Arama

İsmail Güleç
Ağustos 4, 2022
Ehl-i beyt muhabbetinin mücessem hâli: Çifte sultanlar

Kocamustafapaşa Cami ve Sümbül Efendi Türbesi, İstanbulluların pek iyi bildiği mekanlardır ancak buranın Kerbelâ'nın makamı olduğu pek bilinmez. Kutsal toprakların her birinin İstanbul'da temsili bir mekanı vardır. Fatih Cami ve civarı Mekke'nin, Eyüp Sultan ve civarı da Medine'nin bir parçası kabul edilir. Sümbül Efendi türbesi ve tekkesi ise İstanbul'un Kerbelâ'sı olarak kabul edilir. Muharrem ayında onca tekke varken tarikine bakılmaksızın tüm dervişlerin buraya gelmelerinin sebebi budur.

Akla şöyle bir soru geliyor. Sümbül Efendi neden Kerbela'nın bir parçası olarak kabul ediliyor? Bunun sebebi orası ile anlatılan bir menkıbede saklı. Gülgûn Hocamızın tanıttığı, Suyûtî'ye (ö. 1505) ait olduğu söylenen risâlede de çifte sultanlar menkıbesi anlatılır. Oradan özetleyelim.

Malum, Kerbelâ'da Hz. Hüseyin'in (RA) kafilesinde tüm erkekler büyük küçük denilmeden şehit edildi. Sadece Hz. Zeyneb'in kucağındaki Zeynelabidin hasta olduğu için bırakıldı. Kadınlar ve kızlar önce Şam'a götürüldü. Oradan da Medine'ye gitmelerine izin verildi.

Menkıbeye göre kadınları İstanbul'a gelmelerine dair farklı rivayetler var. Deniz yoluyla Şam'dan Mısır'a gönderilirken yolda Bizans kalyonları tarafından bir kısmı esir edilip İstanbul'a getirilir. Bir başka rivayete göre İspanyol korsanlar esir alıp İspanya'ya götürürler, sonra Bizans'a gönderilir. Bir diğer rivayete göre Emevî zulmünden kaçmak için fetihlere katılır ve İstanbul'a gelir ve kalırlar.

Esirler arasında Hz. Hüseyin'in (RA) iki kızının da olduğu öğrenilince o zamanlar türbenin yerinde olan kızlar manastırına hapsedilirler. Hapsetmekle kalsalar iyi, bir de iki şövalye ile evlendirmek istemişler. Evlendirileceklerini öğrenen iki kardeş dua edip kendilerini kurtarmalarını istemiş. Sabahında ruh-ı azizlerini teslim etmişler. Hücrelerine gelen rahibeler odaya dolan nuru ve cansız bedenleri görünce onların kutsiyetleri olan kişiler olduğunu anlamışlar ve tazimde bulunmuşlar ve manastıra defnetmişler. Mezarlarının yerinin belli olması için de bir servi ağacı dikilir.

Menkıbede ısrarla vurgulanan düşünce Hz. Hüseyin'in (RA) kızları veya torunu olduğunu öğrenen Hristiyan yöneticilerin saygılı davranmaları, onlara karşı saygısız davranmaktan korkmaları ve vefatlarının ardından mezarlarını yapmalarıdır. Bu da dolaylı yoldan Yezit ve hempalarının eleştirisidir.

Bizans döneminde zamanla burası ziyaret mekânı olmuş ve kızlar azize ilan edilmiş. Manastırdakiler türbenin temizlik ve bakım işini ihmal etmemiş, adeta rutin görevleri arasına almışlar. Ancak Latin işgali sırasında her yer gibi burası da yıkılmış, yağmalanmış ve mezarlar kaybolmuş.

Eyüp Sultan'ın kabrini Akşemseddin keşfetmişti. Burayı da Halvetiyenin Sümbüliye kolunun kurucusu Sünbül Sinan Efendi keşfeder. Mezarların etrafına da cami, medrese ve tekke inşa eder. Sünbül Efendi'den bu yana, Muharrem ayında özellikle onunda, burayı ziyaret edip Kerbela'yı anmak adet olur.

Çifte Sultanlar Türbesi

Çifte Sultanlar, hâlen Kocamustafapaşa Caminin avlusunun ortasında, Sünbül Sinan türbesi ile zincirli servi arasında etrafı demir şebeke ile çevrili üstü açık türbedir.

Yahya Kemal'in o muhteşem şiirinde, 1489-1491 yılları arasında inşa edilen külliyenin bânisi Koca Mustafa Paşa'dan (ö. 1512) vezir-i Rûm olarak bahseder ve buranın kutsiyetinden haberdâr olduğunu ve manevi bir işaret ile camii yaptırdığını söyler:
Resim 1: Sümbül Efendi Türbesi

Elli yıl geçtiği günlerde büyük mucizeden,
Hak'tan ilham ile bir gün o güzel semte giden,

Rum vezir, eski manastırda ederken secde,
Kalbi çok dolduran iman ile gelmiş vecde,

Onu, tek Tanrısının mabedi etmiş de hayal,
Vakfedip her neye malikse, bütün mal ü menal,

Bir fetih camii yapmak dilemiş İslama.
Sebep olmuş bu eser yad edilir bir nama.

Bu arada fetihten elli yıl sonrası 1503 yapıyor ve Koca Mustafa Paşa'nın vezirlik yaptığı yıllara tekabül ediyor. Ancak camiin kitabesine göre inşasının 1489-1491'de tamamlandığı anlaşılıyor. Buna göre Evliya Çelebi'nin dediği gibi 'Fatih devrinde tekke yapıldıysa II. Beyazıt döneminde de külliyeye dönüşüyor ve bu inşaat faaliyetleri Koca Mustafa Paşa'nın vezirlik yıllarında tamamlanıyor' diyerek ötesini uzmanlarına bırakıp konumuza devam edelim.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülgûn Uyar hocamızın konu ile ilgili makalesinde verdiği bilgiye göre türbe II. Mahmud tarafından yenilenir. II. Mahmud'un Sünbül Efendi türbesini ziyareti esnasında avludaki açık türbe dikkatini çeker ve kime olduğunu sorar. Hz. Hüseyin'in çocuklarından birinin kızına ait olduğu ve Bizans'a esir düştüklerini öğrenince İstanbul'da birçok sahabe ve evliya türbesini yenileyen ve yaptıran II. Mahmud 1813'te buraya bir türbe yaptırmaya niyetlenir. Bir diğer rivayete göre gördüğü bir rüya üzerine yeniler.

Türbeyi yenilemeye niyet eden padişah rivayetin doğru olup olmadığın merak eder ve devrin vakanüvisi Hoca Asım Efendi'ye sorar. Âsım Efendi, Hz. Hüseyin (RA) döneminde buralarda Bizans ile bir savaş yapılmadığını, dolayısıyla Hz. Hüseyin'in (RA) kızlarının esir edilerek İstanbul'a getirilmelerinin mümkün olmadığını ancak türbede medfun olanların Hz. Hüseyin (RA) neslinden birilerine ait olabileceği ihtimaline karşı yine de yaptırmasının uygun olacağını söyler. Türbenin etrafındaki parmaklıklar II. Mahmud'un yaptırdığı dönemden kalmadır.

Türbenin inşası için Vakanüvis Esad Efendi'nin düşürdüğü ve Yesârizâde'nin talik hatla yazdığı ve şebekenin üst tarafına kuşak şeklinde yerleştirilen levhadaki şiir;

Bu meşhed kim ziyâretgâh-ı erbâb-ı muhabbettir
Gubâr-i anberîni kuhl-i erbâb-i basîrettir

Başlar. Meşhed, erbâb-ı muhabbet, gubâr-ı anberîn, kuhl kelimeleri bize Kerbelâ'yı hatırlatır.

Şehîd-i Kerbelâ Sultan Hüseyn'in duhterânından
İki sultan medfûn olduğu bunda rivâyettir

Beyti ise önceki rivayeti özetler. Ancak türbenin hemen yanındaki zincirli servi üzerinde Vakanüvis Pertev Efendi'nin yazdığı şiirde ise medfun bulunan kimselerin Zeynelâbidin'in kızları olduğu yazılıdır. Hüseyin Vassaf'ın eserinde geçen İlmi Dede'nin şiirine göre ise Hz. Hüseyin'in (RA) kızlarıdır.

Hüseyin hazretleri duhterlerinden Fâtıma, Zeyneb
Behişt-âsâ olur medfenleri cânaferâh-bahşâ

Sünbül Efendi, bu türbeyi sık sık ziyaret edip dua ve niyazda bulunurmuş. Dervişlerinden de de bu türbeye hürmet göstermelerini istermiş. Hatta hanım sultanların ayak ucuna defnedilmeyi vasiyet edecek kadar muhabbeti ve hürmeti vardır.

Bize de Muharrem ayını idrak ettiğimiz şu günlerde Sünbül Efendi ve Çifte Sultanlar türbelerini ziyaret edip aşk u niyaz etmek düşüyor. Onların huzurunda iken Kerbelâ'yı ve Hz. Hüseyin (RA) ve evladına yapılan zulmü hatırlamayı ihmal etmeden.

Muhibbân-ı ehl-i beyt için türbede medfun bulunanların gerçekten Hz. Hüseyin'in (RA) kızları veya torunları olup olmaması üzerinde durulacak kadar önemli değildir. Önemli olan İstanbulluların Kerbelâ olayında taraflarını Hz. Hüseyin'in (RA) yanı olarak belirlemeleri ve bu muhabbeti İstanbul göbeğinde, Kocamustapaşa'ya bir mühür olarak basmalarıdır. Gerisi hikâyedir, menkıbedir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN