Camilerin, mescidlerin kapısında, hat sanatının en güzel örnekleriyle şu cümle karşılar bizi: "Yâ Müfettiha'l-Ebvâb. İftah lenâ hayre'l-bâb"… Yaradana bir niyazdır bu ve şu anlama gelmektedir: "Ey bütün kapıları açan Rabbim! Hayır kapılarını aç bize."
Mümin başka kimden isteyecek ki?... Bütün hazineler O'nun yanında, bütün anahtarlar O'nun elinde iken... O ki, her zerrede var olan atomları birbirine çarpmadan idare eden… O ki, semadaki milyarlarca gök cismini ince bir hesapla orada tutan… O ki, çok zarif bir sanatkârlıkla, sadece bir günlüğüne açıp da akşamına solan nadide çiçekleri yaratan... O ki, koca kâinatı nice ibretli güzelliklerle donatan, şânı yüce Allah Teâlâ…
O'nu ve nimetlerini saymaya da anlatmaya da bu satırlar yetmez elbette. Ancak maksadımız, her şeyin O'nun olduğuna birkaç cümleyle temas etmekti…
Asıl amacımız ise aslında bir "Gönüller Fethi" olan Mekke'nin fethinin yıldönümünü idrak edeceğimiz günler öncesinde "Fetih" kavramı üzerinde durmak ve sizlerle bazı bilgiler paylaşmaktır.
FETİH, FÂTİH VE FETHETMEK NE DEMEK?
Değerli okuyucum.
Fetih kavramı dilimize Arapçadan geçmiştir. FTH harflerinden oluşan bu kavram, "açmak, açıklamak, zafer elde etmek ve bir beldenin İslam diniyle tanışması" anlamlarına gelmektedir. Kur'ân-ı Kerim'de fetih kelimesi 8 yerde geçmekte olup Hz. Musa'nın (as) diliyle Allah Teala Hz.leri de "Hayrü'l-Fâtihîn" olarak vasıflandırılır (bkz. A'râf 89). Ayrıca yine bir ayette Allah Teala, bizlere Zât-ı Zü'l-Celâlini "el-Fettâh" olarak tanıtmaktadır (bk.Sebe' 26). Nitekim bu isim el-Esmâü'l-Hüsnâ olarak bilinen O'nun Güzel İsimleri'nden de biridir. Fâtih kelimesi ise iki manaya gelmektedir. Birisi, bir beldeyi fethederek orayı İslam ile buluşturan, diğeri ise -özellikle hatimle namaz kıldırılan Ramazan ayında- namaz kıldıran imamın hemen arkasındaki safta namaza durarak imamın takıldığı yerlerde ona ayeti hatırlatarak okuyuşundaki takılmayı açarak yardımcı olan kişi anlamlarına gelmektedir.
FTH harflerinden oluşan muhtelif kelimelerin toplam olarak 23 yerde geçmiş olması Kur'ân-ı Kerim'de fetih kavramının epeyce bir ayete konu olduğunu ortaya koymaktadır.
FETİH KELİMELERİNİN GEÇTİĞİ AYETLERDE DİKKAT ÇEKİCİ HUSUSLAR
Kur'ân-ı Kerim, göklerde ve yerlerde rızık hazineleri olduğu gibi kapılarının da bulunduğunu haber vermektedir. A'râf suresinin 96. ayeti şöyledir: "Eğer o memleketlerin halkı iman edip Allah'a karşı inkâr ve isyandan sakınsalardı, elbette biz de onların üzerlerine gökten ve yerden bolluk kapılarını açardık. Fakat onlar peygamberlerini yalanladılar. Biz de kazandıkları günahları yüzünden onları azapla yakaladık."
Buradaki ayette gökyüzünden ve yerden bolluk-bereket kapılarının açılacağından söz edilerek, açanın Allah Teala olduğu vurgulanmaktadır.
Gökyüzünde kümelediği yağmur yüklü bulutlarla yeryüzüne su indirip ardından ısı ve ışık kaynağı güneşi parıldatan Allah Teala, yeryüzünde de toprağı bir bereket kaynağı haline getirmektedir. Böylece gökyüzü ve yeryüzü, bolluk ve bereketin kapılarına sahne olmaktadır. Ancak, Hz. Nuh'un (as) tüm umutlarının bitip tükendiği anda imdadına yetişen Allah Teala, aynı gökyüzüne, bu kez önlenemez bir azaba kaynaklık etmesi vazifesini vermişti:
"Nuh: "Rabbim! Gerçekten ben artık mağlub oldum. Ne olur bana yardım et" diye yalvardı. Bunun üzerine biz de şarıl şarıl dökülen bir suyla gökyüzünün kapılarını açtık." (Kamer 10-11)
Bu ayette de yine göklerden kapıların açıldığına vurgu yapılır. Demek ki, gökyüzünde bazen rahmet, bazen de azap için açılan kapılar vardır. Belki de bu sebepten olsa gerek şair bir beytinde şöyle der:
Açıldı bu gece ebvâb-ı rahmet
Mümine Mevlâ'dan ihsanlar geldi.
