Değerli okuyucum.
Geçen hafta idrak ettiğimiz ve 11 Eylül Salı günü ilk gününü yaşadığımız Muharrem ayının fazileti hakkında sahih kaynaklara dayalı bilgi sahibi olmak günümüzde ayrı bir önem taşıyor. Zira tarihsel açıdan bu ayın, Araplar için Hz. İbrahim ile bağlantısı olması yanında Yahudiler açısından da önemli kabul edilmesi söz konusudur. Ayrıca, Hicrî 61 yılında yaşanan Kerbelâ Fâciası da hem bu ayı hem de bu ay ile özdeşleşen Aşûre gününü dinî ve siyasi açıdan farklı bir önemi haiz duruma getirmiştir. Yazımız Muharrem ayı ve birkaç gün sonra idrak edeceğimiz Aşûre günü hakkında olacaktır.
MUHARREM AYININ FAZİLETİ NEREDEN GELMEKTEDİR?
Konuyla ilgili olarak Tevbe sûresinin 36. Ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "Şüphe yok ki, Allah'a göre ayların sayısı, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına uygun olarak on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru olan hesap budur…"
Câhiliye döneminde Araplar, Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil'e dayandırdıkları anlayış üzere, yılın dört ayını kutsal sayarlar, bu inanışa saygının bir işareti olarak da bu aylarda savaştan ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı. İşte ayette geçen "bunlardan dördü haram aylardır." ifadesi, Araplar tarafından saygı duydukları ve hürmet ettikleri bu aylara işaret etmektedir. "El-eşhürü'l-hurum" olarak da anılan ve Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarından oluşan bu aylar, onlar tarafından öteden beri saygı duyulan aylar idi.
İşte Muharrem ayı da, hac ibadetinin ifa edildiği ay olan Zilhicce'den sonra gelen ve aynı zamanda kamerî takvimde ilk ay olarak da kabul edilen bir aydır.
Bu ayın faziletine dair Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu görmekteyiz: "Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah'ın ayı Muharrem'de tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır." (Müslim, Sıyâm, 202-203; Nesâî, Kıyâmü'l-leyl, 6)
Muharrem ayının, Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle "Allah'ın ayı" olarak nitelendirilmesi, ona ayrı bir farklılık ve ayrıcalık kazandırmaktadır.
AŞÛRE GÜNÜNÜN FAZİLETİ VE TUTULAN ORUCUN DEĞERİ
Değerli okuyucum.
Cahiliye döneminde Arapların takvim olarak kabul ettikleri Kamerî Takvim sisteminde bazı ayların onlar için önemli olduğundan söz etmiştik. Muharrem ayının 10. günü işte bu önemsenen günlerden biridir. Zira onlar Kâbe'nin inşâsını gerçekleştiren ataları Hz. İbrahim'in bugün dünyaya geldiğine inanmaktaydılar.
Allah'a bir şükran ifadesi olarak öteden beri bugünde oruç tutan ve Kâbe'nin örtüsünü yine bugün değiştiren Arapların bu geleneğinin Peygamber Efendimiz (sav) tarafından da devam ettirildiği ve onun 10 Muharrem gününde oruç tuttuğunu Hz. Aişe'nin aktardığı bilgilerden öğreniyoruz (Bkz. Müsned, VI, 244).
Hicretten sonra Medine'ye yerleşen Efendimiz, Ramazan ayında tutulması farz olan oruç emri gelinceye kadar Muharrem ayının 10. Günü olan Aşûre günü orucunu kendisi tuttuğu gibi ashabına da tutmaları yönünde tavsiyede bulundu. Nitekim konuyla ilgili bir hadis-i şerifinde, "Aşûre günü tutulan orucun, bir önceki yılın günahlarına kefaret olmasını Allah'tan ümit ediyorum" buyurarak, ashabına da bu günde oruç tutmayı tavsiye etmişlerdi (Bkz. Tirmizî, Savm, 48). Onun bu tavsiyesini emir kabul eden ashabı da kadın-erkek bu tavsiyeye uymuşlar, hatta Rübeyyi' binti Muavviz isimli hanım sahabinin verdiği bilgiye göre küçük çocuklarına da bu orucu tutturmuşlardı.
