İçinde bulunduğumuz devir, yaşadığımız çağ, bize her gün İlahiyat Fakültesi'nin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İçinde inancı ve dini ilgilendirmeyen bir tartışma neredeyse hiç yok. Toplumun her kesiminin, hayatın bir alanında mutlaka din ve inançla ilgili bir müşkülü oluyor ve bu müşkülü çözmek de artık sıradan bir ilahiyat eğitimi ile mümkün değil maalesef. Tarihin hiçbir döneminde ilahiyat eğitimi bu kadar zor ve önemli olmamıştı desem inanın abartmış olmam.
Bir düşünün, eskiden alışveriş ya para ile ya takas ile yapılırdı ve taraflar da birbirini görürdü. Şimdi görülmeyen para ile, hatta para olup olmadığı bile belli olmayan nesneler ile dünyanın bir ucunda var olup olmadığı bilinmeyen bir adamla ne olduğu bilinmeyen nesnelerin alışverişi yapılıyor. Tıp, insanın ne zaman doğup ve öldüğünü bile tam olarak kestiremiyor. Organ nakli ve bağışı, ötenazi, estetik operasyonlar ve daha burada sayamadığım onlarca konu sadece tıbbın değil etiğin ve dinin de konusu olmakta. Keza gıdaların helal-haram olduğunu anlamak için bu işi bilen hocalara ihtiyaç olduğu gibi laboratuvarlara da ihtiyaç duyuluyor. Özellikle gençler arasında yaygın birtakım inançlar ve dine getirilen eleştirilere cevap vermek klasik fıkıh ve kelam bilgisi ile mümkün olmuyor. Hâl böyle iken ilahiyat öğrencisinin ilgilendiği konu ile ilgili olmak üzere mutlaka yan dal eğitimi alması gerektiği gün gibi ortada. Bunların altından ancak zeki ve çalışkan öğrencilerin kalkabileceğini düşündüğümüzde öğrenci niteliğinin önemi ortaya çıkıyor.
Sorular derin, sorunlar büyük. Bu soruların ve sorunların altından ise ancak iyi yetişmiş ilahiyatçılar ile kalkabiliriz. Peki mesele bu kadar hassas iken biz ilahiyat eğitiminin niteliğini artırıyor muyuz? Bu konuda tüm iyi niyetli gayretlere rağmen kimi uygulamaları görünce bu konuda çok ümitli olamıyoruz maalesef.
Her zaman iddia ederim. Üniversitede eğitimi en zor üç bölüm varsa biri mutlaka ilahiyattır. Tarih boyunca da böyle olmuştur. İlk kurulan üniversite olan Bologna'da en uzun eğitim verilen alan ilahiyat idi. Osmanlılarda kadı ve müderris olacak kimseler de çok uzun süre tahsil görürlerdi. Diğer dinler ve toplumlarda da durum bundan farklı değil. Dolayısıyla tek başına bir üniversite eğitimi gibi olan ilahiyat fakülteleri, zekâsı belli bir seviyenin üzerinde olmayanların gidememesi gereken bir okuldur.
Şu ana kadar anlattıklarım konusunda hemfikir isek başımızı kaldırıp ilahiyat fakülteleri öğrencilerinin üniversite giriş sınavlarına bakalım.
En yüksek puanla öğrenci alan ilk beş-altı üniversitenin puanları çok iyi. Sonraki dört-beş de idare eder ama sayıları az da en düşük puanla öğrenci alanlara bakacak olursak durum olması gerektiği gibi değil. 180-190 puan alan bir öğrenci bu yükün altından kalkabilir mi?
METOK
Hep birlikte ilahiyata girecek öğrencilerin seviyesini yükseltmemiz gerekirken adeta ilahiyat eğitimini aşağı düşürecek uygulamalara da şahit oluyoruz. Birkaç örnek vereyim.
Kısaca METOK denilen, kim düşünmüşse bence çok iyi düşünmüş, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilere, öğrenimini aldıkları alanlarda ayrılan bir kontenjan türü var. Daha sonra bu programa imam-hatipler de katıldı ve ilahiyatlara da METOK kontenjanı ayrılmaya başlandı. Yönetmeliği hazırlayan çok iyi hazırlamış ve düşünmüş. METOK kontenjanına kimlerin başvurabileceğini açıkça yazmış. Yönetmeliğe de "Bu kontenjanlara hafızlık eğitimi veren İHL mezunları ile hafızlık belgesi olan İHL öğrencileri başvurabilir." diye de açık açık yazılmış. Yönetmelik bu kadar açık iken hafız olmayanların başvurularının kabul edilmesine ne demeli!
İLİTAM
Bir diğer sorunlu alan da kısaca İLİTAM denilen İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Program. Bu program ilahiyat ön lisans mezunlarına iki yıllık ilave bir eğitimle lisans diplomasına sahip olma hakkını kazandıran uzaktan verilen lisans tamamlama programı. Başlangıçta din görevlilerine özlük hakkını iyileştirmek için başlayan program ilahiyat eğitimini olumsuz şekilde etkiliyor. Neredeyse tüm ilahiyatçıların üzerinde anlaştığı ve kapatılmasını istemesine rağmen hâlâ devam eden bir program. Bir yanda üniversite sınavına girip yüksek puanlarla giren, bir yıl Arapça hazırlık okuyan ve dört yıl boyunca örgün eğitim alan öğrenci, diğer tarafta neredeyse her başvuranın girdiği iki yılık açık öğretim bitirdikten sonra yine kolayca girilen ve uzaktan verilen bir eğitim ile dört yılda mezun olanlara aynı diploma vermek hiç de adil değil. İyi niyetle başlanan ancak zamanla eğitim sistemine zarar veren İLİTAM'larla ilgili defalarca raporlar hazırlandı, söylendi, çizildi. Ancak hiçbir itiraz dikkate alınmadı ve uygulama olduğu gibi devam ediyor.
Sözün özü: İlahiyat eğitimi sanıldığından çok önemlidir ve en ufak istismara izin verilmemelidir. Belli bir puanın veya sıralamanın altında olanlar ilahiyat fakültesine girememeli. Hafız olmayanların METOK marifetiyle girmelerine asla izin verilmemeli. İLİTAM'ların din görevlilerinin özlük haklarını koruyacak bir başka formül ile düzenlenmesi bizi ümitlendirecektir.
Toplumun ruh ve inanç dünyasının sağlıklı olmasının iyi yetişmiş ilahiyatçılarla mümkün olacağını bir an bile aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
İsmail Güleç