Arama

İsmail Güleç
Mayıs 4, 2023
Meal okumayıp hadis mi okuyalım?

Bir önceki yazımdan sonra muhtelif mecralarda yazı ile ilgili yapılan yorumları görünce meramımı açık ve net ifade edemediğimi gördüm. Bununla birlikte kimi eleştiriler de oldu. Müsaadenizle önce meramımı daha açık ve net izah etmeye çalışacağım, sonra da yöneltilen eleştiriler konusunda görüşlerimi yazacağım.

Meal okumak ile kastettiğim iki husus var. İlki toplumun inancını küçümseyerek binlerce yıllık müktesabatı ataların dini diyerek görmezden gelmek ve önemsiz bulup "Bize Kur'an yeter" diyerek okumamak. İkinci husus ise dini gerçekten merak edip öğrenmek için okumak. İlkinin ideolojik tarafı var ve bambaşka bir tartışma konusu. Ama dini öğrenmek ve yaşamak için meal okumanın yeterli olmadığını ve sadece meal okuyarak dini tam manasıyla öğrenilemeyeceğini, din konusunda hiçbir eğitimi olmayanların ise meal her ne kadar Türkçe olsa bile yanlış veya eksik anlama ve yorumlama ihtimalleri olduğu için mutlaka bir bilen ile veya konu ile ilgili yazılmış kitapları okuması gerektiğine inandığımı söyledim. Böyle düşünmemin iki sebebi vardı. Dini öğrenmek, daha iyi anlamak ve yaşamak isteyenlere Kur'an meali okumasını tavsiye edenler var. Bunun üç mahzuru olduğunu gördüm. İlki okuyanların dini yanlış anlamaları ve öğrenmeleri idi. İkincisi de yarım yamalak okudukları ile din konusunda ahkam kesmeye çalışmaları idi. Meal okuyanların bin beş yüz yıllık birikimi yok saymaları üçüncü neden idi. İlki kişinin kendine, ikincisi de çevresine ve dine zarar vermesi, dini öğrenmeyi okudukları ayetlerle sınırlı tutup işin günlük hayata yansıyan pratiklere ve muhabbetine karşı çıkmaları beni o yazıyı yazmaya sevk etti.

Bunlara ilave olarak; bizim milletin din anlayışının peygamber sevgisi üzerine kurulu olduğunu, bu sevgiyi yaralayacak sözlerden ve hareketlerden kaçınmaktı. Bu millet dini Hz. Peygamber'i severek öğrendi. Ecdadımız, yazdıkları eserlerle Hz. Peygamber'i sevdirdiğini söyledikten sonra bugün dini öğretmekle mükellef olanların, günümüz insanına ulaşabilecek bir dil ve yol bularak Hz. Peygamber'i sevdirmenin gerektiğinin üzerinde durdum. Muhabbet ve samimiyet üzerine kurulu İslam dininin ancak başta Hz. Peygamber olmak üzere güzel insanları tanımak ve sevmekle mümkün olacağını söyledim ve hala söylüyorum.

Dinin akide/inanç, ibadet ve toplum ilişkilerine bakan üç farklı cephesi vardır. İnanç kul ile Allah arasında iken ibadet bir yönüyle kul ile Allah, bir yönüyle de kul ile toplum arasındadır. Ahlak ve toplum ilişkileri ise kul ile toplum arasındadır. Bunlardan özellikle ilk ikisi olmadan bir din yaşantıdan söz edilemez. Yaşantısı olmayan inanca da din denmez.

İnanç teoriktir ve zihinle gerçekleşir. Neticede kul gayba inanır. İbadet ise pratiktir, bedenle gerçekleşir. İnanan insanlar ise o dinin toplumunu veya ümmeti oluşturur. İnsanların büyük kısmının teorik olan kısmı olduğu gibi algılayıp anladığı tarih boyunca görülmediği için tüm dinler teşbih ve birtakım ritüeller üzerinden anlatılır ve gösterilir. Sadece meal okuyarak bunları yapmanın ve dini yaşamanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Kur'an'ın kendine has bir dili ve üslubu vardır ve ancak onun üzerine konuşabilmek ciddi bir eğitimden sonra mümkün olabilir. Sayıları 200'ü bulan ve büyük bir kısmı diğerinin tekrarı olan meallerin yetkinliği meselesinden bağımsız olarak söylüyorum.

Kur'an ile hadisi karşı karşıya getiren bölücü söylem

Yazıya getirilen eleştiri mealcileri eleştirip sünnetçileri savunmam. Ben asla böyle bir şey kastetmedim ve söylemedim. Çünkü geleneğimizde sünnet ile Kur'an birdir ve birbirinden asla ayrılmaz, farklı görülmez. Netice itibarı ile ikisi de Hz. Peygamber tarafından söylenmiştir.

Ben müfessir ve muhaddislerin hatalı olabileceğine karar verecek yetkinlikte değilim. Söylemeye çalıştığım şey benim gibi yetkin olmayanları bu tür tartışmalara dahil edilmemesi gerektiğidir. Meal okuyarak başımıza din bilgini kesilenlerin kimi eserleri hatalı olduklarını söylemeye cüret etmelerini anlamam ve mazur görmem mümkün değildir.

O zaman Hz. Peygamber neden Kureyş'e hep Kur'an ayetlerini okudu?

Kur'an'ı tebliğ etmek Hz. Peygamber'in ilk görevi idi. Kureyşlilere veya ashabına okuduktan sonra ashabının ayetlerle ilgili soruları olurdu ve Hz. Peygamber de onları açıklardı, anlatırdı. Yani tebliğ etmekle kalmaz, nasıl anlaşışması gerektini de açıklardı. Ayrıca Hz. Peygamber, davranışları ile de ayetlerin ne anlama geldiğini de gösteriyordu. Bugün Hz. Peygamber yok ama onun varisleri olan alimler var. Hz. Peygamber döneminde olmayan tonlarca mevzu var ve biz de Hz. Peygamber'in varislerine sorup öğreniyoruz, meal okuyarak değil.

Mealin yanlış anlaşılma tehlikesi hadisler için yok mu?

Olmaz mı? Tam de dediğim bu. O yüzden dini çok iyi bilen ehl-i sünnet ulemasının yazdığı kitapları okunmalıdır. Mealin yanlışlığı tercüme ve okurdan kaynaklanmak üzere iki şekilde olur. Tercümedeki yanlışlık ise bilerek yapılanlar ve bilmeden yapılmak üzere iki türlü olur. Usul konusunda eğitimi ve bilgisi olmayan okurun anlamasındaki eksiklik ve yanlışlık. Bu durumda bilen birine sormak gerekir. Bu iki durum hadisler için de geçerlidir ve sıradan Müslümanları değil, konunun uzmanlarını ilgilendiren bir durumdur. Kanaatimce bu tür tartışmalar erbabı arasında yapılmalı ve topluma aksettirilmemelidir.

Hz. Peygamber'in sözlerinin kimi dönemlerde siyasete alet edilmesi, hadis uydurulması meselesinin benim söylemeye çalıştığım konu ile uzaktan yakından ilgisi yoktur ve bir başka tartışma konusudur.

Önyargılı olmak, özgür iradeye mâni olmak

Hayır, ön yargılı değilim. O kanaate içinde yaşadığım toplumun pratiklerini yani meal okuyanların söylemlerine şahit olduktan sonra ulaştım. Kimsenin özgür iradesine de karışmam. Ancak hiçbir din, kişiyi özgür iradesi ile karşı karşıya bırakmaz. Dini kabul edip etmemekte bir özgürlük vardır. Girdikten sonra ise sınırları din belirler. Helalleri ve haramları vardır. Günah kabul ettiği davranışlar vardır. Özgür irademiz var diye meal okuyup ben böyle anlıyorum diyerek hükümler çıkarıp din adına yeni inançlar icat edemeyiz.

Meal okumak tehlikelidir

Durduk yerde meal okumak neden tehlikeli olsun diyeyim. Söylediğim şey dini ve usulünü bilmeden okunan meallerden hükümler çıkaranları, dini bir sorumluluğu hatırlatınca Kur'an'da yok, görmedim diyerek asırlardan beri biriktirilen bilgiyi ve tecrübeyi bir çırpıda silip sanki Kur'an ilk defa kendisine nazil olmuş gibi hüküm verenleri gördükçe karşılaştığımız duruma dikkat çekmekti.

Uydurma kitaplar

Bu da bize yöneltilen bir başka bühtandır. Yazıda isimlerini saydığım kitapların uydurma rivayetlerle dolu olduğu külliyen yalan ve iftiradır. Bir hadisin mevzu olup olmadığını o kitapları yazanlar, muhtemelen onları suçlayanlardan çok daha iyi biliyorlardı. Mesela Mevlid'in miraç bahrinde hadislerin hilafına bir şey bulamazsınız. Hadislerde geçmeyen hiçbir şey yoktur.

Bir kez daha söyleyeceğim. Bulması daha kolay olsun diye sadece miraç bahrinde hadislere ve ayetlere aykırı bir cümle gösterebilirseniz özür dileyip susacağım.

Arapça bilmeyenler Kur'an'dan uzak mı dursun?

Bir cemiyette Arapça bilmediği halde Kur'an okuyup anlam veren bir arkadaşımız vardı. Arapçada olumsuzluk edatlarını, fiillerin çekimli olduğunu bile bilmeyen bu arkadaş okuduğu mealden yola çıkarak öyle hükümlerde bulunuyordu ki şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Evet böyle okunacaksa Kur'an'dan uzak dursunlar lütfen. Kur'an'ı büyük bir saygı ve merak ile okumak isteyenlere diyecek sözümüz olamaz. Ancak din konusunda bilgisi olmayanların günümüz insanına mahsus şımarıklık ve her şeyi bilir ve anlarım edası içinde okuyacaksa uzak dursunlar daha iyi. Kur'an okumanın bir âdâbı ve mesuliyeti vardır ve bu mesuliyeti idrak etmeyenler uzak durmalıdır. Ona ancak zihnen ve bedenen temiz olanlar dokunsun.

Kur'an'ın büyük bir kısmı okuyunca anlaşılır

Evet, hele tercüme de başarılı ise her okuyanın anlayacağı kadar açık yerler var. Anlayamadığınız yerleri de tefsirler yardımıyla anlayabilirsiniz. Ancak Kur'an'da konular sırayla anlatılmaz. Aynı sure içindeki ayetler bile aynı konuda değildir. Okurken özel bir itina ister ve sıradan bir kitap gibi okunmaya pek müsait değildir.

Bir de eleştirel okumak gibi makul bir sebeple okuyanlar var. Bir Müslüman Kur'an'ı eleştirel bir gözle okuyamaz. Ben meali eleştiriyorum demekle geçiştirilemez. Ancak Kur'an hiçbir Müslüman tarafından, burası makul, burası pek akla uygun değil diyerek okunacak bir kitap değildir. Okuyunca anlaşılır kısmına gelince, o zaman bu kadar tefsir neden yazıldı? Sokaktan on adam çevirin, aynı ayeti okutun ve ne anladığını sorun. Alacağınız cevaplardan sonra bu konuyu tekrar konuşalım.

Dini Kur'an'ı devre dışı bırakarak öğretmiş olmaz mıyız?

Bu cümle dini öğreten kitapların Kur'an'dan bağımsız olduğu düşüncesi kabul edilerek söylenmiş. Hayır, olmayız. Çünkü ulemanın yazdığı her kitap Kur'an ve sünnette olanları anlatır ve dini öğreten kitapları yazanların temel kaynağı Kur'an ve hadislerdir. Size hak verebilmem için içinde Kur'an olmayan veya Kur'an'a zıt bilgilerin yer aldığı dini anlatan bir kitap göstermelisiniz. Buradaki ölçü Diyanet İşleri Başkanlığı ile İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri ile ehl-i sünnet alimleridir.

Bugün dünyada anlaşılmadan okunan tek kitap Kur'an mıdır?

Bu yargı doğru değildir. Diğer dinlerde ve toplumlarda da sadece ibadet saikiyle okunan kutsal kitaplar vardır. Anlayarak okumak başka bir şeydir, ibadet için okumak başka bir şey. İkisini birbirine karıştırmamak lazım. Anlayarak okuduğunu söyleyenlerin ne anladıkları sorusunu da aklımızın bir kenarında her zaman tutalım.

Din mealden öğrenilir

O zaman bunca akait, kelam, ilmihal, ahlak, siyer, tefsir, hadis vs kitapları neden yazıldı ve yazılmaya devam ediliyor? Tüm kitapları yakalım. Öyle ya din meal okunarak öğreniliyor madem gerek o kitaplara gerek var mı? Herkes meal okusun ve anladığı ile amel etsin.

Kur'an'ı tahtından indirmek

Dini onu öğretmek için yazılan kitaplardan öğrenmek Kur'an'ı önemsizleştirmediği gibi bilakis Kur'an'ın önemini ve ne kadar kıymetli olduğunu gösterir. Meal okumayan halkımızın Kur'an'a karşı tutumu ile meali elinden düşürmeyenlerin mushafa gösterdikleri hürmeti hatırlatmakla yetineyim.

Sonuç olarak

Bizden öncekiler bu aziz millete çayın içindeki şeker gibi Kur'an'ın ve hadislerin içinde eridiği metinler ile dini öğrettiler. Biz halkın inancının temelini oluşturan bu metinleri küçük gördük, hatta aşağıladık. Meal okuyun denilerek birçok kimsenin dini yanlış ve eksik öğrenmesine neden olunduğu gibi koca bir külliyatı da önemsizleştirdik.

Din eğitimi ve öğretimi çok ciddi bir iştir ve sonucu itibarı ile de mesuliyeti büyüktür. İlahiyat fakültelerinin Din Eğitimi bölümlerinde bu konuda çalışmalar yapılıyor. Dinin nasıl öğretilmesi gerektiğine dair yapılan araştırmalarda dini meal okutarak öğretildiğine dair olanını görmedim. Eğer gösterirseniz ben de öğrenmiş olurum.

Ahlak ve nasihat içeren ayetlerle muhtevasında dua olan ayetleri yazdırıp çerçeveleterek duvarlarına astıran ve gördükçe okuyan bir milletin çocuklarıyız. Bize düşen atalarımız gibi Kur'an'ı hayatımızın her anına sindirmektir. Bunun yolu da bellidir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN