Arama

Mustafa Özcan
Kasım 16, 2018
Önleyici yargı darbesi ve Türkiye’nin önünü kesmek

14 Kasım (2018) tarihli Tehran Times gazetesinin manşetinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'a yönelik ifadeleri ve cevabı vardı. Buna yüklenme de denebilir. Çavuşoğlu, Fransız bakanını gerçeklere Fransız kalmakla ve terbiyesizlikle suçladı. Bizde buna küstahlık da deniliyor. Tehran Times gazetesinin manşetine çıktığı şekliyle bu çaba ve yaklaşıma 'cover up/tağtiye' yani karartma girişimi diyorlar. Fransa'nın Riyad ile ikili ilişkilerini dikkate alarak Kaşıkçı davasıyla ilgilenmemesini anlayabilirsiniz. Lakin negatif ilgisini anlamak mümkün değil. Tamamen örtbas amaçlı olarak ilgileniyor. Suçluyu bir tarafa bırakarak suçu ortaya çıkarmaya çalışan tarafı karalıyor. Kan dondurucu ayrıntı, suçluyu bir tarafa bırakarak suçluyu arayanın peşine düşmek olmalı. Cemal Kaşıkçı olayı üzerinden stratejik anlamda satranç oynuyorlar. Bunun için çıkarına hizmet edilen ilgili ülke tarafından duble mükafat ile onurlandırılması gerekir. Bunlar Ermeni meselesinde de böyle değiller mi?

Bu meselede Türkiye yolların ayrılış noktasına geldi. Suudiler işbirliğine yanaşmadan soruşturmada daha fazla ilerleme kaydetmek mümkün değil. Bu durumda Türkiye'nin önündeki yol çatallaşıyor. Ya kendi inisiyatifiyle birlikte Cemal Kaşıkçı katilleri aleyhinde bir yargı süreci başlatacak ve dava açacak ya da meseleyi uluslararası bir mahkemeye havale edecek. Her ikisi de arı kovanına çomak sokmak anlamına gelecektir. Mevlüt Çavuşoğlu uluslararası soruşturma ile ilgili Türkiye'nin benimsediği yeni yaklaşımını paylaştığı konuşmasında meselenin örtbas edilmesine mecal ve ortam olmadığını söyledi. Bu, Türkiye'nin meseleyi ortada bırakmayacağı, unutturmayacağı ve örtbas edilmesine de izin vermeyeceğine yani takipçisi olacağına dair dair güçlü bir sinyal ve beyan. Türkiye bir kırılma noktasına gelmiş bulunuyor. Ömer Çelik'in ifadesiyle ya katilleri Türkiye'ye verecekler ve yargılama süreci burada cereyan edecek ya da mesele bu defa uluslararası boyutlara taşınacak. Nitekim Mevlüt Çavuşoğlu bu tavır ve tutum değişikliğini şöyle izah etmiştir: "İlk başlarda, 'şimdilik biz Suudi Arabistan ile bir çalışma grubu kurduk, şu anda uluslararası mahkemeye götürmeyi düşünmüyoruz' dedik ama şu bulunduğumuz aşamada da artık uluslararası bir soruşturma şart. Cinayetin açıklığa kavuşması için ne gerekiyorsa yapacağız…"

Bakanın bu açıklamasını takip eden saatlerde yine 'rest' babından beklenmedik bir gelişme oldu. Suudi Başsavcılığı yeni bir duyuruda bulundu. Daha doğrusu Suudi Arabistan bu adıma başka bir adımla karşılık verdi. Bu adımı 'önleyici yargı darbesi' olarak değerlendirmek de pekala mümkündür. Yargılananlar örtbas amacına hizmet için en kötü ihtimalle birer günah keçisi yapılacaklar. Başsavcı Suud Mucip adına Yardımcısı Şalan Şalan, 11 zanlıdan beşi için idam cezası talebinde bulundu. Diğerleri hakkında neler istendiğini bilmiyoruz. Yeni açıklama ile birlikte Türkiye'nin ısrarla üzerinde durduğu Dışişleri Bakanı Adil Cübeyr'in, 'kadavrayı kaybetmesi için bir Türk işbirlikçiye verdik' sözü doğrultusunda bu işbirlikçinin ismini istemesi karşısında hile yöntemine başvurdular. Bu defa Cübeyr'in eski sözlerini teyit etmekle birlikte adeta alay ederek şöyle demiş oldular: Size isim veremiyoruz, robot resmiyle idare edin! Başsavcılığın açıklamasında dikkat çekici ayrıntılardan birisi de Cemal Kaşıkçı'nın Muhammed Bin Selman'ın veya ona bağlı Suud Kahtani gibilerin talimatıyla değil de İstanbul Konsolosluğuna gelen ekibin başının inisiyatifiyle öldürüldüğü tezini ileri sürülüyor. Yine savcılık iddiasında ölüm nedeni olarak boğuşma (arbede) öldürücü dozda ilaç verilmesi gösteriliyor. Halbuki daha önce Suud Mucip Adil Cübeyr'in ağzından açıklanan Türk işbirlikçi bağlantısını yalanlamış, cinayetin planlı ve kasıtlı olduğunu ise kabul etmişti. Bu seferki açıklamada Türk işbirlikçi yerli yerinde duruyor ama kasıt reddediliyor. Şimdi plağı tersine çevirerek tekrardan olaya kaza ve arbede süsü veriyorlar. Keza Kaşıkçı'nın öldürüldükten sonra bedeninin ekip tarafından parçalara ayrıldığı da onaylanıyor. Savcılık iddianamesinde dönmeye ikna edilemeyince ekip başının inisiyatifiyle infaza başlandığı ifadesi yer alıyor. Halbuki ekip girer girmez eyleme başlıyor ve önce bir poşetle boğuyorlar ve çok kısa bir süre içinde de onu doğruluyorlar. Kaşıkçı sadece kapalı ortam fobisi olduğunu söylüyor ve çığlıklar atıyor. Dolayısıyla onu sağ ele geçirme diye bir talimat söz konusu değil. Nişanlısı dışarıda beklediğinden dolayı sağ olarak kaçırsalardı da olayın peşi bırakılmayacak yine rezalet veya skandal eninde sonunda patlak verecekti. Bu nedenle de iki kötüden birini seçmek zorundaydılar onlar da en kötü senaryoyu seçtiler. Zaten bu yönde talimatlı gelmişlerdi. Nitekim, Türk istihbaratçıların Mahir Abdulaziz Mıtrip'in olduğunu düşündükleri manga başı veya cani başı, Veliaht Muhammed Bin Selman'ın yardımcılarından birisini arayarak 'görevin' başarıyla tamamlandığını 'efendisine' söylemesini istiyor. New York Times gazetesinin yayınladığı bu son sızıntıyla birlikte mesele olağan zanlı Muhammed Bin Selman'a dayanmış oldu. Gözler ona çevrildi. Muhammed Bin Selman topun ağzında ya suçlanacak ya da aklanacak. İşte bu sızıntının yayınlanmasının da hemen ardından harekete geçen Suud Başsavcılığı Veliaht Muhammed Bin Selman'ın sahasını aklamak üzere cinayetin İstanbul'daki manganın inisiyatifiyle işlendiğini duyurdu ve resmi tutanağına geçirmiş oldu. Suudi Arabistan'da yargı bağımsızlığı olmadığından Muhammed Bin Selman'ı aklayanlar onun memuru mesabesinde. Adil Cübeyr de olayla ilgili ikinci basın toplantısında Muhammed Bin Selman'ın cinayetle ilgili bağlantısını reddetti. Böylece kulaklarının veya delillerin üzerine yatmış oldular. Bütün bulgular Muhammed Bin Selman'a işaret ederken Jean-Yves Le Drian ile birlikte Trump yönetimi Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton kayıtları dinlemediğini ama dinleyenlerinden edindiği izlenim gereği olayın Muhammed Bin Selman ile bağlantılı olamayacağını söylüyor! Bu da Trump hükümetinin yönünü belirlemiş oluyor. Vicdanla cüzdan siyaset ile strateji arasında bir ikilem içindeler. Gidip geliyorlar. Kimi Amerikalı istihbaratçılar da bu kayıtlardan yola çıkarak doğrudan Muhammen Bin Selman'ı suçlamanın mümkün olmadığını söylüyor. Bağlantının kesinlik taşımadığını savunuyorlar. Bununla birlikte gerçeği yalın olarak ifade edenler de var. Sözgelimi CIA eski elemanlarından Bruce O. Riedel, bu yeni sızıntının cinayetle Muhammed Bin Selman arasındaki bağı ispatlayan bir kanıt olduğunu ifade etmektedir. Suudi Savcısı yavuz hırsız misali birde üste çıkmak için Türkiye'den bilgi ve belge talebinde bulunmuştur.

ÖRTBAS ÇETESİ VE ULUSLARARASI MAHKEMENİN ŞANSI!

Bireysel hatta devletler zemininde ya da uluslararası zeminde olayı örtbas etmek isteyenlerin varlığı ağırlık arz ediyor. Sözgelimi, Cemal Kaşıkçı'nın el-Arap Kanalı'ndaki patronu Velit Bin Tellal, Muhammed Bin Selman'ı aklamaya yönelik açıklamalarda bulundu. Halbuki, Ritz Carlton Oteli'nde ağırlananlardan birisi olmuştu. Hem Cemal Kaşıkçı ile şahsi dostluğu bulunmakta hem de Muhammed bin Selman tarafından aşağılanmış olmasına karşılık adaleti gölgeleyenlerin safına katılmıştır. Bilindiği gibi el Vatan gazetesinden patronu olan eski istihbarat şefi Türki Faysal da aynı şekilde resmi söylemin yanında saf tutmuştu. Cemal Kaşikçı'ya gadredenlerden birisi de Lübnan Başbakanı Saad Hariri olmuştur. Uluslararası camia veya büyük devletler de Cemal Kaşıkçı olayında Suudi Arabistan yönetimini arkalıyorlar. Sözgelimi Rusya ve özellikle Putin sır verip ser vermiyor ve Suudi Arabistan'ın açıklamalarını doğru ve yerinde kabul ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron silah satışı veya ambargo konusunda Almanya'yı izlemeyeceklerini açıklarken Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian mazlumu değil zalimi kolladı, kayırdı. Suudi Arabistan'ın örtbas peşinde olduğunu söylemek yerine Türkiye'nin siyasi oyun peşinde olduğunu ileri sürmüştür. Macron gibi İngiltere Başbakanı Theresa May de Suudi Arabistan'a silah satışlarının kesilmesi yönündeki istekleri veya çağrıları terslemiştir.

ABD'nin ikircikli ve ikiyüzlü tutumunu en iyi analiz eden tahlillerden birisi Bob Baer'e ait. Eski ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) çalışanı Bob Baer, CNN'den Jake Tapper'a yaptığı açıklamada, ABD'nin Kaşıkçı cinayetine kasten sessiz kaldığını belirterek, "Suudi Arabistan'da neler döndüğünü daima görmezden geldik." ifadesini kullandı.

Suudi Arabistan'ın bugün "diktatör" olarak nitelendirdiği Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından yönetildiğini dile getiren eski Ortadoğu istihbarat görevlisi Baer, Suudi istihbarat birimlerinin ve ülkenin geri kalanının kontrolünün prenste olduğunu söyledi. Baer, Suudilerin bugüne kadar hiç "alçakça operasyonlar" düzenlemediği, öte yandan ülkede veliaht prensten başka kimsenin böyle bir operasyon emri verme yetkisi bulunmadığı, Muhammed bin Selman'ın böyle bir şeyin emrini verme ihtimalinin yüzde yüz olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Uluslararası tabloya baktığımızda hiç güven vermiyor. Bu durumda Yasin Aktay'ın dediği gibi yargılama işleminin Türkiye'de yapılması imkansız değilse de çok düşük bir ihtimal. Uluslararası yargılama işlemi de kaypaklık nedeniyle çıkmaz görünüyor. Uluslararası takipçilerin olmadığı bir atmosferde adil bir yargılamada ısrar, meseleyi Türkiye Suudi Arabistan meselesi haline getirecektir. Nitekim uluslararası havayı iyi koklayan Suudi Arabistan rejimi The Guardian gazetesinin yazdığı gibi kendi barbar cinayetini görmek yerine meseleyi kurcalamasından ve muvazaaya yanaşmamasından dolayı Türkiye'yi suçluyor.

Dolayısıyla bu çıkan tablo ışığında Cemal Kaşıkçı adaleti sevenlerinin gönlünde yaşayacaktır.

DİKTATÖR VE PSİKOPAT

Amerikalı Senatör Lindsey Graham, Muhammed Bin Selman'ı ıslahı kabil olmayan istikrarsız ve güvenilmez bir tip olarak tanımlıyor. Eski CIA görevlisi Bob Baer de, "Muhammed Bin Selman konusunda Beyaz Saray bir çıkış yolu bulamıyor. Suudi Arabistan bir yanardağ gibi, Veliaht Prensi göndermeye çalışıyor. (Suudi Arabistan'da) bizim tarafımızda başka oyuncular yok. Dolayısıyla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Yani Riyad'da oturup ülkeyi kontrol eden bir psikopatımız var." diye konuştu. Eski istihbarat görevlisi veliaht prensin göreve geldikten sonra aralarında kraliyet üyeleri ve iş adamlarının da bulunduğu 200'den fazla kişiyi gözaltına almasına ilişkin de "Tarihte hiçbir Suudi prensi böyle bir şey yapmadı. Kanımca Beyaz Saray'ı endişelendiren şey, bu ülkenin patlayabilecek olması." değerlendirmesini yaptı. Başka kaynaklar Muhammed Bin Selman'ın şimdiye kadar tanınmış 3000 kişiyi tutukladığını haber veriyor. Psikopatik arızalar gösteren Muhammed Bin Selman inişli çıkışlı dengesiz bir kişilik. Muhammed bin Nayif, Muhammed Bin Selman lehine veliahtlıktan feragat ettiğinde ellerine ve ayaklarına kapanmıştı. Bunun tam tersine bazen yakınlarına bile kan kusturmaktan çekinmiyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN