29 Mart 2021 Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararların ilan edilmesiyle birlikte maalesef yine bir ay öncesinin kısıtlamalarına geri dönmek zorunda kaldı ülkemiz… Doğuda birkaç ilimiz dışında ülkemizin neredeyse tamamı, yüksek derecede risk taşıma işareti olan kırmızıya büründü… Tüm uyarılara, tedbirleri uygulama konusundaki çabalara rağmen, vak'a sayısında artış ve günlük can kaybının verdiği endişe; sağlık çalışanlarının yorgunluğu, hastalanmaları ve hayatlarını kaybetmelerinden dolayı duyulan hüznümüzü kat be kat arttırıyor…
Birileri için belki pek rasyonel bir teklif olarak görülmeyebilir ama bir tavsiyede bulunmak isteriz. Alınan bunca maddi tedbirlere rağmen yeterince başarılı olamayışımızı, geliniz bir de meseleye yeterince manevi açıdan yaklaşamadığımızda arayalım, ne dersiniz? Zira Tıp Tarihinde pek çok vak'a, maneviyatın insan organizması üzerinde; onun ruh ve beden sağlığı açısından son derece önemli katkıları olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlardan belki de en çok bilineni, Dr. Alexis Carrel'in Lourdes Kliniğinde kanser hastaları üzerine yaptığı araştırmalarda elde ettiği örneklerdi. Nitekim Carrel, maneviyatın etkisinin hastaların genel olarak iyileşme oranlarında ve daha hızlı iyileşmelerinde önemli derecede rol oynadığını, dilimize de çevrilen "Dua" adlı eserinde açıklamıştı. Günümüzde de Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanında yürütülen pek çok araştırma ve inceleme, maneviyat desteğinin, hastalıklara yakalanma, daha erken atlatma ve iyileşme süreçlerinde önemli rolü olduğunu ortaya koymaktadır. Bedensel bir sebep yokken ortaya çıkan ve hastalık görüntüsü veren Psikosomatik rahatsızlıkların temelinde de maneviyat desteğinden yoksunluğun rol oynadığı artık bilinen bir gerçektir. Durum böyle olunca, manevi destek bağlamında dua etmenin; Yüce Yaradan'a yalvarışın, O'nun dilemesiyle olmazların olabileceğine inanmanın, insan ruhunda önemli değişimler meydana getireceği; ruhsal iyileşmenin bedensel iyileşmelere vesile olacağı rahatlıkla söylenebilir. Bu nedenle, tüm dünyayı kasıp kavuran salgın hastalığın sebepleri, sonuçları, tedavi araçları ve yöntemleri konusunda Modern Tıbbın ortaya koyduğu bilgi ve uygulamaları kabul ve tavsiye etmekle birlikte; İlahiyatçıların, Din Psikologlarının, Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanında çalışan akademisyenlerin, Uzman Din Görevlilerinin; bir yılı aşkın bir süredir verilen mücadelede, beklenildiği kadar başarılı olunamayan salgın hastalığın, toplum tarafından yeterli seviyede tanınması, gerekli tedbirlerin alınması ve hassasiyetle tatbik edilmesi hususlarında bir "farkındalık" oluşturma da dahil olmak üzere pek çok alanda topluma yön vermelidirler. Bu yönlendirme işleminde en değerli manevi destek kaynağı olarak da "Dua" görülmelidir…
DUA VE NAMAZ BAĞLAMINDA TERAVİHLERİN ÖNEMİ
Dua kavramı, dua etmenin önemi ve dindeki yeri vb. pekçok hususta çok geniş ve derin bilgiler aktarılabilir. Çünkü gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerekse günlük hayatı dua ile başlayıp yine dua ile son bulan Sevgili Peygamberimizin (sav) Sünnet-i Seniyyesinde bunun temelleri ve örnekleri son derece zengin bir şekilde mevcuttur. Detay bilgileri konuya dair kaleme alınan eserlere bırakarak duanın, aynı zamanda Allah'tan yardım ve destek istemek; O'ndan, eşsiz kudretiyle içinde bulunduğumuz olumsuz şartları ortadan kaldırmasını talep etmek; hem bu dünyada hem de ahiret denilen sonraki hayatımızda iyilik ve güzelliklere ulaşmak için bir "Başvuru Dilekçesi" olduğunu ifade etmek isteriz. Dua, içtenlikle ve samimiyetle yapıla yapıla, talep edilen şeyleri kişide bir "içselleştirme" sürecine vesile olabileceğini de sözlerimize eklemeliyiz. Özellikle namazlarda, okunan sure ve duaların anlamlarını bilerek okumanın bu süreçte önemli bir rol oynaması kuvvetle muhtemeldir. Öte yandan namaz, başlı başına kişiye "sorumluluk bilinci" kazandıran bir ibadettir. Bu yönüyle onun gerek günlük hayatımızda kişiye sağladığı huzur ve manevi destek; gerekse hastalıklarla mücadelede ve hastaların iyileşme sürecinde ruhsal açıdan sağaltıcı gücünden istifade edilmelidir. İşte bu bağlamda manevi açıdan farklılığı ve yoğunluğu yüksek bir ay olan Ramazan-ı Şerif'te "gece ibadeti" olarak tanımlanan namaz üzerinde dikkatle durulmalıdır. Dilerseniz bu konuda bazı bilgiler aktaralım…
RAMAZAN GECELERİNİN İBADETİ: TERAVİH NAMAZI
Hicretin ikinci yılında Şâban ayının ortalarında Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, orucun farz kılınması ile ilgili ayeti ashabına tebliğ ederken, -Ramazan ayını kast ederek- şöyle buyurmuştu:
Allah, bu ayın gecelerini namaz ile gündüzlerini de oruç ile faziletlendirmiş, mübarek kılmıştır.
Nihayet beklenen günler geldi ve ilk geceden itibaren Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, yatsı namazından sonra nâfile olarak Ramazan ayına mahsus olan namazı kılmaya başladı. Ertesi günü Ashab-ı Kiram da kendisine iştirak etti. Sonraki gün daha da artmış bir cemaaatin olduğunu gören Peygamberimiz, artık bu namazı mescidde kılmaktan vazgeçti... Sahabiler bunun, Peygamberimizin ümmetine olan şefkat ve merhametinden kaynaklanan bir karar olduğunu anlamışlardı. Çünkü Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, "Ramazan gecelerinin fazileti ve bereketi bol bir ibadeti olarak nitelediği" bu namazın ümmetine farz haline gelmesinden çekinmişti. Evinde kıldığı namazı bazen çok uzun zamm-ı surelerle 8 rekat, bazen 10-12; çoğunlukla da kısa surelerle 20 rekat olarak kıldığı gibi zaman zaman daha fazla da kılmış olduğu, sahih kaynaklarda zikredilmektedir. Müminler için bu değerli nafile ibadeti Peygamberimizin niçin yalnız kılmayı tercih ettiğinin bilincinde olan ve aynı zamanda bu namazın cemaat şuuruyla birlikte eda edilmesinin onlar açısından önemini bilen Hz. Ömer (ra) zamanında artık bu nafile namaz mescidde cemaatle 20 rek'at olarak kılınmaya başlandı. Hem ruha verdiği huzur ve manevi rahatlık hem de rek'atler arasında kısa aralar verilerek bedenî yorgunluk hissedilmeden kılınan bir namaz olması hasebiyle bu namaz, "rahatlık ve huzur veren" anlamında sonradan "tervîha" olarak isimlendirildi… Kılınan namazlar da bir süre sonra artık "Teravîh namazı" olarak anılmaya başlandı…
Bin yılı aşkın süreçte İslam Medeniyetinin ulaştığı, kök saldığı her yerde Ramazan ayı, gündüzleri tutulan oruçlarla birlikte akşamları kılınan teravihlerin heyecanıyla yaşanır olmuştur. Çünkü bu mübarek ay, içinde "bin aydan daha hayırlı bir geceyi" barındırmaktadır. Kısaca, geceleri de son derece değerlidir bu ayın… Gecelerinin ibadeti ise kılınan bu namazdır vesselam… Edebiyatçılarımızın çocukluk hatıralarında en güzel şekilde ifade edilen teravihler, çocukların ve gençlerin duygu dünyasında bu namazın ne denli önemli yer tuttuğunu anlatır bizlere… Tekbirler, secdeler, tesbihler ve Salât-ı Ümmiyyeler… hangimiz bu lezzetin ruhlarımızda bıraktığı tadı unutabilir?.. Geçen yıl mahrum kalan sadece mabedlerimiz değildi… Gönül evlerimiz de bu manevi ziyafetten mahrum kaldı, mahzun oldu… İnşaallah bu yıl, yaşanan hüzün yerini neş'eye bırakacaktır. Alınacak birtakım tedbirlerle kurallara uygun bir şekilde cemaatle kılınacak teravihler, hem insanlara kulluk şuurunu ve yüklendiği sorumluluğu hissettirecek hem de yapılacak toplu dualar ile belki de ummadığımız bir yerden İlahi Yardıma mazhar olunacaktır. Kim bilir, hangi zamanda, hangi mekânda hangi beli bükük bir yaşlının niyazı; hangi sabinin semaya açtığı avuçları, hangi genç evladımızın; delikanlımızın ve kızımızın duası, Alemlerinin Rabbinin icabetine mazhar olacak, kim bilir?..
Kısıtlama kararlarının açıklanmasıyla birlikte bir süre sonra Sağlık Bakanı Ramazan'da toplu iftar ve sahur yemeklerinin olmayacağını ancak Teravihlerin kılınacağını açıklarken aynı gün Kabe'de kılınacak teravihlerin 10 rekat olacağı haberini geçti ajanslar… Dün sosyal medyada, camilerdeki teravihlerin sayısı hakkında görüşler serd edilmeye başlandı ve nihayet bir siyasi partinin Genel Başkan Yardımcısı olan zât, "Teravih namazı bidattir" fetvasını verdi!.. Görünen odur ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, hiç vakit kaybetmeden bu yıl camilerde kılınacak teravih namazlarıyla ilgili açıklayıcı bilgileri kamuoyuyla acilen paylaşmalıdır. Yoksa "hariç"ten verilecek fetvalar hazırda bekliyor gibi!..
Son olarak bir bilgi aktarmak isteriz. Diyanet İşleri Başkanlığı, 01-03 Nisan 2021 tarihlerinde "Değişen ve Gelişen Şartlar Bağlamında Hac" konulu bir Uluslararası Sempozyum düzenlemişti. Ancak pandemi şartlarının olumsuz etkileri sebebiyle maalesef tamamı yüz yüze yapılamayacak ve büyük bir kısmı online olarak gerçekleşecek sempozyumun İslam Dünyasından pek çok akademisyenin iştirak edeceği tam bir ilmî şölen olacağını söyleyebiliriz. Bugün itibariyle saat 10.00 da başlayacak ve üç gün sürecek sempozyumun, https://hac.gov.tr/hacsempozyumu/ adlı link üzerinden canlı olarak yayınlanacağını ifade ederek sözlerimizi tamamlayalım.
Sağlıcakla kalınız.
"Özellikle namazlarda, okunan sure ve duaların anlamlarını bilerek okumanın bu süreçte önemli bir rol oynaması kuvvetle muhtemeldir."
— Fikriyat (@fikriyatcom) April 1, 2021
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay'ın kaleminden...✍🏻
"Hastalığın tedavisinde manevi desteğin rolü ve teravih namazı üzerine…"https://t.co/gINwLSyVMn