Dün (6 Ağustos 2023) Karabaş-ı Veli Tekkesi'nde tertip edilen bir aşure pişirme merasimini izlemek üzere Bursa'ya gittim. Dervişlerin misafirleri ağırlamak için pervane gibi döndüğü tekkenin avlusunda neredeyse tüm mahallenin aşure almak için sıraya girdiğini görünce iki şeyin çok önemli olduğunu bir kez daha müşahede ettim.
- Harabe veya yıkık olan tarihi binaların aslına sadık olarak restore edilmesi yetmiyor, aynı zamanda yapılış amacına da uygun kullanılması gerekiyor.
- Tekke ve zaviye gibi kurumların bulundukları mahallenin bir parçası olarak toplumun yetişmesinde, görgüsünün artmasında çok önemli katkıları var.
Karabaş-ı Veli Tekkesi
Bursa'da bugün Maksem olarak bilinen mahallede yer alan dergâhın isminin nereden geldiği konusunda da birçok rivayet var. Halveti tekkesi olduğu için akla Halvetiyye'nin Şabaniyye şubesinin Karabaşiyye kolunun piri Şeyh Karabaş Velî (ö.1686) geliyor ancak tekkenin onunla bir ilgisi yok. Bir diğer rivayet Karabaş tecvidi müellifi Abdürrahim Karabaş (ö. 1533) ile ilgili olması. Ancak Karabaş Abdurrahman Efendi de İstanbul evliyasından. Kabri yaptırdığı caminin haziresinde. Dolayısıyla bu rivayet de pek makul görünmüyor.
Tapu kayıtlarında Piri Ali Çelebi Dergâhı olarak geçen Karabaş Tekkesi başına siyah sarık saran Halveti şeyhleri tarafından idare edildiği için bu isimle anıldığı görüşü ise rivayetler içinde bana en makul geleni.
Mehmed Safiyyuddin Erhan ve Hasan Basri Öcalan hocaların verdiği bilgiye göre dergâh 1550 yılında vefat eden Pirî Ali Çelebi tarafından inşa ettirilmiş. Dini ilimler tahsil eden Ali Çelebi özellikle kıraat ilminde emsallerinden çok ileride imiş. Tasavvuf yolunu seçen Ali Çelebi bir zaviye kurar. Kervansaray, köprü ve cami de inşa ettirdiğine göre Pirî Ali Çelebi zengin olmalı. Bu zenginlik medrese hocalığı ile elde edilemeyeceğine göre muhtemelen zengin bir ailenin çocuğu idi.
Dergâh kuruluşundan itibaren farklı tarikatlara ev sahipliği yapar. Halvetî şeyhlerden sonra 19. asırda Kadiriyye'nin Eşrefiyye koluna mensup şeyhler tarafından yönetilir. Günümüzde yeniden Halveti kültürünü yaşaran bir merkez olarak hizmetine devam ediyor.
1828'de dergâhın meydanı, harem ve derviş odaları yeniden inşa edilir. Daha sonraki yıllarda muhtelif eklemeler ve yenilemeler olur. 1925'te tekke ve zaviyeler kapatılınca tekkenin meydanı bir spor kulübüne idman salonu olarak tahsis edilir. Derviş odaları ve harem binaları vakıflar tarafından kiralanmış ve lojman olarak kullanılmış. 1980'de meydanın çatısı tamir edilir. 2002'de Osmangazi Belediyesi, tekkeyi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden alır ve bugünkü halini alacak şekilde restore eder.
Osmangazi Belediyesi'ni böyle güzel, hayırlı ve istifade edeni bol bir iş yaptığı için tebrik ederiz. Ancak bu dergâhın restore edilmesi ve tahsisinde yaşanan olaylardan da ders almamız, bu tür eserlerle ilgili tasarrufta bulunurken iki konuda çok dikkatli olmamız gerektiğini anlıyoruz.
- Restorasyon yapılırken tekke kültürüne vakıf birilerinin danışman olması. İşin tek başına mimar ve restoratöre teslim edilmemesi. Özellikle iç mekân tefrişi ve hatlar konusunda mutlaka uzmanların görüşünün alınması.
- Bina tekke ve zaviye olduğunda tahsis edilmesi düşünülen vakıf ve derneklerin mutlaka araştırılması, özellikle tasavvuf tarihi hocalarının görüşleri alınarak gelenekten gelip gelmediğinin tespit edilmesi.
Semahâne mi Meydan-ı Şerif mi?
Tekke hakkında yazılı metinlerin büyük kısmında semahane olarak geçen binanın ismi konusunda da ihtilaf var. Her tekkede dervişlerin hep birlikte zikir halkaları oluşturdukları geniş iç mekanlar olur. Bunlar tarikatine göre Tevhidhane, Meydan-ı Şerif veya Semahane olarak isimlendirilir.
Osmanlı tekkelerinde, Bektaşî tekkeleri ile bir mescidi olan Mevlevîhâneler dışındaki tekkelerde vakit namazlarının cemaatle kılındığı, toplu zikir icra edildiği, muhtelif kitapların okunup dinlendiği, mübarek gün ve gecelerde özel merasimlerin tertip edildiği, ibadeti ve dervişlik eğitiminin birlikte verildiği geniş iç mekanlara Bektaşîler Meydan, Mevlevîler Semâhâne, diğer tarikatlar de Tevhidhâne ismi verilirdi. Dolayısıyla Karabaş Veli Tekkesi'nin semahanesi olması için buranın bir Mevlevihane olması gerekiyor. Ancak buranın Mevlevihane olduğuna dair hiçbir kayıt bulunmuyor. Daha çok Halvetî ve Kadirî tekkesi olarak geçtiğine göre burası Tevhidhane veya daha genel bir ifade ile Meydan-ı Şerif olarak zikredilmesinin daha doğru olacağını düşünebiliriz.
Tekkenin mahalleye kattığı değer
Tarihten gelen bir binanın ihyası tek başına geleneği ihyaya yetmiyor. O yüzden o binanın ne için tahsis edildiği çok önemli. Ancak kuruluş amacına uygun bir tahsis ile günlük hayatın için girip şehrin bir parçası olabiliyor.
Pazar günkü aşure pişirme ve dağıtma merasimi hem tekkenin banilerinin muradına hem de tekke geleneklerine uygun gerçekleşti. Mahallenin, evinde aşure pişmeyen halkının sıraya girip pişirilmesi saatlerce süren aşureden bir kâse alması, kimi tekkenin avlusunda tena'um ederken kiminin de yanında getirdiği çantanın içine koyup evine götürmesi görülmeye değerdi. Meraklı bakışları ile çocuklar olup biteni anlamaya çalışırken istediği kadar aşure kasesi alıp çantasına koyan kadının anlata anlata bitiremediği aşureyi sadece beş kase isteyip dört kase aldığı için "şekeri basmışlar" diyerek kızgınlığını ve hıncını aşureden çıkaran kadının konuşmasına şahit olmak da bundan asırlar öncesinde yaşananların tekrarından başka bir şey değildi.
Başı dara düşen, günlerce aç gezen, psikolojisi harap olan veya bir başka derdin müptelası ve düşkünü olanların sığındığı bu tekke, sığınanlara geçici de olsa mümin için cehennem olan bu dünya hayatındaki cennet bahçesi gibi geliyordu. Düşünülenin ve bilinenin aksine tekkeler dervişlerden daha çok derviş olmayan dertli insanlar için inşa edilen bimarhaneler ve ıslahevleri idi. Bugün bunu bir kez daha görmüş olduk.
Tekke caminin mukabili değildir, aksine bazen camiye giden yol tekkeden bazen de tekkeye giden yol camiden geçer. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Tekke düşmanlığı yapmanın anlamı yoktur.
Karabaş Velî Tekkesi'nin ihyasında maddeten ve manen emeği geçenlere can u gönülden teşekkür ediyorum. Hâlâ restore edilmeyi bekleyen harabe tekkelerin de aynı şekilde restore edilip ehil ellere teslim edilmesini Cenab-ı Mevla'dan niyaz ediyorum.
İsmail Güleç