Kıymetli okuyucum.
Eğitim-öğretim kurumlarımızın yeni bir dönem için kapılarını açtığı şu günlerde özellikle genç kardeşlerimize genelde de hepimize, Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen "örnek kişilikler" vasıtasıyla rehberlikte bulunmak maksadıyla geçen yazımızda incelemeye başladığımız Hz. Yusuf kıssasına kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Kuyuya atılan Yusuf'a, Allah Teâlâ Vahiy Meleği Hz. Cebrâil'i göndermiş, onu teselli etmiş, korkmamasını telkin ederek ona nasıl dua etmesi gerektiğini de öğretmişti. Geçen yazımızın sonunda bu dua metnini sizlerle paylaşmıştık.
Çok geçmeden, bir kafile kuyunun başına gelip su almak maksadıyla kovalarını saldıklarında Yusuf'u bulmuşlardı karşılarında… Bedel ödemeden sahip oldukları için de köle pazarında hemen "ucuz bir fiyata" ellerinden çıkarmışlardı. Onu satın alan Mısır Azizi, evine hizmetçi olarak almıştı Yusuf'u…
Bir süre sonra yakışıklı genç bir delikanlı olan Yusuf, hizmetçisi olduğu evin hanımı tarafından gayr-ı meşru bir teklifle karşı karşıya kaldı. "Rabbinin ikazı ve merhameti sayesinde" bu sınavdan başarıyla geçti. Ancak bu esnada, söz konusu teklife karşılık, Hz. Yusuf'un dilinden dökülenler, bir peygamberin olduğu kadar, aynı zamanda kendisine iyilik edilen bir gencin duygularını dile getirmesi bakımından da dikkat çekicidir. Ayet-i celileden takib edelim:
"Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve "haydi gel!" dedi. Yusuf ise: "(Böyle bir şey yapmaktan) Allah'a sığınırım. (İyiliğe karşılık kötülük yapan bir olmaktan beni Allah saklasın) Zira kocanız benim efendimdir ve o bana iyi davranmıştır. Gerçek şu ki, zâlimlerin kurtuluşu yoktur" dedi. (Yusuf, 23)
İffet ve namus sahibi olmak böyle zamanlarda belli olurdu; ve öyle de oldu. Veciz bir anlatımla ifade edildiği üzere, "Sen Yusuf gibi baştan ayağa iffet olursan; Züleyha baştan ayağa âfet olsa ne yazar!.." gerçeği bir kez daha tecelli etmiş ve Allah Teâlâ'ya sığınan Yusuf, O'nun merhameti ve koruması sayesinde böylesine büyük bir günaha düşmekten kurtulmuştu…
Günümüzde, "modern hayat" denilen ve fakat "iffet/hayâ/namus" gibi kavramların nerdeyse unutulmaya yüz tuttuğu şu ortamda, Hz. Yusuf (as) misâli gençler, âdetâ yemekteki tuz oranında kaldı diyebiliriz. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla, sosyal/sanal ve görsel medyada yazılanlar ve paylaşılanlar maalesef bu kavramların ne denli "yokluğunu ve yoksulluğunu" yaşadığımızı ele veriyor. Bir genç için, sadece bu ortamlarda bile fıtrat safiyetini, ruh temizliğini muhafaza edebilmek; fıtratını ve ruhunu kirletecek ortamlardan uzak durabilmek; bunun için Allah'a sığınıyor olabilmek bile büyük bir başarı olarak görülmelidir.
Kıssanın devamını Kur'ân-ı Kerim'den takib edelim. (Bkz. Yusuf, 25-34)
İffet ve namusun en yalın ifadesi olan bu sözleriyle kendinden sonra gelecek nesillere "en güzel örnek" teşkil eden Hz. Yusuf için, sınav henüz bitmemişti. Her ne kadar Yusuf'un bu olayda suçsuz olduğu anlaşılmış ve hadise ev sahibi tarafından örtbas edilmişse de olayın şehirde duyulması üzerine ortaya birtakım dedikodular yayılmıştı. Bu kez gayri meşru teklifin sahibi olan kadın, şehirdeki diğer kadınları çağırarak kendisini mazur göstermenin yolunu aramaktaydı. Yusuf'u gören kadınlar, onun bir insan değil ancak melek olabileceğine hükmederek, güzelliğini gözlerinde büyütmüş ve Mısır Azizi'nin karısını artık bu konuda mazur görmeye başlamışlardı. Gayr-ı meşru teklif, bu kez ev sahibi kadın tarafından bir müeyyide ile birlikte yeniden geldi. "Ya istediği yerine getirilecek, ya da zelil ve hakir olarak zindanlarda çürüyecekti!.." Bu ikinci çetin sınavda da yine bir peygambere yakışan sözler, Hz. Yusuf'un dilinden dökülerek insanlığa ve özellikle gençlere örnek teşkil ediyordu.
"Rabbim! Zindan benim için bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Şayet onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, meyleder de cahillerden olurum." (Yusuf, 32-33)
Böylece o, gayr-ı meşru bu teklife karşılık zindanı tercih ediyor ve yine Allah Teâlâ'ya sığınıyordu. Zira O, kurulan tuzakları uzaklaştırmasaydı, bu insanların ellerinden nasıl kurtulabilirdi? O halde kul, her türlü hal ve şartlar karşısında ancak Allah Teâlâ'ya sığınmalı ve O'ndan yardım dilemeliydi.
"Rabbi onun duasını kabul etti ve o kadınların tuzaklarına engel oldu. Zira O, her şeyi işiten ve en iyi bilendir" (Yusuf, 34)
Suçsuz olduğu halde, zindana atıldı. Zindan hayatı da onun için ayrı bir sınav olacak, ancak sonunda üstün makamlara ulaşacaktı. Zira takdir-i ilahî, Hz. Yusuf'u Mısır'a sultan yapmayı dilemişti. Çekilen sıkıntılar ve karşılaşılan belalara sabır ise, mutlaka bu dünyada da ahirette de kula mükâfat olarak geri dönecekti. İşte, Yusuf suresinde, gençlik çağı için alınabilecek ibretlerden biri de bu olmalıydı.
Zindan, Hz. Yusuf için aynı zamanda peygamberlik görevini ifa ettiği bir "tebliğ" mekânıydı. Onun başlattığı bu âdet, kendinden sonra gelen mümin nesiller üzerinde güzel bir hatıra olarak kalıyor ve zindan, artık müminlerin gözünde bir "eğitim-öğretim mekânı" olarak görülüyordu. Bu faaliyetleriyle Hz. Yusuf, hapishanelerde insanlara Allah'ı, tevhidi ve dini anlatan, onlara moral kaynağı olan ilk şahsiyet; ve bu görevi üstlenen bütün din görevlilerinin de önderi kabul edilebilir.
Toplam 12 yıl zindan hayatını yaşayan Yusuf'u, takdir-i ilâhi sonunda Mısır'a sultan kıldı. Allah Teâlâ, onu başarılı bir idareci olarak kıtlık yıllarında Mısır'ın kalkınmasına ve zenginleşmesine vesile etti. Sonunda önce kardeşlerini, sonra da babasını ona kavuşturdu. Babasıyla kavuşma anlarını bize anlatan ayetler de son derece etkileyicidir.
Yine Kur'ân-ı Kerim'den takib edelim. (Bkz. Yusuf, 99-101)
Babası, üvey annesi ve kardeşlerinden oluşan kafile Hz. Yusuf'un davetlisi olarak Mısır'a ulaştığında, onları saltanat otağında bekliyordu Yusuf (as)… Protokol kuralları gereği Yusuf tahtında oturmuş kafilenin gelmesini beklerken, Vahiy Meleği Cebrail gelerek Hz. Yusuf'a şu uyarıda bulundu: "Ey Yusuf! Gelen senin baban ve Allah'ın Nebisi'dir! Tahtından in, çadırından dışarı çık. Kendi ellerinle bineğinden babanı indir ve refakat ederek onu çadırına getir, tahtına oturt."
Hz. Yusuf bu uyarıyı dikkate alarak hemen gereğini yaptı ve babasıyla annesini bağrına bastı; hepsine "buyurun emniyet içinde Mısır'a girin" diyerek onlara muhabbet ve samimiyetle davrandı.
Ayetler ve tefsir kaynaklarının yardımıyla anlıyoruz ki, protokol kurallarını uygulamak isteyen Hz. Yusuf'u, Allah Teâlâ uyarmış ve gelen ailesinin bundan daha fazlasına layık olduğunu bildirmişti. Diyebiliriz ki, insan hangi mertebeye nâil olursa olsun, ebeveyninin "evladı" olma vasfı her zaman devam edecektir. Hüner, bunun farkında olmaktır!..
Hz. Yusuf (as) aldığı uyarıyla bunu hemen fark etti ve "Ana babasını tahtının üzerine oturttu. Hepsi ona saygı ile eğildiler. Yusuf dedi ki: "Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi de çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Yusuf, 100)
İşte tam burada, babası Hz. Yakub (as) oğlundan, başından geçenleri kendisine anlatmasını istemişti… Kardeşleri, onu kuyuya atan kişiler olarak büyük bir heyecan ve endişeyle Yusuf'un neler söyleyeceğini merakla beklemeye başladılar. Hz. Yusuf büyük bir centilmenlik örneği sergileyerek kardeşlerini rencide etmemek için kuyuya atılışından hiç bahsetmemiş ve yaşadıklarını, zindandan çıkarıldığı andan itibaren başlayarak anlatmıştı. Bu tavrı, kardeşlerinin gözünde Yusuf'u bir kat daha büyütmüştü.
Centilmenlik; şanlı ecdadımızın ifadesiyle "âlicenâplık", Hz. Yusuf'tan kalan bir başka gençlik değeridir, bizlere…
Kırk yıllık ayrılıktan sonra ebeveyni ve kardeşleriyle buluşan; ailesine kavuşan Mısır Sultanı Hz. Yusuf'un son sözleri, makam-mevki adına en yüksekte, mutluluk ve saadet namına en dorukta olan birinin; "Allah'a kulluk mertebesi"ni her şeyden önde tutmasının ne büyük bir erdem olduğunu ortaya koymaktadır. Asırların eskitemediği ve kıyamete kadar güzelliği sürecek bu niyaz, yazımızın tâcı olsun temennisiyle…
"Rabbim! Gerçekten bana sen saltanat verdin ve bana olayların (rüya ve sözlerin) yorumunu sen öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de sensin benim velim, dostum… Benim canımı müslüman olarak al; ve beni salihlerin arasına kat." (Yusuf, 101)
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay