Son dönemlerde Donald Trump yönetiminin Suriye'ye Özel Temsilci olarak atadığı James Jeffrey, son konuşmalarından birisinde şunu söylemiştir: 'Suriye'ye Esad'dan daha fazla zarar verebilecek birisi yok. Esad'ın Suriye'ye yönelik temsil ettiği tehlike ve tehdit, herhangi bir kimsenin tehdidinin çapından çok daha büyüktür.' Esad'ın bizzat kendi ülkesi için içerdiği tehditle içeriden yahut dışarıdan başka bir kimsenin tehdidi kıyas edilemez. Yani hiç kimsenin tehdidi Esad'ın varlığı ve tehdidiyle kabili kıyas değildir. 8 yıllık savaş süresi boyunca Suriye'de temel mesele hep tali mesele olarak gösterilmiş, temel meselede tali mesele haline getirilmiştir. Birinci tehdit rejim iken yerine onun ürettiği terör ve algısı geçirilmiştir. Bu Cemal Kaşıkçı ve hadisesinin de gösterdiği gibi çok ortaklı çok katmanlı uluslararası bir manipülasyondur. Algı pazarlamasıdır. Üretilen örgütler üzerinden Esad'a zaman ve zemin, süre kazandırılmış ve uluslararası aktörler de yine zaman ve zemin kazanmışlardır. Bu suretle temel mesele saptırılmış, sulandırılmıştır. ABD'nin Suriye Temsilcisi James Jeffrey çok yerinde konuşmuştur. Fakat bu karanlıkta atılan bir çığlıktan ibarettir.
Suriye'de halk hareketi başladığında Suriye rejiminin önünde yaşanmış bir model bulunuyordu. O da Cezayir'de 1991 sonrası 'on kara yıllık devrenin' Suriye'ye adapte edilmesinden başka bir şey değildir. Esad hazır bir reçetenin peşinden gitti. Cezayir'de benzeri bir olay sahnelenmişti. FIS seçimleri kazanmış, GIA(Silahlı İslami Grup) sahneye sürülmüştür. Askeri cunta duruma el koymuş ve ülkede dinmeyen on yıllık kanlı bir karnaval baş göstermiştir. Esad'ın Suriye'de yaptığını Cezayir'de askeri cunta ve onu temsilen Halit Nizar gibiler üstlenmiş, sahnelemiştir. Uluslararası güçler de bu senaryolara destek vermişlerdir. Cezayir ile Suriye arasında tek fark şudur ki; Cezayir süreçte nispi bağımsızlığını muhafaza edebilmiştir. Suriye'de ise devletler oyunu sahnelenmiş ve ülke dış güçlerin müdahalesine açık hale gelmiştir. Bu yüzden de Suriye bazı farklılıklarla birlikte sonuç itibariyle Cezayir yerine Sovyet işgaline uğrayan Afganistan'a benzemiştir.
İsrail'i saymazsak Suriye'de en azından uluslararası dört aktör cirit atmaktadır: Rusya, İran, ABD ve Türkiye. Kısaca James Jeffrey sözleriyle, malumu i'lam etmiştir. Bununla birlikte gerçeği yansıtması açısından ihtiyaç duyulan bir tespiti aktarmış, dile getirmiştir. O da şudur: Suriye'de bütün terör örgütlerinin var olma nedeni Beşar Esad'ın kendisi ve rejimidir. Diğerleri ise türev kabilindendir. Gölgeyi yok etmek için gövdenin ortadan kaldırılması gerekir. Rejimin bünyesi terör üretmeye müsaittir. Terör örgütleri Esad'ın gölgesi mahiyetindedirler. Bu itibarla da bu rejimin tabiatında terörle iç içe geçmişlik vardır. Bu sadece 2011 yılından sonra değil, 1964 yılından beri böyledir.
James Jeffrey'in tespiti doğrultusunda aynı günlerde veya akabinde İngiltere Genel Kurmay Başkanı Mark Carlton Smith de Putin'i Beşar Esad gibi tasvir ederek Rus liderin dünya barışına yönelik içerdiği tehdit açısından IŞİD'i ve Kaide'yi geride bıraktığını ve hepsinden tehlikeli olduğunu söylemiştir. Bu demektir ki terör örgütlerinin patronları devletler ve istihbarat teşkilatlarıdır. Bu nedenle de son sıralarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, IŞİD dosyasının yeniden açılması gerektiğine vurgu yapmıştır. IŞİD, IŞİD'den ibaret bir örgüt değildir. Bileşenleri ve görünmez patronları vardır. Bunlar anonim terör örgütleridir. Esad ile Putin'in terör bağlantısı diğer ülkeler içinde büyük ölçüde geçerlidir. Batılı ülkeler de gerektiği zaman adımlarını meşrulaştırmak için kurgu ile terör örgütleri üretebilmekte ya da yönlendirebilmektedirler. Dolayısıyla devletlerden bağımsız ve masum terör örgütü ya yoktur ya da dikkate alınmayacak kadar azdır. Sonuç itibariyle terör uluslararası düzenin aynasıdır.
Dünyanın terörden kurtulması için evvel emirde terör kurtarıcılarından kurtulması gerekiyor. Terörden kurtarıcılar gerçekte terörün efendileridir.