Fransız düşünce adamı Guy Sorman'ın kaleme almış olduğu 'Rifaa'nın Çocukları' kitabı Batı ve özellikle aydınlanma başkenti Paris'e gönderilen Mısırlı ilk talebe halkasını/dalgasını konu edinir. Onların dönüşlerinden sonra teşkil ettikleri batılılaşma sürecini işler, inceler. Ezher çıkışlı Rifaa el-Tahtavî'nin Paris'te dönüşümü ve onun şahsında nesilden nesle aktarılan batılılaşma hikâyesi anlatılır. Paris seyahatinin ve buradaki talebeliğinin bir meyvesi olarak 'Tahlis-i ibriz fi talhis-i Báriz' kitabını kaleme almıştır. Batı medeniyeti karşısında çok şanslı değildir ona meftun olur ve yaldızı karşısında çarpılır, vurulur. O halde de mankurtlaşarak yurduna döner. Yahya Kemal Beyatlı veya Necip Fazıl kadar şanslı değildir. Evine dönen şair ve yazar olamayacaktır. Aklı ve gönlü Paris'te kaldığı için ülkesini de o kisveye sokmak ister. Batılılaşma hikâyesi böyle başlamıştır. 1826 yılı hem Osmanlı hem de Mısır için dönüm yılıdır. Batı'dan ilim irfan devşirmek isteyen ilk talebe kafileleri Batı'ya doğru yola çıkarlar. Kahire ve İstanbul'dan kalkan talebe kafileleri batılılaşmanın kıblesi olan Paris'e müteveccihen yola koyulurlar. Ebu'l Hasan en Nedevi'nin ifadesiyle Muhammed İkbal de dâhil çokları Batı denizinde hüner ve marifet kesp etmek isterken vurgun yer. Kimileri yaralanır kimileri de bu denizde boğulur. İran ekseninden ya da zaviyesinden Batılılaşma hikâyesini Celal Al-i Ahmed Garpzedeler/ Batıdan Gelen Veba adlı kitabında ele almıştır. Guy Sorman ise Mısır'ı esas almakla birlikte ötesine geçer ve batılılaşmanın küresel hikâyesini yazmaya çalışır. Esasında Rifaa'nın Çocukları artık bir deyim olmuştur. Nesilden nesle geçen batılılaşma hikâyesini, serüvenini daha doğrusu batılılaşma girdabındaki nesillerin hikâyesini dile getirir. Niyazi Berkes de Türkiye zaviyesinden 'Türkiye'de Çağdaşlaşma' kitabıyla bu serüvenin çetelesini tutar.
*
'Rifaa'nin Çocukları' nesiller boyu batılılaşmayı anlatan bir metafordur. Şerif Hüseyin ve çocukları da hem bir gerçek hem de siyasi ihaneti anlatan bir metafordur. İngilizler Osmanlı'ya karşı meşruiyet elde etmek ve işlerini kolaylaştırmak için vekâlet makamında onları kullanır. Onları kullandıktan sonra da yüzüstü bırakır. Şerif Hüseyin gözden düşmüştür ve yeni gözde Vehhabiler ve Suud devletidir. Oğullarına da kala kala- Hicaz ve Irak'ı kaybettikten sonra- Ürdün kalmıştır. Hâlbuki McMahon belli belirsiz verdiği vaatlerinde bir Arap imparatorluğu belki de bir hilafet öngörmekte idi. Lakin daha sonra bölge lime lime parça parça edilmiştir.
Şerif Hüseyin ve oğlu ne yapmıştı? O dönemde Osmanlı son nefesini verirken, kurtlar sofrası kurulması arifesinde bütün sömürgecilerin üşüştükleri İslam topraklarını İngiliz ve Fransızların yağmalamasına açmış ya da işlerini kolaylaştırmıştır. Büyük Arap Devrimi adı altında ihaneti tezgâhlamış ve teşkilatlandırmıştır. Lawrence gibi ajanlara alet olmuştur. 1953 yılında Musaddık'a karşı İngiliz-Amerikan ortak yapımı Ajax operasyonunun baş elamanı 'Beyinsiz Şaban'ın yaptığına benzer bir icraat yapmıştır. Şerif Hüseyin ve oğulları ihanetlerinin karşılığında hayal kırıklığına düçar olmuşlardır.
