BAE şer üssü, kulesi olarak yükseliyor, öne çıkıyor. Arap ve İslam aleminde her fitnenin altından onlar çıkıyor, fışkırıyor. Her olumsuz gelişmenin arkasında bu ülkenin boy verdiğini görmekteyiz. Osmanlı'yı istibdatla suçluyorlar kendileri ise Arap Baharında yaşandığı gibi halkın iradesini yıkıyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Bu ülke küresel şer odağı olarak sivriliyor. Serbest pazara dayalı küresel ekonomik model olarak Hong Kong'un yerini aldı. Hong Kong'un artık esamesi okunmuyor ya da Dubai'nin gölgesinde kaldı. Bununla birlikte olumsuz olsa da ekonomik model olarak kalsa yine de 'cana kurban' derdik. Bununla birlikte bölgede siyasi ve askeri maceralara atılıyor. Ekonomik olarak vekalet modeli uyguladığı ve kapitalizmin başarılı üslerinden biri kabul edildiği gibi siyasi ve askeri olarak da ABD İsrail sarmalının hizmetinde bulunuyor, onlara ön ve yol açıyor. Küresel sermayenin taşeronluğunu yaptığı gibi uluslararası siyasi düzenin de taşeronluğuna soyunuyor. Beslemeleri üzerinden kolları bir ahtapot gibi her yöne, yöreye uzanıyor. Bin Zayed'in ya da Zayed oğullarının beslemelerine ' Gilman-ı Bin Zayed' deniliyor. Veletlerin de veletleri. Bu da bizi bazı hadislere götürüyor. Ebu Hureyre'nin merfu olarak Hazreti Peygambere dayandırdığı hadiste ' ümmetimin helakı akılsız (süfeha) Kureyşli bazı toy delikanlıların elinde olur' deniliyor. Bu bapta geçen hadislerde gilme/eğiylime ifadeleri dikkat çekiyor. Ebu Hureyre'nin öngördüğü şekilde, tarihte gulamlar yani toy çocuklar iktidarının ilk kuşağı veya döngüsü Emeviler döneminde yaşanıyor. Ebu Hureyre hicri 60 tarihinde toy ve akılsız (süfeha) bir zümrenin başa geçeceğini haber verir. Çocuklar saltanatının (imaret es sibyan) 60 hicri tarihte yaşanacağını öngörmüştür (http://library.islamweb.net/ newlibrary/display_book.php?idfrom=12921&idto=12922&bk_no=52&ID=3904 ). Galiba çocuklar iktidarı döngülerinden biri de günümüzde yaşanmaktadır. Körfez'de iktidarı gençleştirme furyası sırasında iktidara gelen toy gençlerin züccaciye dükkanına giren fil gibi tehevvürle hareket ettikleri ortadadır.
*
Bin Zayed'ın gılmanları tabiri ister hadise bağlı olarak dile getirilsin isterse bağımsız düzeyde ifade edilsin; bir gerçeğe işaret ve tekabül etmektedir. Bunlar sonuçta, 'imaretü's sibyan' yani çoluk-çocuk iktidarını temsil etmektedirler. 'Ümmetimin helakı/felaketi onların elinde olacaktır' hadisinde de belirtildiği gibi günden güne de bölgeyi yeni felaketlere taşıyorlar. Türkiye ile sürtüşmeleri de bu toyluklarının veya akılsızlıklarının bir alameti, ürünüdür. Bu çocuk saltanatının sahipleri gibi beslemeleri veya gılmanları da kudurmuş gibi hareket ediyorlar. İsrail ve ABD dışında her gün bir başka çevreyle sürtüşüyorlar. Cahiliye şairlerinden Kıtami et Teğlebi'nin dediği gibi yapıyorlar: Bazen kardeşimiz Bekir'e çullanırız; eğer bir başka düşman bulamazsak! Cahiliye geleneği iliklerinde yaşıyor. Bunlar Kureyşli mi değil mi bilinmez ama bazıları bunlara Beni Kurayza'nın kalıntıları nazarıyla bakıyor Falih Hanzal isimli BAE tarihçisi El Mufassal adlı eserinde nesep ilminde dakik olan İngilizlerin bile bunların şecere ve soy kütüklerini tespitte tıkandığını, işin içinden çıkamadığını, geçmişlerine dair soy haritalarında kopukluk yakaladığını yazıyor. Bunların atalarının muhtemelen korsan ve sa'luk yani avare/aylak olduğunu ileri sürülüyor. İslam hukukunda bunlara cami avlusuna terkedilmiş çocuklar misali lakit/buluntu deniliyor.
Temel karakterleri savaşmak için savaşmaktır. Enerjiyi toprağa vermektir. Bu nedenle de bitmez tükenmez savaşlar açmışlardır. Bu açıdan bunların dahil olduğu Körfez'deki ittifaklar zincirine hilf'ul füccar/ facirler ittifakı deniliyor.
Çocuk monarklara tipik örneklerden birini teşkil eden Abdullah Bin Zayed bula bula sataşmak için Medine müdafii Fahreddin Paşa'yı buluyor. Başını dağa baltasını taşa vuruyor! Fahreddin Paşa imandan aldığı güçle İngilizler ve bedevi işbirlikçilerine karşı şanlı bir savunma yapıyor. Abdullah Bin Zayed bunu bir yağma olarak takdim ediyor. Beslemesi Yusuf Vesim ise boyuna posuna bakmadan cihan padişahı, Harun Reşid'in Türk timsali Kanuni Sultan Süleyman'a dil uzatıyor; Hacerü'l Esved'i kaçırdığını ileri sürüyor. Sanki cihan padişahı sıradan bir uğru, Karmatilerin saltanat temsilcisi!
*
İnsanın kanına dokunan hususlardan birisi de Siyonist Araplar fenomeninden sonra bir de Haçlı ağzıyla konuşan Araplarla karşılaşmak, böyle tiplerin türediğini görme bedbahtlığıdır. Yerli oryantalizm ne kadar gerçekse Siyonist Araplar da o kadar hayatın bir gerçeğidir. Bir insanın Siyonist olması için illa da adının Moşe olması mı gerekiyor? Bu Siyonist Türklerin olmadığı anlamına da gelmez. Keza Araplar arasında Haçlı dalgası görmek de mümkün. Tarihin derinliklerinde Moğol işbirlikçisi bir zümrenin görüldüğü gibi aynı zamanda Haçlı işbirlikçisi bir zümre de vardır.
Haçlılar Bizans'ı tasfiye ederek Anadolu'yu bir İslam beldesi, yurdu haline getiren Türkleri hazmedemezler. Nitekim, yerli Haçlılar da hazmedemiyor! Anadolu'dan da Viyana burçlarına, surlarına kadar at koşturmuşlardır. Bu açıdan Türkleri Anadolu'dan geldikleri Orta Asya steplerine kadar sürmek Batılıların hayallerini süsleyen hususlar arasındadır. Bu hususta bin bir plan yapmışlardır. Lakin bunu bir Arabın ağzından dinlemek, duymak insana ağır geliyor. El Amid Hasan eş Şehri isimli Suudi Arabistanlı yorumcu Saudi 24 Kanalında Türklerin geldikleri gibi Orta Asya steplerine; Maveraünnehir boylarına geri dönmesini istiyor. Biraz düşünse bu söylediklerinden utanacaktır ve yutkunacaktır. Zira Fransızlar Cezayirli Arapları bölgenin yabancısı olarak görmüşler ve onları Sahra Altına sürmeyi planlamışlardır. Sebebi Arap olmalarından ziyade Müslüman olmalarındandır. Mısırlı Kıptiler Müslüman Arapları Mısır'da misafir kitle olarak kabul ediyor ve onların Hicaz'a dönmeleri gerektiğini savunuyor. Hatta Yahudiler; onlar da Filistinlilerin Hicaz'a dönmeleri gerektiğini savunuyor. Uzağa gitmeye lüzum yok Süleyman Demirel de bir zamanlar 'başörtülüler Arabistan'a gitsinler' diye bir dileğini dile getirmişti. Yani demem o ki, sizin gibi düşünenlerin arzuları gerçekleşecek olsa size Hicaz ve Arabistan'da bile yer kalmaz! Ağzınızdan yel alsın!
El-Amid Hasan El-Şehri adı yorumcu,"Ben anlayamıyorum, bir devlet başkanı en alt seviyeye iniyor. Bir tweet için büyük çıkarları, menfaatleri ve ülkesini tehlikeye sokuyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, bir tweetle Erdoğan'ı böyle bir yere çekmeyi başardı. Türkler, şu anda kendi topraklarında yaşamıyor. Onların asıl toprakları Maveraünnehir bölgeleri. Doğudaydılar." ifadelerini kullandı. "Osmanlı sömürgeciydi" diyen Amid Hasan El-Şehri, Osmanlı'nın hilafet devleti olmadığı, bölgede yaşananların sebebinin yine Osmanlı olduğunu iddia ederek, "Osmanlı devleti, kendilerinin iddia ettikleri gibi hilafet devleti değildi. Osmanlı, sömürge ve dikta devletiydi. Geri kalmışlık, açlık, hastalık, korku ve katliam sadece onların yönettiği ülkelerde hüküm sürdü, bu yüzden kabileler onlara karşı direndi." diye konuştu. Osmanlı yönetimindeki Arap topraklarında büyük felaket zincirlerinin yaşandığını iddia eden El Şehri, "Fahrettin Paşa, Araplara karşı terör eylemlerini organize eden kişilerin başında geliyor" ifadelerini kullandı.
Son sıralarda Osmanlı'ya veya Türklere karşı bu türden 'sömürgeci/zorba' tarzı ifadeler gırla gidiyor, havada uçuşuyor. Daha doğrusu dengelerini kaybettiklerinden ve tehevvürlerinden dolayı ne dediklerini bilmiyorlar, ağızlarına geleni söylüyorlar.
Türkiye'nin Sudan'da Port Sudan'a yakın Sevakin harabelerini ihya etme projesi ve Sudan'ın buna rıza göstermesi akıllarını başlarından aldı. Türkiye'nin tarihe geri döndüğünü düşünüyorlar. Faris Abdurrahman gibi aklı evveller İran'ın güneyden ve kuzeyden Türkiye'nin ise Batı'dan; Sevakin üzerinden Suudi Arabistan'ı kuşatmaya aldığını ileri sürüyorlar. Türkiye'nin burada askeri üs kuracağını varsayıyor ve daha da kötüsü Pers-Osmanlı kuşatmasının Arabistan'ı kıskaca aldığını geveliyorlar. Pers-Osmanlı ortaklığı en son akla gelebilecek seçenekler arasındadır. İran'ın açıktan yayılmacı bir politika izlediği halbuki Türkiye'nin bunu sinsice yürüttüğünü söylüyorlar. Ya da kendilerini buna inandırmaya çalışıyorlar.
Bazı Arap yazarları ve çizerleri tam bir paranoya hali yaşıyor. Dahi Halfan ile birlikte BAE'nin tweet şampiyonlarından Enver Gargaş (Karkaş) Arap dünyasının Ankara veya Tahran tarafından yönetilemeyeceğini söylüyor. Bu aşağılık kompleksinin bir dışa vurumu olsa gerek. Türk yönetimi inkarı kabil olmayan bir biçimde geçmişlerinin bir parçasıdır. Tarihi geriye sarmak ya da yaşanmamış farz etmek mümkün değil ama biz onlara tarihimizi mıncıklatmayacağız ve onlara Fahreddin Paşa gibi tarihe şan verenleri yedirmeyiz.
Suudi yazarlardan ve Veliaht Muhammed Bin Selman'a yakınlığıyla bilinen Türki Hamd da tartışmalara katılarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yayılmacı bir politika izlediğini İran ile Türkiye'nin Suudi Arabistan'ı dört koldan, bucaktan, yandan kuşattıklarını ileri sürüyor. Daha da ileri gidenler de var. Bunlardan birisi olan Faris Abdurrahman, Hilafet için Haremeyn'e hakim olmanın gerektiğini bu yüzden de Türkiye'nin gözünü Haremeyn'i ele geçirmeye diktiğini ileri sürüyor. Türkiye'nin Suudi Arabistan'ı ortadan kaldırmayı planladığı da paranoya veya iddiaları arasında. Dilin kemiği kalemin de mizanı yok.
Bu sataşmalardan Ömer Beşir de nasibini alıyor. Muhammed Necip adlı BAE'li trol Ömer Beşir'e ver yansan etmiş onu başından sopanın eksik edilmemesi gereken bir köleye benzetiyor. Türklerin Suudi sınırlarına yaklaşması halinde katliama uğrayacaklarını ve buranın onlara mezar ve makber olacağını öngörmektedir. Lakin efendilerini memnun etmek içir fazla şirinlik yapmış olmalı ki çizmeyi aştığı için BAE başsavcılığı tarafından kulağı çekilmiş o da Sudan halkından özür dilemek zorunda kalmıştır.
Kısaca, 'Kızıldeniz'i Türklere yar ve yem etmeyiz' temposu tutuyorlar. Tiran ile Sanafir adaları satılıp alınıyor, kimsenin sesi çıkmıyor ama turistik ve ticari amaçlar adına Türkiye atıl vaziyetteki harabe şehri ayağı kaldırmak istiyor bu sefer de Araplar ayağa kalkıyor! Halbuki Çin Afrika'yı boydan boya kuşatıyor, yutuyor kimsenin kılını kıpırdattığı, oralı olduğu yok.
Tarihin dirilişinden korktukları kadar ne Çin'den ne Maçin'den korkuyorlar! Varsa da yoksa da Osmanlı korkusu! Bu korku özünde bir Batı hastalığı, korkusudur. Fodullara da bulaşmış, sıçramış görünüyor. Batılıların uşakları da vekaleten bu korkuya kapılmış durumdalar. Halid Bin Velid'in dediği gibi korkakların gözü uyku görmesin!