Yıllar önce bir gün merhum Şevket Eygi ön koltukta, Safa Saygılı da şoför mahallinde oturmaktaydı. Ben de arka koltukta sessizce onların sohbetini dinliyordum. Şevket Eygi hararetli bir biçimde Amerikalı kahin bir kadından bahsediyordu. Mesele ilgimi çekti, kulak kabarttım. Amerikalı Katolik asıllı kahine kadın ve yazar, Jeane L. Dixon'ından başkası değildi. Can kulağımla dinlemeye başladım. Bu bayan 20. yüzyılın en iyi bilinen Amerikalı astrolog ve psişiklerinden birisi olarak şöhret bulmuştu. Kadın 2 ile 5 Şubat 1962 tarihinde bir rüya görüyor. Rüya bir kehanete dönüşüyor. Rüyasında tan ağarmadan tefekküre daldığı penceresinin önünden, bulunduğu mahal birden uçsuz bucaksız bir çöle dönüşüyor. Sonrasında yakıcı ve kavurucu bir güneş doğuyor. Güneş huzmelerinin içinden meşhur Mısır Kraliçesi Nefertiti ile Mısır'da tek tanrıcılığın temsilcisi, öncüsü sayılan eşi Akhenaton görülüyor. Dixon çocuk ile arasına uçsuz bucaksız kitlelerin girdiğini görüyor. Bu sahnede Nefertiti ile eşi Akhenaton çocuğu dünyaya takdim ediyorlar. Çocuk şaşaa içindeki kral ve kraliçe yanında sönük bir vaziyettedir. Onların kılık kıyafetiyle tenasüp arz etmeyen bir biçimde yırtık pırtık ve kirli bezler içinde sarılı görülüyor. Kral ailesiyle, çocuk tam bir tezat içinde görülüyor. Musa aleyhisselam ile II. Ramses gibi. Fakirliği her halinden belli oluyor. Nefertiti ile eşi adeta çocuğu dünyaya teşhir ediyorlar. Jeane Dixon çocuğun anne babasının da fakir ve işçi kesiminden gelme olduğunu ifade ediyor. Bir ara Akhenaton sahneden iniyor Nefertiti ise küçük bir su kaynağının önünde duruyor ve susamış bir halde su içmek istiyor lakin arkadan gelen birisi tarafından hançerleniyor.
Dixon çocuğu 11 ve 17 yaşlarındaki haliyle de görüyor. Çocuk 11 yaşında istisnai bir hal yaşıyor ve geleceğe hazırlandığını ve önemli görevlere namzet olduğunu anlıyor. 17 yaşında çok dindar birisi oluyor. 20'li yaşlarda ise hapse düşüyor. Tabir caizse Minyeli Abdullah'a benzeyen bir kadere sahip oluyor. Yusuf'un damına ya da Medrese-i Yusufiyeye uğruyor. Kahine Jeane Dixon'ın rüya ile ilgili intibalarında çocuk harikulade istidat ve zeka örnekleri sergiliyor ve kendisini de aşıyor. Kendi maharetlerinden hayrete düşüyor. Kimsenin etki alanına girmiyor kesinlikle edilgen birisi değil. Taassuptan gayet azade ve uzak. Jeane L. Dixon'a göre büyük doğuyu kuracak adam bu adam! Sevecen birisi ve bütün dinleri tek potada bir araya getiriyor. Mısırlı birisi olduğuna göre Müslüman olmalı bu durumda birliğin adresi de taayyün etmiş oluyor. Kısaca bugünden baktığımızda İslam'dan nefret eden bütün din ve inançları İslam kalıbında buluşturduğunu söyleyebiliriz. Bugün de bunun irhasatı ve ön belirtileri yaşanıyor. Korona vesilesiyle Almanya, İspanya gibi ülkelerde ezana iade-i itibar gösterilirken İsrail'de bile kimi Yahudiler gizli veya açıktan Kur'an-ı Kerim'e kulak veriyor. Eşsiz tilavetini, icazını dinliyor. Jeane Dixon büyük doğunun çocuğunun ilahi görevle görevlendirilmesinden önce Yahudilerin kendisine ulaşmasının, ilişmesinin imkansızlığına değiniyor. Onu keşfedemeyeceklerine ve bulamayacaklarına inanmaktadır.
Jeane Dixon sahasıyla ilgili birçok kitap yazıyor ve bunlardan birisi de Hayatım ve Kehanetler (My Life and Prophecies) kitabıdır. 1967 hezimetinin sillesini yiyen Nasır bu kehanetlerin üzerine düşüyor ve kendisinin bu Mısırlı zat olup olmadığını merak ediyor ve bu merakının izinden zamanın baş sihirbazı veya belamı olan Muhammed Haseneyn Heykel'i kahine hanımla görüşmek üzere ABD'ye gönderiyor. Kehanetleri temin etmekle vazifelendiriyor. Heykel, Jeane Dixon'dan zar zor bir randevu koparabiliyor lakin büyük doğu çocuğunun Nasır olmadığını söylüyor. Sebebi olarak da bu çocuğun 1962 doğumlu olacağını söylüyor. Kısaca, büyük doğunun çocuğu Hak din üzerine dünya birliğini sağlayacak, adaleti yayacak, güveni temin edecektir (https://elnaser.wordpress.com/2017/04/01, https://www.almasryalyoum.com/news/details/1144400). Jean Dixon Muhammed Haseneyn Heykel'e büyük doğunun gencinin adının Mim(M)harfi etrafında şekillendiğini söylemiştir. (Arapça feta olarak geçiyor ki İslam literatüründe Musa'nın fetası Yuşa Bin Nun, Hazreti Peygamberin Fetası ise Hazreti Ali'dir).Kimileri büyük doğu genci yerine Arap genci (feta'l Arab) ifadesini de yeğliyorlar. Merhum Şevket Eygi bu bayanla ve kehanetleriyle ilgili birçok makale yazmış ve bu çocuğun Mehdi olup olmadığını merak etmiştir. Bu meselenin çokça kafasını kurcaladığı belli. Kimileri büyük doğunun çocuğunu ahir zaman Mısır sahabesi olarak da adlandırmaktadır. Esasında Dixon kahine olmakla birlikte yaşadığı mahrem macera İslam literatüründe içe doğma veya mükaşefe hali olarak tasvir edilir. Dixon dindar bir Katoliktir ve rüyayı gördüğü sırada İncil'den mutat dua virtlerini veya pasajlarını okumaktadır.
Mısır'da ahir zaman kehanetleriyle alakalı remzen üç liderden bahsedilmektedir. Mahzul yani yüzüstü bırakılan ki bundan 1967 savaşında yenilen Nasır kastedilmektedir. İkincisi remiz ise maktul'dür ki Sedat olduğu kesindir. Üçüncüsü de mazuldür ki 2011 olaylarında azledilen Hüsnü Mübarek'e işaret etmektedir.
Jean Dixon'ın JFK yani Başkan Kennedy'nin öleceğini önceden bildiğine inanılmaktadır. Her ikisi de Katolik camiadan gelmektedir. Buna mukabil başka bir Amerikalı kahin olan John Hogue'un henüz seçimler yapılmadan 2012 tarihinde Muhammed Mürsi'nin seçimleri kazanacağını bildiği ifade edilmektedir. Ardından kendisine danışan Obama'ya da Sisi'nin iktidara geleceğini söylemiştir.
Türkiye'de kitabiyat alanında hatırlayabildiğim kadarıyla kehanetlerle ilgilenen iki zat vardı. Bunlardan birisi Aytunç Altındal'dır ve bu alanda yabancı dilden çeviriler yapmış ve özellikle Türkiye'nin geleceğine dair kehanetlere ağırlık vermiştir. Bu herkesin malumudur. İkinci isim ise Mehmet Şevket Eygi'dir. Zaman zaman mahrem dairede zaman zaman da köşelerinde bu ilgisinin mahsullerini paylaşmıştır. Jean Dixon'i Türkiye'ye tanıtanlardan birisidir.
Esrarengiz korona virüsünün ortaya çıkmasından sonra kehanet merakı da artmıştır. Muhyiddin Arabi, Baba Vanga yeniden gündeme gelmiştir. Kimilerine göre Jeane Dixon'dan evvel büyük doğunun gencinden ilk haber veren Nostradamus'tur. Bununla birlikte bu isimler tartışılır hale gelmiş isimlerdir. İbni Arabi, Nostradamus ile Baba Vanga şarihleri tarafından saptırılmış veya sulandırılmış kişiliklerdir. Bu nedenle anılan isimler en azından kehanet düzeyinde inandırıcılıklarını büyük ölçüde yitirmişlerdir. Yine de Mehmet Ali Ayni'nin 'İbni Arabi'yi Niçin Severim?' kitabında mahrem bazı bilgiler vardır.
Bu virüs yediden yetmişe herkesin çarkını bozmuş ve hayatın akışını değiştirmiştir. Dolayısıyla buna dair mutlaka öngörüler, kehanetler yapılmış olduğuna dair güçlü bir kanaat vardır. Bununla birlikte Japonya'ya atılan atom bombalarının ardından rüyalar üzerinde bir tarama yapılmış ve 10 bin rüya içinde bir tek rüyanın bile bu büyük olaya işaret etmediği tespit edilmiştir (Rüya Dünyamız, Hakkı Şinasi Çorum, Kitapçılık Ticaret LTD Şirketi Yayınları, baskı: 1968 Eylül, s: 133). Bununla birlikte rüyalar hep bir adım önde seyretmekte ve gerçeği, tabiri maalesef sonradan çıkmaktadır.
Söz gelimi geriye doğru bir tarama yapıldığında korona virüsüne dair keşifler gözlenmektedir. Keza korona virüsüyle ilgili rüyalar ile ilmi bulgular arasında tam bir mutabakat ve uyum görülmektedir. Mikrobiyoloji sahasındaki ilim adamları bu virüsün hava ve konuşma yoluyla da bulaştığına işaret ediyorlar. Hatta tutkal gibi insanın üzerine bulaştığına ve yapıştığına değiniyorlar. Bir rüyada bu husus tam üç yıl evvel dile geliyor. 18 Nisan 2017 tarihli rüyada kendisini Cidde'de gören birisi insanlara bulaşan ve bu nedenle insanların dört bucak birbirinden kaçtıkları bir atmosfer ve bulaşıcı madde görüyor (https://www.youtube.com/watch?v=gHJy2SZw-gw ).Demek ki ilim ile sezginin yolu bir.
Son günlerde bu virüsle alakalı olarak başka bir kahin ve kehanet gündeme geldi. Bu kahin de yine Amerikalı bir bayan. Yazdığı kitaplarda birebir korona virüsünden bahsediyor. Sylvia Browne isimli kahine, 2008 yılında yayınlanan The End-Time Prophecies | God's Work of the Last Days/ Ahir Zaman ve Allah'ın Son Günlere Dair Tasarrufu adlı eserinde korona virüs salgınından bahsediyor.
Slyvia Browne ve Lindsay Harrison'un "Dünyanın Sonuna İlişkin Tahminler ve Kehanetler" başlıklı kitabında, "2020'lerde, akciğerleri ve bronşları ciddi oranda etkileyen, tedaviye ise zalimce direnen zatürre benzeri bir hastalığın patlaması nedeniyle ortalıkta ameliyat maskeleri ve plastik eldivenlerle dolaşan çok daha fazla insan göreceğiz. Hastalık hakkında kafa karıştırıcı olan şey ise, bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan sonra aniden ortadan kaybolacak ve 10 yıl sonra tekrar saldırıya geçecek ve sonrasında aniden ortadan kaybolacak (https://www.standard.co.uk/insider/alist/coronavirus-psychic-sylvia-browne-2020-end-of-the-world-predictions-a4387051.html )" ifadeleri yer aldı.
Korona virüsü ile ilgili kehanet gerçekleşti ve ardından sıra öteki kehanete yani Jeane Dixon'ın şimdiye kadar çıkmayan büyük doğunun çocuğunun zuhuruna geldi! Bakalım korona virüsünden sonra sıra önceki kehanete gelecek mi?
Dünya belki aynı hızla dönüyor ama olayların hızı baş döndürücü bir şekilde arttı.
Unutmadan ve faslı kapatmadan size gerçekleşmiş bir keşiften bahsedeyim. Daha doğrusu geçmişte benim de birkaç kez bahsettiğim Selahaddin Eyyübi'nin zuhuru ve Kudüs'ün fethi ile ilgili yapılan ve gerçekleşen keşif kitaplaştırılmış. Selahaddin Eyyübi ve Kudüs'ün fethiyle ilgili keşif ibn Berrecan'a aittir. Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs fethiyle ilgili istihracını zuhurundan 47 yıl önce haber vermiştir. Konu etrafında Mehmet Yıldız tarafından bir doktora çalışması yapılmış ve bu tez Rağbet Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Kitabın başlığı şudur: Kudüs'ün Fethini Müjdeleyen Endülüslü Sufi İbn Berrecan.
Bir Arap atasözüne başvurarak sözümüzü balla keselim: Ma eşbehe'lleylete bi'l bariha. Bu gece ne kadar da dün geceye benziyor!