*
Peki, Rifaaa'nin kültürel ya da Şerif Hüseyin'in siyasi çocukları olan Şeyh Zayed ve çocukları ne yaptı? Arap yorumcuların ifade ettiği gibi Türkiye Kudüs meselesiyle uğraşırken tali bir noktada dikkatleri tarihe çevirerek parazit yaptılar. Kahramanları ve kahramanlıkları ihanet olarak takdim ettiler. Kısaca bel altından çalışarak; simyasal ve psikolojik ya da soğuk savaş taktikleri yürüttüler. El Hivar Kanalı'ndan spiker, ' neden hep Türkiye'nin karşısına BAE çıkıyor neden Arap-Türk münasebetlerini geriletmek istiyor?' diye soruyor. Burada soya çekim var. Cumhurbaşkanı Erdoğan;" Biz atalarımızı tanıyoruz, kahramanlıklarını biliyoruz peki onların atası kim?' diye soruyor. Kısaca abdestimizden eminiz. Kan dessas olduğundan ihanetlerini belki de soya çekimde aramak gerekir.
1950/1960'lı yıllarda bölgede Türkiye nüfuzunu engelleme rolünü Nasır ve Nasırcılık deruhte ediyordu. Sonrasında İran Devrimi araya girdi, sahne aldı. Şimdi ise devrede BAE var. Neden BAE? Kimi Arap yorumcular 'BAE ile İsrail iki ayrı millet ama görünmez çatı altında tek devlet' diye tarif ediyorlar. Abdullah Fehd Nefisi bu ülkeyi Körfez'in İsrail'i olarak tanımlıyor. Nitekim 2013 yılında Arap Baharının ilk dalgasının kısmen söndürülmesinde emeği geçti ve İsrail'e sonsuz hizmetler ifa etti. Bu sayede 2013 yılı ve sonrasında İsrail yeni yükselme dönemine girdi. BAE'li ' siyasi soytarı' Dahi Halfan vesaire Banu Avar gibi Arap Baharının arkasında Amerikan gizli eli, tezgâhı arayanlardan. Hâlbuki Mahir Kaynak gibi soracak olursak; Arap Baharının söndürülmesinden kim yarar sağladı? En önemli yarar sağlayan ülke İsrail ve ortakları oldu. İsrail'in katarı olan yerel zorbalar.
Dolayısıyla birbirine zıt gibi görünseler de; Şerif Hüseyin 100 yıl önceki ihanet planı olan Büyük Arap Devrimi adlı kalkışmaya alet olmuştur. 100 yıl sonra ise Arap halklarının silkelenişini simgeleyen Arap Baharını söndüren BAE olmuştur. Bir asır evvelden İngilizlere Şerif Hüseyin hizmet ederken bir asır sonra da İsrail-Amerikan sarmalarına hizmet BAE yetkililerine ya da Zayed oğullarına düşmüştür.
Şerif Hüseyin olsaydı Arap Baharı karşısında nasıl bir tutum takınırdı? Herhalde takınacağı tavır Muhammed Bin Zayed'in tavrından pek farklı olmazdı. İttihatçılar tehevvürleriyle Şerif Hüseyin gibi asiler de ihanetleriyle koca bir çınarı; Osmanlı Devletini devirmişlerdir. Fahreddin Paşa İttihatçı gelenekten gelse de Medine'yi İngilizlere ve uşaklarına karşı kahramanca müdafaa etmiştir. Bugün Nasırcı geleneğin bir uzantısı olarak Türkiye'nin Arap dünyasında önüne çıkanlar ise Fahreddin Paşa'yı Turancılık/İttihatçılıkla suçlayanlardır. Oysaki kendileri İttihatçılığın Arap kanadını temsil ediyorlar. Muhammed Bin Zayed Fuad Allam gibi Nasırcı muhaberatın tezgâhından geçmiştir.
BAE Veliahdı Muhammed Bin Zayed öz kardeşi Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed ve üvey kardeşleri İçişleri Bakanı Seyf Bin Zayed yeni şer ve ihanet şebekesinin parçalarıdır. Dalton kardeşleri andırmaktadırlar. Bu krizle birlikte yüzleri iyice ayan olmuştur. Fahreddin Paşa üzerinden maskeleri düştü ve ihanetleri gözüktü. Rifaaa'nin Çocukları gibi Şerif Hüseyin'in oğulları da bir deyimdir, yabancılaşma ve ihanetin doğurgan olduğunu anlatır. Nesilden nesle uç verir ve boy atar!