Hemen her konuda Müslümanın, Ehl-i Kitab'dan farklı olmasını telkin eden Sevgili Peygamberimiz, "Allah'ın, o günde İsrâiloğullarını düşmanlarından kurtardığı için bir şükür ifadesi olarak Hz. Mûsâ'nın bugünde o gün oruç tuttuğu için" oruç tutan Yahudilerden farklı bir şekilde bu orucu tutmamız adına, Aşûre gününün öncesinde veya sonrasında bir günü ekleyerek iki gün şeklinde oruç tutmamızı tavsiye etmişti.
Dolayısıyla 20 Eylül Perşembe günü idrak edeceğimiz Aşûre gününde, pek faziletli olan nafile oruç ibadetinin, ya çarşambayı ya da cumayı ekleyerek tutmamız, Sünnet-i Seniyye'ye uymak adına önemlidir. Çarşambadan başlayarak Perşembe ve Cuma şeklinde üç gün tutulması ise, "Ramazan ayından sonra oruç tutulacak en faziletli ayın Muharrem olduğu"na dair" hadis-i şerif'teki müjdeye nail olmak adına güzel bir vesile olarak düşünülebilir.
AŞÛRE GÜNÜYLE ALAKALI YANLIŞ BİLGİ VE ANLAYIŞLAR
Kıymetli okuyucum.
Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimizin bugüne dair tutulacak oruç ve ne şekilde tutulması konusunda biraz önce bilgi vermiştik. Bu tavsiye dışında, bugüne dair bize Sünnet-i Seniyye adına intikal eden başka bir ibadet söz konusu değildir. Dolayısıyla, Hicretten 61 yıl sonra gerçekleşen Kerbelâ Faciası ile bağlantı kurularak Son Nebi'nin ciğerparesi, Şehidler Serdârı Hz. Hüseyin (ra) Efendimizin susuz bir şekilde şehadetine atıfta bulunularak on günlük Muharrem oruçları ihdas etmek, bu günlerde su içmemek, Sünnet-i Seniyye'de karşılığı olmayan bir durumdur.
Yine Aşûre gününde yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, bayramlaşmak, hububat karışımı bir aş pişirmek, sadaka vermek, mescidleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir rivayet de söz konusu değildir.
Bugünde gerçekleştiği ifade edilen ve birtakım eserlerde yazılan bilgiler çerçevesinde bazı peygamberlerin başından geçen hadiseler hususunda ise Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin tavrına sahip olmayı tavsiye ederiz. Zira O, Medine'deki Yahudilerin Aşûre gününe hürmet göstermelerinin, Hz. Musa'nın o gün Firavun'un zulmünde kurtulduğuna olan inanışlarıyla bir bağının olduğuna dair anlayışlarını tekzib etmemişti.
Bu itibarla, bugünün Müslümanları olarak, Aşûre gününde tarihte birtakım önemli olayların vuku bulmuş olabileceğine inanmak; ev ihtiyaçları için alış-verişte bulunmak; tatlı yapıp ikram etmek; bu güne "özel bir anlam yüklenmediği" sürece yanlış olmasa gerektir.
Son olarak ifade etmek istediğimiz husus şudur: Tarihimizde ve hafızalarımızda derin bir şekilde yer eden Hicrî 61. yılın 10 Muharrem'inde, Sevgili Peygamberimizin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın gözünün nuru olan Hz. Hüseyin Efendimiz (ra), yanında bulunan yetmişten fazla Müslüman ile birlikte Kerbelâ'da şehit edilmişti. Her Aşûre günü tutulan oruçlarda ve iftar anlarında, "susuzlukla şehid edilen" Hz. Hüseyin ve yanındakiler hatırlanacaktır. Bu yönüyle bile bu oruçlara; bu oruçların seherlerinde ve iftarlarında çokça dua etmeğe aslında günümüz müslümanları olarak bizler muhtacız. Zira Ümmet-i Muhammed bugün hala nice Kerbelâ misali faciaları tekrar tekrar yaşıyor!..
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay