama hava da kararmaya başlamış. Karanlıkta da eve gelmesi çok zor olacağı için yolunun üzerinde gördüğü bir kulübenin kapısını çalmış. Kapıyı yaşlı bir kadın açmış ve kızcağızı içeri buyur etmiş. İçeri girince üvey kızdan saçlarına bakmasını istemiş. Üvey kız da bütün yardımseverliğiyle "peki teyzeciğim" diyerek yaşlı kadının başındaki bitleri ayıklamış. Kadın kendisinden iğrenmeyen ve hiç ikilemeden dediğini yapan bu kızı çok beğenmiş. Üvey kıza dönerek;
- Kızım, şimdi uyuyacağım. Evin yanındaki dereden önce kara su, sonra kırmızı su ve daha sonra da sarı su akacak. Sarı su akarken beni uyandır, emi!
Demiş ve yatmış. Kızcağız ırmağı beklemeye başlamış. Çok geçmeden yaşlı kadının dediği gibi önce, kara su, sonra kırmızı su ve daha sonra da sarı su akmaya başlamış. Sarı su akmaya başlayınca da yaşlı kadını uyandırmış. Yaşlı kadın hemen kızla birlikte suyun yanına varmış ve kızı o sarı su ile bir güzel yıkamış. Yıkanan kızın her tarafı altın gibi parıl parıl parlamaya başlamış. Sabah olmuş, teni parıl parlayan kız kadının elini öpüp ayrılmış ve evine varmış. Üvey kızı böyle güzel ve çekici gören üvey annesi çok şaşırmış. Sadece şaşırsa iyi, aynı zamanda kıskançlık damarları da çatlamış. Hemen üvey kızdan hikayeyi bir güzel dinlemiş. Kadının evinin adresini almış ve kendi kızının da böyle güzel ve çekici olmasını istediği için yanında ırmak akan eve göndermiş.
Kız tarif edildiği üzere evi bulmuş ve kapıyı çalmış, kapıyı yine aynı yaşlı kadın açmış ve kızı içeri buyur etmiş. İçeri girince kızdan üvey kızdan istediği gibi başına bakmasını istemiş. "Ben annemin başına bile bakmam, senin gibi yaşlı bir kadının pasaklı başına niye bakacakmışım ki?" diye cevap verince kadın kızın nasıl birisi olduğunu anlamış. Ona da şimdi yatacağını, önce sarı su, sonra beyaz su ve daha sonra da siyah su akacağını, o zaman da kendisini uyarmasını tembih ederek yatmış.
Kadının dediği gibi, önce sarı su, sonra kırmızı su daha sonra da siyah su akmış. Kız da yaşlı kadını uyandırmış. Yaşlı kadın kızla birlikte ırmağın kenarına varmış ve akan siyah suyla kızı bir güzel yıkamış. Bu sefer kızın her tarafından yılanlar ve akrepler çıkmaya başlamış ve simsiyah olmuş. Bu halde kızı annesine göndermiş ve kızını bu halde gören anne çıldırmış.
Şimdi size soruyorum. Benim yerimde olsanız, Hz. Salih'in kavmi helak olmadan önce simsiyah olması ile üvey annenin kızının simsiyah olması arasında bir ilişki olduğunu düşünmez misiniz? Masallarımızda Kuran'dan izler var derken haksız mıyım?
İsmail Güleç