Arama

İsmail Güleç
Kasım 16, 2024
Aslanı hizmete amade kılmak

Vahşi hayvanları evcilleştirmeye dair geleneğimizde anlatılan birçok hikaye olduğunu biliyoruz. Leyla ile Mecnun hikâyesinde Mecnun çöllere düştüğünde çevresinde av hayvanları ile avcı hayvanlar bir arada idi. Hacı Bektaş Veli'ye ait olduğu söylenen resimlerde bir tarafında geyik diğer tarafında aslan yer alır.

Aslan ile geyik, kuzu veya diğer evcil hayvanlarla birlikte görünmek olağan üstü bir olaydır ve bu durum insanlar arasında hürmet görmenin sebebidir. Aslanı terbiye etmek ile ilgili konular sadece hikayelerde değil menkıbelerde de benzer hikâyeler anlatılır.

Tasavvuf geleneğimizi derinden etkileyen sufilerden Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin (ö. 1240) ruhâniyettinden devamlı istifade ettiğini söyleyen Ebû Medyen-i Mağribî (ö. 1198) ile ilgili anlatılan bir menkıbede aslan ile kuzunun yan yana durmasından bahsedilir. Menkıbe şöyledir:

Ebu Medyen bir aslanın bir merkebi yediğini görür. Adam ise öte tarafta dövünüp durmakta, eşeğinin öldüğüne üzülmektedir. Çünkü eşek adamın her şeyidir. Ebu Medyen adama niçin bu kadar ağlayıp dövündüğünü sorar. Adam da tek sermayesi olan eşeği gösterir. Bir sürü işi olduğunu, eşeğini kaybettiği için onları yapamayacağını söyleyince Ebu Medyen aslanı yanına çağırır. Aslan da kuzu kuzu yanına gelir. Aslanın kulağından tutar ve adama teslim eder. Sıkı sıkı da tembih eder:

  • Bu adam ne derse onu yapacaksın.

Adam'a da korkmamasını söyleyince, aslanı yelelerinden tutup götürür.

Derken aradan bir zaman geçer ve adam Ebu Medyen'i ziyarete gelir ve:

  • "Efendim vallahi bu aslan dediğiniz gibi yediği eşeğimin yaptığı her hizmeti yaptı, arkamda bir köpek gibi dolaştı ve beni hiç yalnız bırakmadı. Ama ben hâlâ korkuyorum. Aslanı âzâd edin de gitsin, artık istemiyorum. Ben kendime yeni bir eşek aldım." der.

Bunun üzerine Ebu Medyen aslanın kulağına eğilip "Bir daha insanların yaşadığı yerlere gelme, yoksa daha büyük cezalar yersin. Hadi şimdi var git!" der ve aslan da dağlara doğru gider.

Aslana hükmetmek büyük bir veli olmanın işareti olarak kabul edilir.

Kanatlar Köyü'nün Kurt Baba'sı

Benzer bir menkıbeyi Makedonya gezisi sırasında Kanatlar köyünde dinledim.

Kanatlar, Makedonya'nın güneyinde Pirlepe'ye bağlı bir köy. Pirlepe-Manastır yolu üzerinde, Pirlepe'ye yaklaşık 10 kilometrelik mesafede bulunan Kanatlar köyü bölgenin en büyük Türk köylerinden biri. I. Murat zamanında fethedilen bölgeye Anadolu'nun ortasından getirtilen yörükler iskan edilmiş.

Bu köyde iki büyük türbe bulunuyor. Dikmen Baba ve Kurt Baba. Kurt Baba veya Dede ile ilgili anlatılan menkıbe de şöyle:

Rivayete göre köye Dikmen Baba'dan çok daha önce gelen Kurt Dede kendisine ev yapmak için öküzleriyle dağdan odun ve taş getirmektedir. Yemek için mola verdiği esnada bir kurt gelir ve öküzlerden birini yer. Kurt Dede istifini bozmadan yemeğini yer ve arabasını taş ve odunla doldurur. Araba dolunca kurtun yanına gelir ve ona "Tek öküz bu arabayı çekmez, yediğin öküzün yerine geç" der ve bir kurt ile bir öküzün çektiği arabayı ev yapacağı yere kadar götürür. Onu bu halde görenler şaşırırlar ve "Dede kurt mu?" diye sorarlar ve kurt olduğunu öğrenince de kaçışırlar. Kurt Dede evine gelince taşları yıkar ve kurdu salar. Bu menkıbenin tarlada çift sürme versiyonu da olduğunu ekleyelim.

Ebu Medyen'e ve Kurt Baba'ya bahşedilen vahşi bir aslana ve kurda hükmedebilmenin bir anlamı var. Allah'ın bu sevgili kulları hayvanî nefislerini terbiye etmeyi başarmışlardır ve hayvanlar da bunu sezerler. O yüzden onlardan diğer insanlardan çekindikleri gibi çekinmezler ve bu veliler de onlardan çekinmezler.

Bu menkıbeler bir şeye daha işaret ederler. Kurda, kuşa, aslana hükmetmek demek nefse hükmedebilmek demektir. Kurt ve aslan şehvetli ve güçlü bir nefsin sembolüdür ve böyle bir nefsi terbiye etmek kolay değildir. Bu menkıbeler nefsi terbiye etmenin önemine dikkat çekmek için anlatılır.

Aslan gibi nefsi terbiye etmeden ona hükmetmek mümkün değil. Bu menkıbeleri anlatanlar bizden sadece bir hikâye olarak dinlememizi değil, hikayeyi enfüsümüzde yaşamamız, idrak etmemiz için anlatırlardı. Aksi takdirde fantastik filmlerden bir farkı kalmazdı.

Kanaatimce menkıbeler ile hikayeler arasındaki en temel fark da birinin afakta yani bizim dışımızda, diğerinin enfüste, yani içimizde cereyan etmesidir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN