Bugünkü yazımızda da İnşirah Suresi'nden aktarımlarımıza devam edecek ve bu mübarek surenin ayetlerindeki mesajlar üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız. Zira Kur'an-ı Kerim'in bu sureyle bizlere verdiği pek çok mesajlar, ders ve ibretler var…
Önce surenin birinci ayetiyle alakalı bir Asr-ı Saadet hatırasını, –geçen haftaki yazımızda aktarma imkanı bulamadığımız için- zikrederek başlamak istiyoruz sözlerimize… Çünkü bu bilgi, günümüz müslümanlarını ilgilendiren önemli detaylar içeriyor…
Bir gün Ashâb-ı Kirâmdan bir kısım sahabiler Peygamber Efendimize, "Yâ Resulallah! Göğüste bir açılma (şerh-i sadr) olur mu?" diye sordular. Resul-i Ekrem (sav) "Evet" cevabını verdi. Bu kez onlar, "Peki bunun işareti nedir?" diye sorunca bu kez Peygamberimiz, "Aldanma yurdu olan şu dünyadan yüz çevirip Ebediyet yurdu olan ahirete yönelmektir. Bir de ölüm gelmeden önce onun için hazırlık yapmaktır" cevabını verdi.
Yaşanan bu diyalog, Peygamberimizin, sonradan gelecek ümmetleri için de bir ideal hedef tayin ederek, göğüste genişliğin hangi vesileyle olacağını bildirdiğini ortaya koymaktadır. Zira İnşirah suresinin bu ilk ayeti, Peygamber Efendimizin, dünyanın değersizliği ve esas hayatın âhiret hayatı olduğu bilgisine Allah Teâlâ tarafından muvaffak kılınmasından bahsettiği gibi, Resul-i Ekrem (sav) Efendimize lütfedilen bu özel mertebenin, her bir ümmeti için de mümkün olabileceğini; ancak bunun ön şartlarının, "ahireti önemseme ve ölüme hazırlıklı olmak" şeklinde zikredildiğini görmekteyiz.
Zaten pek çok ayet-i kerime, müminleri dünyaya aldanma hususunda uyarmakta ve gerçek hayat ve ebedi yaşantı yurdu olan ahirete hazırlık konusuna dikkat çekmektedir. Ne var ki, insanlar arasında bunun farkında olanların ve gereğini yerine getirenlerin sayısı pek azdır…
GÖĞÜSTE GENİŞLİK, GÖNÜLDE FERAHLIK İŞARETLERİ NELERDİR?
Allah Teâlâ, bir önceki sure olan Duhâ suresi ayetlerinde Habib-i Edîbi'ne olan lütuf ve nimetlerini birer birer saymış ve gerek Peygamberlik gibi ulvî bir vazifenin ağır yükü, gerekse bu görevin gereği olan tebliğ vazifesini yerine getirirken müşriklerden gelen baskılar sebebiyle daralan göğsünü genişlettiğinden bahsederek başlayan İnşirah suresi, ayetleri anlamamıza imkan sağlayan sünnet-i seniyyedeki uygulamalar ve hadis-i şeriflerle bize şunları söylüyor…
Allah'tan başkasını "yâr" bilmeyen, gönlünde O'ndan başkasına "yer" vermeyen; "Gerçek hayat, ahiret hayatıdır" sözlerini söyleyen ve "Fâni hayatın geçici lezzetlerini ortadan kaldıran, ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın" buyuran Hz. Muhammed'in (sav) göğsü genişletilip gönlü ferahlatıldığı gibi, ümmetinden olup ta yukarıda bahsi edilen iki hususu en büyük ideal bilen müminler de bu dünyanın çeşitli sıkıntı ve kederlerine karşı göğüsleri genişletilen, gönüllerine ferahlık bahşedilen kullar olmaya adaydırlar. Allah bir kulun kalbine genişlik ve ferahlık verince, gözünde dünyaya ait her şeyin değerini yitirdiği, artık o kişinin asıl ahiret yurdunu önemseyen ve ölüme hazırlık içinde olan biri haline geldiği görülür… Belki de şâirin şu beyti, işte bu kalbî huzurun dışa yansımasıdır…
"Hoştur bana Senden gelen
Ya hil'at ü yahut kefen…
Ya gonca gül yahut diken
Lûtfun da hoş, kahrın da hoş…"
(İbrahim Hakkı Hz.leri)
Ancak Nebevî tavsiyelere bir bütün olarak baktığımızda, Resûl-i Ekrem'in, Allah'tan hep "iyilik, güzellik, hasenat" istemek yönünde tavsiyeleri bulunduğunu görmekteyiz. Zira Kur'an'da da müminlerin bu şekilde yönlendirildiğini (Bkz. "Onlar ki şöyle derler: Rabbimiz bize dünyada da ahirette güzellik ver!" (Bakara, 201) sözlerimize eklemek isteriz…
"BELİNİ BÜKEN, SIRTINDAKİ YÜK" NE DEMEK?
İnşirah suresinin ikinci ayetinde geçen "vizr" kelimesinin farklı anlamları vardır. Bunlar içinde onun "ağır yük" mânasına geldiğini görmekteyiz. Bilinen o ki, peygamberlik vazifesi öncesinde uzun uzun düşüncelere daldığı, inzivayı tercih ederek insanlardan uzakta ama onların yaşadıkları üzerine derin bir tefekkür sürecinde Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, içinde yaşadığı toplumun inanç ve ahlâk yönüyle içine düştükleri kötü durumlardan dolayı adeta belini bükercesine acı ve keder duymaktaydı. Allah Teâlâ, indirdiği vahy-i ilâhiyle ona yardımda bulunmuş, ne yapacağını, nasıl davranacağını ona öğretmiş, böylece bu ağır yükü onun sırtından kaldırmıştır. Her bir inen ayet, aslında Mekke toplumunda bir yaraya neşter hükmünde; bir derde deva olacak nitelikteydi... Böylece Allah Teâlâ, onu yalnız bırakmamış ve onun yanında olduğunu ona hissettirmişti… bu sebeple sevinmesi ve gönlünü ferah tutması isteniyordu Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizden…
Ayetleri incelemeye devam edeceğiz. Önümüzdeki yazıda buluşmak üzere sağlıcakla kalınız.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay