2011 yılının Mart ayında Arap Baharının Suriye'ye uğramasından sonra bu ülkede başlayan olaylarla birlikte Türkiye ile İran, Suriye yönetimine siyasi kılavuzluk yapmak için bir devreye ve ötesinde yarışa girdiler. İran bu yarışı muvakkat olarak önde götürdü, kazandı ama sonunu göremedi. Türkiye bu süreçte iyi sırdaş (bitane hayır) İran ise kötü sırdaş (bitane su) rolünü oynamıştır. Türkiye Beşşar Esat'a siyasi istibdat yani zorbalık rejiminden uzak ve yolsuzluklara kapalı bir yönetim modeli tavsiye ve telkin ediyordu. Kapalı kapılar ardında Türk yetkililerin Esat'a olumlu telkinlerinin etkisini kırmak isteyen İran devreye giriyor ve kötü sırdaş rolünü oynuyordu. Türkiye'nin estirdiği olumlu havayı kırmak isteyen İranlı yetkililer Şam'a damlıyor ve Esat'a aksi yönde telkinlerde bulunuyorlardı. Eski tarzı telkin ediyorlardı. İranlıların da telkinlerinin etkisiyle Esat bildiği ve alışık olduğu yolda yürümek istedi. Alışık olduğu yolda yürümek kolayına geldi. Türkiye'nin telkin ettiği insani ve demokratik reformlar ona bol geldi. Şam rejimi çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi. Savunmasız ve silahsız halka kükürtle ve barutla karşılık verdi. Halkı öldürüyor ve üzerini de yalanlarla örtüyorlardı. Türkiye bu süreçte 6 ay kadar nafile bir biçimde Esat'ı ikna etmeye çalıştı. İran, Türkiye'nin bu gayretleri külledi. Esat Türkiye'nin karaltısında yeni bir Osmanlı görüyordu ve bu yüzden Ankara'nın telkinlerini de Osmanlıyı canlandırma projesinin bir uzantısı olarak okuyordu. Velit Muallim gibiler o süreçte Türkiye'yi ellerinde tutmak için Ankara'ya İran'dan daha öncelik verdiklerini söyleseler de Türkiye Suriye rejiminin siyasi ve tarihi bağajinda, hafızasında ötekini temsil ediyordu. Esat dolaylı olarak Türkiye'nin Osmanlı arka planına vurguda bulunuyordu. İçinin eski ortağı olarak İranlılara aktığı, yattığı söylenebilir. Daha sonra Türkiye Esat ile yollarını ayırdı, Esat İran ile yoluna devam etti. Bu durumda ne İran ne de Suriye rejimi kendi asli çizgilerine ters düşmemiş oldular. Türkiye aradan çekildi ve ardından İran'ın katkılarıyla kanlı karnaval devam etti. Esat rejimi ile İran birbirini iyi tanıyorlardı. 1982 yılında Hama kalkışmasını da birlikte bastırmışlardı. O tarihten itibaren de Saddam ve Irak'a karşı iki güç birlikte hareket ettiler. Baba Esat, baba Bush'un koalisyonuna bile katılmaktan kendini alamadı. Adeta Suriye rejiminin İran ile kırkları karışmıştı. Evet! Kalan süreçte Türkiye ile Suriye rejimi ve İran'ın yolları çatallaşmış oldu. Türkiye ve İdlip üzerinden şimdi de Rusya ile Esat rejimi ve onun uzantısı, hamisi İran rejimi arasındaki yollar da çatallaşıyor. Tarih bir başka şekilde tekerrür ediyor! Esat Putin'in elinde pimi çekilmiş saatli bir bomba gibi.
Putin bölgesel çelişkileri azaltmak için Suriye rejimi veya Beşşar ile Türkiye'nin arasını bulmak ve ilişkileri yumuşatmak istedi. Ama diplomatik olarak sonuç vermeyen bu çabalar aksine askeri sahada hareketlenmeyi beraberinde getirdi. Girişim aksi yönde sonuç verdi. Putin birçok ikna girişiminde bulundu. Türkiye'nin iç muhalefetinin telkinleri de bu yönde oldu. PYD'yi ancak bu buluşmanın zayıflatacağını savunuyorlardı. Şükrü Elekdağ gibi bazı emekli diplomatlara bu yönde ısmarlama konuşmalar yaptırıyorlardı. İdlip çıkmazı üzerinden Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki münasebetlerin yeniden tesis yahut revize edilmesi ve eski düzeye gelmese de normalleşmesi murat ediliyordu. Bununla birlikte bu 'uzlaşma' Türkiye'nin 26 Ağustos 2016 tarihinden itibaren başlatmış olduğu askeri hareketlerin sonuçlarını tehlikeye atacağı gibi, İdlip'te Soçi anlaşmasının ihlal edilmesi giderek Moskova ile Ankara arasında ipleri geriyordu. Esat üzerinden Moskova'nın yanlış bir hesap içine girdiği gözleniyordu. Süreçte bu yanlış hesap belirgin hale geldi.
Esat rejimi İran ile Rusya'ya güvenerek burnundan kıl aldırmıyordu. Zafer elde ettiğini düşünüyordu. Ona göre son rötuş Ankara'nın Suriye'nin kuzeyinden 'atılması' olacaktı. Ankara bu ortamda Suriye meselesinde çıkarlarını kimseye emanet edemezdi. Sonuç itibarıyla PYD konusunda ABD'nin tutumu Türkiye'ye düşmanca gelse bile Suriye rejimi ile Moskova'nın tutumu da dostça gelmiyor ve güven telkin etmiyordu. Sadece kendi kazanımlarına odaklanmışlardı. Şam ile Moskova oldubitti ile birlikte diğer gerilimi azaltılmış bölgeler gibi eninde sonunda İdlip'i de yutmanın hesabı içindeydiler. Bu onlara göre sadece bir zaman, vakit meselesiydi. İdlip'ten sonra Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki bütün kazanımları berhava olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyordu. İşte burada Esat rejiminin son hamlesi üzerine Türkiye ile Rusya İdlip üzerinde ilan edilmemiş bir sürtüşmeye ve askeri çekişmeye girdiler. Türk heyeti ile Putin'in Moskova görüşmesi ve ardından korona virüsü günleri Ruslara yeniden durumu değerlendirme fırsatı verdi. Türkiye ile Esat'ı buluşturamıyor ve barıştıramıyorlardı. Aksine Esat kördüğümü Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri zehirliyor, askeri bir maceraya sürüklüyordu. Rusya'nın Türkiye'yi yanına çekmesi bir tarafa ilişkiler kontrolden çıkıyor ve sürtüşmeli bir hale geliyordu. Esat Rusya-Türkiye ilişkilerini gölgeliyordu. Kısaca ekonomik partnerlerinden birisiyle ilişkilerinin geleceği tehlikeye girdiği gibi aynı zamanda askeri bir sürtüşmenin ve kavganın da tohumları yeşeriyordu. Elbette Suriye rejiminin hovardaca bir biçimde Putin'e vadettikleriyle Türkiye'nin sunduğu ticari avantajlar birbiriyle mukayese edilemez. Ama geleceği meçhul Esat'ın vadettikleri de çantada keklik değil.
Bununla birlikte Putin'in son sıralarda Beşşar Esat'a bir halef aramasının gerisinde Esat''ın performans düşüklüğü var. Putin'in Esat karşısındaki sabrı giderek tükeniyor. Kısaca Esat değişmiyor ve Suriye halkıyla rejimin bütünleşmesi imkansız görünüyor. Dolayısıyla Esat'ın açtığı tek rahne ve pürüz Türkiye ile ilişkilerin gerilmesi değil aynı zamanda halkına ulaşamamasıydı. Rejimin halkıyla ilişkilerini normalleştirememesi başka bir etken. Bir başka husus da İran ortaklığının Rusya açısından bir yük haline gelmesidir. Zira Putin İsrail yönetimiyle de barışık bir halde ve İsrail yönetimini ABD'nin gönlünü çelmek için bir aracı ve köprü olarak kullanıyor. Bunun için de kendi zayiatını bile göz ardı ediyor. Bu tablo ışığında Suriye'de Türkiye ile İran çatallaşmasının yerini adeta Rus-İran çatallaşması alıyor. Irak'ta ABD-İran ortaklığında üst el şüphesiz Şii ortakları nedeniyle İran. Bununla birlikte Suriye'de durum daha kırılgan. Bundan dolayı buyurgan pozisyonda olan Rusya'dır. Rusya'nın tutum değiştirmesi Esat rejiminin sonunu getirir.
İşin bir de ekonomik cephesi ve Amerikan boyutu var. Bir dolar 1300 Suriye lirasına tekabül eder hale gelmiştir. Sezar kanunu işleme konulduğunda Suriye ekonomisinin zembereği tamamen boşanacaktır. Sonra Esat'ı kimse yerinde tutamaz!
Son sıralarda Rusya'nın yeni gelişmeler ve denklem ışığında Babrak Karmal gibi Esat'tan kurtulmak istediği varsayılıyor. Hatta Esat'ın yerine geçecek isimler arasında bazı işadamlarının adı da geçiyor. Rusya Esat'ı hem siyasi hem de mali olarak sıkıştırıyor. Mali olarak harcamalarının karşılanmasını istiyor. Bu da Esat ile kasası dayıoğlu Rami Mahluf arasındaki ilişkileri geriyor. Rusya payını istiyor. Sadece onunla da kalmıyor anayasa komisyonu konusunda Esat'tan daha fazla esneklik bekliyor. Esat rejimi ekonomik olarak en dip noktaya ulaşmış durumda. Bundan dolayı kimi yorumcuların dediği gibi geçen 10 yıl zarfında muhalefet kadar Esat rejimi de yıpranmıştır ve kımıldayacak mecali kalmamıştır. Kendini toparlayacak durumda değil. Gitti gidecek, kırıldı kırılacak bir pozisyonda. Korona günlerinden sonra sayılı günleri sona erebilir. Elbette bunda Rusya'nın da rolü olacak. Esat, 2014 yılında kurtardığı siyasi kariyerini bu defa kurtaramayabilir. Bu nedenle de muhalif kaynaklar Esat'ın Soçi'ye yerleşmek istediğini ama Putin'in buna sıcak bakmaması nedeniyle Lukaşenko'nun ülkesi Beyaz Rusya'ya göz diktiğini konuşuyor. Elbette bu tür senaryolar geçmişte de gündeme gelmişti ama bu defa durum daha ciddi görünüyor. Nuseyri sektine bağlı işadamları ve zenginlerin de Suriye sahilindeki mülklerini satarak kendilerine yeni güvenli limanlar ve çatılar aradığı sır değil. Artık zenginler su alan gemiyi terk ediyor. Esat'ın gitmesiyle elbette siyasi bir uzlaşmaya kapı aranabilir. Lakin İran siyasi uzlaşmaya Moskova'dan daha soğuk davranacaktır. Bu da anakronik hareket eden İran nüfuzunun kırılacağı anlamına geliyor.
Esat'ın suyu ısındı. Ruslar da bu rejimin karakterinden umutlarını kesmiş olmalılar. Esat ile birlikte İran da yeni denklemde en büyük kaybedenler arasına girecektir. Zira Irak'ta ABD ile girdiği sürtüşme ile bu ülkede de zayıflama sürecine girmiştir. Irak ile Lübnan'da baş gösteren Ekim gösterileri de henüz yatışmamıştır. Henüz korunu muhafaza etmektedir. Şimdilik araya korona virüsü girmiştir. Korona virüsü günlerinden sonra ekonomik vaziyetin daha da kötüleşmesiyle birlikte açlar devrimi baş gösterecektir. Petrol gelirlerinin düşmesi de Irak'ta yeni bir halk hareketini tetikleyecektir. Çanlar Suriye rejimi ve İran ve ortakları için çalmaktadır.
Hem bölge hem de İran ekseni ülkeler çok kritik bir eşikten geçiyor. Durum patladı patlayacak noktada.
İran ile Rusya Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olma durumuyla karşıyı karşıyalar!
Türkiye'de, 'iktidar Esat ile görüşsün, barışsın' diyenler yani ulusalcı muhalefet şimdi kalkanın ters dönmesiyle tavsiyelerini Esat'a saklamak durumundalar. Tavsiyeleri muhtemelen şu minvalde olacaktır: Er geç gideceksin ama Türkiye ile sürtüşmeyi seçmen siyasi sonunu o kadar hızlandıracaktır. Esat da Afrin'de olduğu gibi kendi yapamazsa vekaleten PYD unsurlarını cepheye sürüyor, devreye sokuyor. Suriye domino etkisiyle Esat rejimiyle birlikte arkasındakileri de yıkabilir.
Bu pozisyon ışığında siyasi kariyer olarak Esat'ın son günlerini yaşadığını söyleyebiliriz. Onu ancak bir mucize kurtarabilir.
Mustafa Özcan