Bu ihsanların neler olabileceği hususunda çok şeyler söylenebilir. Ancak kısaca arz etmek isteriz ki, özellikle geceleri ibadetle uyanık geçirmekle ya da seher vakitlerinde veyahut hiç olmazsa mübarek gecelerdeki ibadetlerde kalbe doğan birtakım güzel duygular ve gönlü etkisi alan güzel hallerdir.
Tasavvuf erbabı, bu ve benzeri güzel hallere genellikle manevi ihsan anlamında "Fütuhât" demişlerdir. Günümüz diliyle bu kavramı "yeni birtakım açılımlar" olarak ifade edebiliriz. Gerçekte gönle doğan bu hususlar bir "ihsân-i ilâhi" ve neticede bir "ilhâm-ı ilâhi"dir. Ancak burada kulun Rabbine yönelmesi ve O'ndan bu açılıma vesile olacak "kapı açma"ları niyaz etmesi gerekmektedir. İşte bu sebeple, mescidler Allah'ın evi olduğu için ve misafir olunan hanede misafire ikramlarda ve ihsanlarda bulunmanın, ev sahibine düşen bir görev olduğu için, müminler her camiye girişte, yazımızın başındaki duayı okurlar:
"Yâ Müfettiha'l-Ebvâb. İftah lenâ hayre'l-bâb"… "Ey bütün kapıları açan Rabbim! Hayır kapılarını aç bize…"
MANEVİ FETİHLER NE ZAMAN GERÇEKLEŞİR?
Kıymetli okuyucum.
Bir insanın bu nevi fütuhata mazhar olabilmesi için, İslam büyüklerinin tavsiyelerine kulak vermesi gerekir. Onlar derler ki, nasıl bir gayrimüslim belde, İslam ordularının "İlây-ı Kelimetullah" yani sadece Allah'ın adını yüceltmek maksadıyla giriştikleri mücadele sonunda fethedilerek bir müslüman belde (Dârül-İslam) haline geliyorsa, gönül ülkesine yerleşmiş her türlü kötü niyetlerle; ve kötü ahlakın uzantısı olan duygu ve düşüncelerle mücadele edip bu ülkeyi Allah dışındaki her şeyden temizlemedikçe, gönül ülkesi Allah Teala'nın karar kılacağı, gelip yerleşeceği bir güzel ortama kavuşmuş olmaz. Bu sebeple denilmiştir ki:
Sür çıkar ağyârı dilden, tâ tecelli ede Hak.
Pâdişah konmaz saraya hâne ma'mûr olmadan
Şayet kul bu çabayı gösterecek olursa gayb âleminin bütün hazineleri ve bu hazinelerin anahtarları elinde bulunan Allah Teala da bu bilinmezler dünyasında nice saadet esintilerini kulun kalbine ilkâ edecektir (ayet için bkz.En'âm 59).
Fütuhât türü eserlerin en meşhuru, Muhyiddin ibni Arabi (rh.a) Hazretlerinin, mübarek topraklarda ve mukaddes mekânlarda kalbine doğan ilhamlarla kaleme almaya başladığı bir hikmetler hazinesi hükmünde olan Fütuhât-ı Mekkiyye adlı eseridir.
İlhâm-ı ilâhi'nin, kula bahşedileceği diğer vakitler ise Kur'an okurken ve namaz kılarkendir. Nitekim İmam-ı A'zam Ebû Hanife (rh.a) ne zaman bir meselede takılsa, içinden çıkamaz olsa hemen abdestini tazeleyip namaza dururmuş. Bu iman ve ibadet aşığı değerli müctehid âlimin kısa bir süre sonra kalbine ilhamlar doğar ve Allah Teala bu vesileyle onun o müşkilini çözmesine yardımcı olurmuş.
Öte yandan, Kur'an-ı Kerim'in bir mucizesi olarak da zikredildiği üzere, kişi Kur'an okuduğu zaman, hiç anlamını bilmese bile yine de okuduğu ayetler ona bir şeylerin ilham edilmesine vesile olur, kendince o ayetten bir şeyler anlarmış. Burada da bir açılım söz konusudur ve mümin, Allah Teala'nın açtığı rahmet kapılarıyla ilim ve feyizlere muhatap olmaktadır. Çünkü insan zaten birtakım "ilhamlara mazhar olmak üzere yaratılan" bir varlıktır (bkz. Şems, 8).
Nice ilhamlara ve nice fetihlere mazhar olduğu halde kulluk duruşunu hiç değiştirmeyen en güzel kul Hz. Resul (sav) Efendimizin örnek ahlakının Mekke'nin Fethi hadisesinde ne şekilde tezahür ettiğini ele alacağımız yazımızda buluşmak üzere sağlıcakla kalınız efendim…