Mehmet Emin Ay
24.03.2025
Mehmet Emin Ay
Namaz, cami ve çocuklar…
Tüm Yazıları

Namaz, cami ve çocuklar…

Geçen hafta ele almayı düşündüğümüz bu konu, Gazze'de yeniden başlayan saldırılar sebebiyle kaleme alınamadı…

Zalimlikte ve canilikte sınır tanımayan terör devletinin ateşkesi ihlal ederek yeniden Gazze'deki aç ve açıkta kalan insanların üzerlerine ateşler yağdırdığı, yaraların sarıldığı hastanelerin bile yerle bir edildiği şu birkaç günlük süreçte de bir türlü toparlanıp yazmaya tâkat bulamadım. Doğrusu, zulmün her türlüsüne maruz kalan insanların Ramazanını hüzne boğan; masum bebeklerin, kadınların ve çaresiz insanların düçar oldukları bu katliam hala son bulmuş değil… Ne iftarları iftar, ne sahurları sahur; kış mevsiminin zorlu şartlarında tuttukları oruçlarla, "Allah'a kulluk"larını en manidar şekilde yerine getiren bu izzetli ve şerefli halkın derdiyle dertlenmek dışında başka bir işimizin olmaması gerektiğine dair inancımız, başka bir şey yapmaktan alıkoyuyor bizi… Ancak mümine ne bedbinlik ne de tembellik; ne ümitsizlik ne de tükenmişlik yakışır!.. En başta, her birimizin "kendimiz" olarak, bu zalim ve teröristlerinin ordusuna destek olan hiçbir ticari şirkete katkı olacak "tek bir kuruş harcamamak" gibi bir sorumluluğumuz var. Kalbimizde mutlaka bulunması gereken "protesto" şuurunun, eylemlerimize de yansıması icab eder. Bizi büyük bir sorumluluktan yükünden kurtaracak olan belki bu tutum ve davranışımız olacaktır. Unutmamak gerekir ki, bu hem bizim için önemlidir hem de zalimlere gidecek desteğe en büyük engellerden biridir.

Yazmayı düşündüğümüz konu, bu Ramazan'da kendisini daha bariz bir şekilde hissettiren "Teravih namazına gelen çocuklar" üzerine olacak. Ramazan ayıyla birlikte yaşanan birtakım olayların, Diyanet İşleri Başkanlığı'na şikayetler olarak iletilmesi sebebiyle Başkanlığın, müftülüklere bir yazı göndererek durumu hassasiyetle yönetmelerine dair bir tamime ihtiyaç duyduğu konu… Konu, teravih namazına gelen çocukların, cemaat namaz kılarken, namazlara iştirak etmeyip, ikili-üçlü gruplar halinde oyunlar oynaması, birbiriyle dalaşmaları, gürültülü bir şekilde caminin bir ucundan öbür ucuna koşturup durmalarıdır. Hatta namaz kılan cemaate karşı muzipçe davranışlarda bulunmaya bile cesaret etmeleri ve maalesef bu esnada insanların bundan zarar görmelerine sebep olmalarıdır. Hasbelkader bu mübarek ayda ülkemizin doğusundan, batısından, kuzeyinden ve güneyinden birkaç şehirde bulunmak ve teravih namazlarını eda etmek nasip oldu. Görünen manzara çoğu camide bu şekildedir maalesef ve cami cemaatinin, çoğunlukla tasvip etmedikleri bir durum söz konusudur… Evet, çocuklar ve ergenlik öncesi dönemini yaşayan 12-13 yaşlarındaki evlatlarımız camilere geliyorlar, fakat birçoğu namaz kılmak için değil, gönüllerince eğlenmek ve enerjilerini harcamak için!.. Peki, "terâvih" adı verilen ve son derece önemli bir Ramazan ibadeti olarak kabul edilen bu namazın kılındığı vakitlerde bir müminin başka şeylerle uğraşması, ilgilenmesi ve vakit harcaması uygun değilken, camiye gelen çocuklarımızın namaz kılmak yerine oradan oraya koşturup durması, doğru veya masum bir davranış olarak kabul edilebilir mi? Böyle yapmaları hoş görülebilir mi? İmamın veya müezzinlerin onları uyarmaya hakkı var mı, uyarmalılar mı? Yoksa, onları kendi hallerine bırakıp "şu zamanda camiye gelen az sayıdaki çocuklar" oldukları için yaptıkları mazur mu görülmeli? Anne babalar, onları uyarma konusunda bir sorumluluk taşıyorlar mı, taşımalılar mı? Yoksa, "burası Allah'ın evidir, kimsenin kimseye laf söyleme hakkı yoktur, burada çocuklara da ilişilmemelidir" düşüncesindeler mi?.. Bütün bu sorular, yaşanan bu problemin ve aynı zamanda çözülmesi gereken bu önemli meselenin temelinde var olan hususlardır. Kısacası bu konu tam bir Din Eğitimi problemidir vesselâm… Çözümü için de hem dine hem de eğitim (pedagoji/terbiye) branşına müracaat etmek gerektiği kanaatindeyiz…

Problemin çözümüne dair teklifler…

En başta şunu ifade edelim ki, Ramazan ayındaki ibadetler insan ruhunda çok kalıcı izler bırakmaktadır. Edebiyatçılarımız, çocukluk yıllarında camilerde yaşadıkları tecrübeleri, unutulmaz birer hatıra olarak zikretmektedirler, eserlerinde… Salât-ı ümmiyeler, tekbirler, ilahiler ve huşu içinde kılınan teravihler, onların camideki manevi havayı doyasıya hissettiklerini ve bu zaman dilimlerinde yaşadıklarını çok güzel ve etkili ifadelerle yazdıklarını ortaya koymaktadır. Ancak ne asr-ı saadette ne de günümüzde, Mekke ve Medine haremlerinde kılınan namazlarda çocukların veya gençlerin, namazın huşûu ve huzurunu bozacak bir davranışa rastlamak mümkün değildir. Ülkemizde son yıllarda ortaya çıkan ve bu yıl kendisini bir "problem" halinde iyiden iyiye hissettiren bu konu, farklı boyutlarıyla ele alınmalıdır. Biz konuyla ilgili teklifleri birkaç maddede ele almak istiyoruz.

1. Camiye gelen ve ebeveyn beraberinde getirilen her bir çocuğun, cami âdâbına riayet etmesi, camiye gelmeden önce ailesi tarafından bu konuda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Evet, burasının çok önemli olduğunu vurgulamalıyız. Camiye gelen bir çocuk ister teravih ister Cuma ve bayram namazları, isterse vakit namazlar olsun, camideki manevi havayı bozacak, insanların gönüllerini kıracak, zihinlerini meşgul edecek her türlü davranıştan uzak durması gerektiğini, küçük yaştan itibaren öğrenecektir ve öğrenmelidir. Bu konuda sorumluluk, herkesten önce anne babaya veya bunlardan mahrumiyet söz konusu ise yakınlarına düşmektedir. Beraberinde camiye getirdiği çocuğunu, camiden çıkıncaya kadar gözetim altında tutmak da yine ebeveynin sorumluluğundadır. "Saldım çayıra, Mevlâm kayıra" özdeyişinin, geçerli olmadığı yer, en başta camilerdir. Zira camiler, secdegâh'tır. Secde ise namazın en değerli anlarıdır. Namazlar ise huşû ve huzur içinde kılınmalıdır. İslam dini, müminlerin namazlarını huşu içinde kılmaları gerektiğini ayetler ve hadislerle belirtmiştir. "Kurtuluşa eren müminlerin ilk vasfı, huşû içinde namaz kılmalarıdır" Müminûn, 2) ayeti ve Hz. Peygamberin (sav) "Huşû için kılınmayan namaz, namaz değildir" hadisi, büyük ya da küçük, kadın ya da erkek herkesi kapsamaktadır. Herkes bunu sağlamakla mükelleftir ve çocuklar bundan müstesna değildir. Ancak vaktinde bu bilgiler verilmeli ve çocuklar bilinçlendirilmeli, bununla birlikte onlardan yetişkinlerin taşıdığı kıvamda bir olgunluk beklenmemelidir. Şurası da unutulmamalıdır ki, yaşlarının küçük olması, onlara cami âdâbı konusunda sorumsuzca davranma hakkı vermez.

2. Anneleri ya da babalarıyla birlikte camiye getirilen ve bebeklikten henüz kurtulmuş 3-4 yaşlarındaki çocukların bağırıp çağırması, sesler çıkarması, akranlarıyla kendi aralarında oyunlar oynamaları bir mahzur teşkil etmez. Onlar tam bir müsamaha hakkına sahiptirler. Çünkü bu yaşlardaki çocuklar, çocukluklarının gereğini yapmakta ve çocukluklarını yaşamaktadırlar. Onlara anlayış göstermek gerekir. Ancak çocukluk döneminin "altın çağı" olarak kabul edilen 5. Yaştan itibaren çocuk kendisine yapılan telkinleri, verilen terbiyeyi ve eğitimi kabul etmekte ve anne babasının sözlerinden ve davranışlarından etkilenmektedir. Cami âdâbının anlatılmasına bu yaştan itibaren başlanabilir. "Yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmalarını öğretmek ve bunu onlardan istemek" Sevgili Peygamberimizin (sav) tavsiyelerinden biridir. Demek ki, bu yaştaki bir çocuk camiye geldiğinde başka şeylerle değil namaz ibadetiyle meşgul olmalıdır. 7-9 yaşlarındaki çocukların namaz kılmayıp, gürültülü bir şekilde camide oyun oynamalarının hiçbir doğru tarafı yoktur.

3. Gerek cami cemaati olarak yetişkinlerin gerekse camilerindeki ibadetlerin huzur içinde yerine getirilmesinden sorumlu olan din görevlilerinin, namazlar eda edilirken, camiye gelen çocukları öncelikle ilgi ve sevgiyle karşılamaları gerekir. Yine bu kişiler, çocukların yanlış ve hatalı davranışlarını kırmadan ve incitmeden düzeltmelidirler. Ne kırıcı olmak ve de sorumsuzca davranarak gereksiz ve yanlış sonuçlara sebep olacak aşırı bir müsamaha doğru değildir. Bazı din görevlilerinin huzur içinde kılınan namaza aynı huzurla ve olgunlukla eşlik eden çocuklara, namaz sonrasında ikramlarda bulunmaları, onlarla cami içinde makul bazı oyunları oynamaları ve cemaatin dağılmasından sonra camide koşup eğlenmelerine imkan sağlaması ne kadar makul, olumlu ve güzel bir davranış ise, namaz boyunca huzursuzluk çıkaran çocuklara onları ödüllendirircesine ikramda bulunulması ya da caminin saygınlığına gölge düşürecek bir uygulama olarak görülebilecek "camiye top getirme" serbestisi sağlanması da doğru olmayan ve makul karşılanmayacak bir uygulamadır. Zira hiçbir cami, "top oynanacak oyun sahası" değildir

4. Diyanet İşleri Başkanlığı, cami personeline, gereken durumlarda sahip çıkmalı, onları yalnız ve sahipsiz bırakmamalıdır. Zira son zamanlarda yaramazlık yapan çocukları uyaran cami personeli, çocuklarına, sınırsız bir özgürlük anlayışı isteyen bazı anne babalar tarafından sosyal medyada linçe tabi tutulmakta, suçlu görülmektedir. Bu durumda din görevlileri de artık çocuklara müdahalede bulunmaya cesaret edememektedirler. Başkanlık, din görevlilerinin böyle bir hakkının ve görevinin olduğunu kamuoyuyla paylaşmanın yollarını aramalıdır. Eğer gereken tedbirler alınmazsa ve sorumluluk sahipleri görevlerinin gereğini hakkıyla yerine getirmezse, istikbalde, camilere namaz kılmak için değil, ya yarım kalan oyununu elindeki telefonla oynayacağı sakin bir ortam ya da arkadaşlarıyla birlikte ter atacağı bir mekan olarak gören bir nesil geliyor vesselâm…

Sağlıcakla kalınız efendim…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mehmet Emin Ay

Mehmet Emin Ay Diğer Yazıları