Sakarya Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen gazeteci ve yazar Taha Kılınç'ın gün boyu süren "Âlem-i İslam Seminerleri"ne katıldım. Sayın Kılınç'ın uzun yıllardan beri gezip dolaştığı, bildiği, bizzat şahit olduğu veya birinci derece olaya şahit olan aktörlerden dinleyerek temellük ettiği bilgi ve tecrübelerini belli bir düzen içinde ve farklı bir bakış açısıyla sunduğu seminer oldukça verimliydi ve sabahın dokuzunda gelen dinleyiciler 17.30'a kadar salondan ayrılmadı.
Anlatılan yerlerin bir kısmını gördüğüm ve büyük bir kısmını görmek için can attığım ve fırsat kolladığım İslam coğrafyasını gündemde olan sorunlardan daha çok tanıtma ve anlamaya yönelik bir çaba içinde aktarılması bizi hamaset ve romantizm tuzağına düşmemizden korumak için olduğu çok açıktı. Nitekim salondakiler bazıları canımızı acıtsa da doğru bilgiye ulaşmanın vermiş olduğu hazzı yaşadılar.
Sayın Kılınç'ın giriş mahiyetinde verdiği derste söyledikleri arasında dikkatimi çeken değerlendirmesini sizlere aktarmak istiyorum. İslam coğrafyasını romantizm, hamaset ve öfke çukuruna düşmeden anlamanın yolu için meseleye bakışımızı güncellememiz gerekiyor. Farklı bir bakış açısı yakalayabilmemiz için yedi konuda bizi uyardı.
1. Muhabbet beslemek
Her şeyin başı aslında bu. İçimizde muhabbet olmaz ise bir yabancıdan farkımız kalmıyoruz. Eğer insani değerlerimiz de gelişmemişse, vicdanımız yeterince hassas değilse olup bitenlerin bizim dikkatimizi çekmesi mümkün olmadığı gibi gezdiğimiz yerleri anlamamız da mümkün olmayacak. Tüm kusur ve eksiklere rağmen sevmeyi bilmeliyiz.
Kuran'da hikayesi anlatılan peygamberlerin aynı zamanda bizim de peygamberimiz olduğunu unutmamak ve sahiplenmek de önemli.
2. Aidiyet duygusu
İkinci özellik kendimizi İslam coğrafyasına ait hissetmek. Batılı imişiz gibi İslam coğrafyasına bakmak, Müslümanları aşağılamak, hor görmek, geri kalmışlıkla itham ederek sıyrılmak meseleyi anlamamızı engelliyor. Batı dediğimiz Batı Avrupa'dır ve bu zihniyet Slavları bile Batılı kabul etmezken biz ne kadar Batılıyız desek de hiçbir zaman bizi Batı medeniyetinin parçası görmeyecekler.
3. Önyargısız yaklaşmak
Maalesef kurtulması en zor hastalık bu. Daha çocuk iken kulağımıza fısıldanan İslam coğrafyasına dair olumsuz yargılar, büyüdüğümüzde izlediğimiz medya organları ve sinema vasıtasıyla beslenerek perçinleştirildiği için bizde kesin kanaate dönüşmüş ama yanlış olan önyargılardan kurtulmak, meselelere genellemeci yaklaşmak içine düştüğümüz tuzaklar içinde bana göre en tehlikeli olanı.
4. Gerçekçi olmak
Canımızı yaksa da hoşumuza gitmese de meseleleri gerçekleriyle görmemiz çok önemli. Sadece kahrolsun düşman diyerek kendi kusur ve eksiklerimizi görmemek, olmayacak şeyleri yapmak isteyenleri, sonrasında ciddi sorunlara sebep olacak heyecanla verilen kararlardan uzak durmamız gerekiyor. Gerçekçi olmadığımız takdirde meseleyi anlayamayacağımız için hiçbir zaman çözüme de yaklaşamayacağız ve başkalarının oyunlarının figüranı olmaya devam edeceğiz.
5. Hamasetten ve romantizmden uzak durmak
Özellikle kimi kanaat önderlerinin ve figürlerin halkımızın hassasiyetini bildiği konularda meseleyi anlama çabasından uzak anlık duyguları harekete geçirecek şekilde hararetle anlatması bizi meseleye karşı duyarlı göstermesine rağmen meseleden uzaklaştırıyor. Akıl ve bilgi ile değerlendirilmediği için zaman zaman alevlenen bir his olmaktan öteye geçmiyor maalesef.
6. Farklılıkları görmek
Farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz. Gittiğimiz ülkelerin özellikle kültürlerini anlamak, bizim kültürümüzle mukayese yapmadan olduğu gibi anlamaya çalışıp içinde hayatımıza katabileceklerimizi almak bizi zenginleştirecektir. Yemekleri, kılık-kıyafetleri beğenmemek, örf ve adetlere laf söylemek çocukça bir tavır ve bizi ne tür güzelliklerden mahrum bıraktığının farkında bile olmuyoruz çoğu zaman.
7. Bütüncül bakmak
Bir olayı anlamaya çalışırken o olayın parçalarından biri üzerine odaklanmak bizi ciddi sıkıntılarla baş başa bırakır. Meselenin evveliyatı, coğrafya ve kültür ile meselenin aktörlerini birbiri ile ilişkileri ile anlamaya çalışmak çok önemli. Aksi takdirde yanlış veya eksik hükümlere ulaşırız. Bunun da faydadan çok zararı olur.
Taha Kılınç yedi maddede özetledi. Bir başka uzman bu maddelerin sayısını azaltabilir ve artırabilir. Ancak bu bakış açısı yöntemini çok önemli bulduğumu söyleyeyim.
Dikkatimi çeken bir diğer husus Taha Kılınç'ın vakit konusundaki hassasiyeti idi. Dakikasında başladı ve dakikasında bitirdi. Onun bu hassasiyeti dinleyicileri de etkilemiş idi ki onlar da vaktinde salonda hazır bulundular.
İslam coğrafyası artık tüm dünyaya yayıldı. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da da hatırı sayılır bir nüfus yaşıyor. Dolayısıyla İslam coğrafyasının artık koca bir dünya olduğunu da hatırlatmış olalım.
Son olarak şunu da ilave etmeliyim. Taha Kılınç'ın verdiği bu seminer birkaç konu ilavesi ve içerik düzenlemesi ile üniversitelerde üniversite seçmeli dersi olarak tüm öğrencilere okutulmalı. Üniversite dediğimiz yer doktor, mühendis, avukat yetiştirdiğimiz yerler değildir. Gerçek üniversite, öğrencisine bu tür seminer ve derslerle dünyaya karşı bir duruş sahibi yapan yerlerdir. Bu ve benzeri derslerin olmadığı üniversiteler, sonunda diplomaların verildiği meslek edindirme kurslarından başka bir şey değildir.
İsmail Güleç