Bazen insan kaybettiğini zannederken kazanmaktadır. Galiptir bu yolda mağlup ifadesi bir şekilde bunu ifade eder. Kazanılan şey zulüm kaybedilen şey adalet ise kaybetmek kazanmaktan evladır. Ayasofya etrafındaki tartışmalar dinmek bilmiyor. Sözgelimi, Ayasofya'nın camiye çevrilmesiyle Hristiyanlar kayba mı uğradılar yoksa Müslümanlarla birlikte kazandılar mı? Ne kazandılar, ne kaybettiler? İbni Ataullah İskrenderi'nin ifadesiyle: Seni bulan ne kaybetti, kaybeden ne buldu? Manevi anlamda Ayasofya'nın açılması inanan zümreler için kazan-kazan formülünü mü içeriyor? Elbette geniş zaviyeden bakanlar ve Musa Kelimullah'ın duasındaki gibi gönlü genişleyenler kazandılar. Gönlü dar olanlar ise kaybettiler. Dizlerini dövenlere ve ceplerini yırtanlara soracak olursanız pekala Hristiyanlık kayıpta? Nasıl? İşte bu sorunun cevabını bulmak zor. Hristiyanlar veya Hristiyanlık niye kayıpta olsunlar ki? Ayasofya Kilisesi camiye çevrildiği için mi? Birkaç Ermeni veya Rum'dan veya onların feleğinde deveran edenler, çemberinde dolananlardan müstesna Ayasofya'nın kilise olduğunu söyleyen yok. Kilise olması Fatih ile sona ermiştir. Fatih'ten öncesi kilisedir. Lakin 1934 yılında camiden müzeye çevrilmiştir. 10 Temmuz 2020 tarihinde de yeniden eski hüviyetine yani cami vasfına döndürülmüştür. Dolayısıyla kimlik açısından burada Hristiyanlara hiçbir zararı yok. Mesele milli olarak bir iç mesele olduğu gibi aynı zamanda dini olarak da bir İslami meseledir. Yani dindar olan ile olmayan Müslüman zümreler arasında bir çekişme konusu idi. Kısaca milli olarak bir iç meseledir. Dini olarak da Müslümanlar arası bir iç meseledir. Kimi Hristiyanların bunu hazmetmeleri zor olabilir. Bu da dinle alakalı değil taassupla ve algı ile alakalı bir durumdur.
Manevi açıdan hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar kazanmıştır. Zira Bir Zeit kentli papazı Manuel Müsellem'in dediği gibi müze iken laymenlerin (Laymen definition, a person who is not a member of the clergy; one of the laity ) yani gayri dini zümreleri temsil eden dünyevi kişilerin üzerine basarak 'çiğnedikleri, kirlettikleri' bir yapı olmaktan çıkmış Allah'ın adının yüceltildiği mabet hüviyetine büründürülmüştür. Bundan Hazreti İsa'nın veya taraftarlarının ne kaybı olabilir? Evet Abbas Şoman gibi bazı ulema-i su veya istibdat çemberi etrafında dolaşan bazı Müslüman hocalar Hristiyanlar namına eseflerini ortaya koyuyorlar. Avazları onların avazlarına katılmış ve karışmış olabilir. Bu meselenin özünü değiştirmez. Bununla birlikte Umman Sultanlığı Müftüsü Halili gibi niceleri kararı isabetli bulmuşlardır. Bazı Hristiyan çevreler hatta merkezler de Ayasofya Müzesinin cami haline getirilmesine öfkelerini kustular. Bu kesinlikle Mesih adına değil Siyonizm gibi tarihteki bir sapma hareketi olan Mesih'in merhametini unutmuş Haçlılık namınadır. Haçlılık din adına düşmanlık ve saldırganlık üretmektir ve tarihte IŞİD'in veya benzerlerinin Hristiyan versiyonlarından birisidir. Kısaca Hristiyanlığın iç hastalıklarından birisidir. Ayasofya'nın açılmasıyla birlikte kimilerinde bu duygu depreşmiş ve tazelenmiştir. Bununla birlikte kimi ruhaniler veya Kur'an'da övülen ruhban ve papazlar Müslümanlar gibi Ayasofya'nın müze statüsünden yeniden cami statüsüne alınmasını Hristiyanlar için de bir kazanım olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla Ayasofya'nın açılması bütün dindarlar için bir bayramdır. Manuel Müsellem'in duyguları el hak doğrudur. Çünkü onların (Hristiyanların) içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. ﴾Maide: 83﴿. Filistinli Manuel Müsellem ile Alman Cizvit papazlarından Felix Körner bu insaflı zümrelerden bazılarıdır. Garaudy'nin meftun olduğu rahip Abbé Pierre bu kendini insanlığa ve samimiyeti adamış din adamlarından birisiydi. Keşke bütün papazlar böyle hakperest olsa! Bunlar kendilerinden geçmiş mahviyet ve tevazu abidesidirler. Filistin asıllı Kudüs Eski Başpiskoposu Hilarion Capucci Mavi Marmara yolcuları arasında yer almıştır. Maalesef Türkiye'de her şeyi sulandıran ve vulgarize eden bazı güruhlar Hristiyan adı anılınca bile irkiliyorlar. Halbuki kendileri yabancı ülkelerin nüfuz casusluğunu veya Hasan Sabbah'ın kavramıyla konuşacak olursak dailiğini yapıyorlar. Müslüman görünen bu insafsız takım Hilarion Capucci üzerinden Mavi Marmara seferine katılanların niyetini sorgulamak istemişlerdi. Kur'an ehli kitabın tek bölükten oluşmadığını ve bir olmadıklarını söylemektedir. Yani içlerinde kötüler olduğu gibi iyiler de barınmaktadır. Cenab-ı Hak Hristiyan olsalar da iyileri anmaktan kaçınmamaktadır. Onları tebcil ederek anmaktadır.
Ayasofya yargısında da tek bölük olmadıkları hakperestlerinin yanında Haçlı kafası taşıyanların da olduğunu gördük.
Nitekim, Almanya'nın tanınmış Cizvit papazlarından Felix Körner, Köln'de dini yayın gerçekleştirilen "Domradio" adlı radyoya yaptığı açıklamada, inanan birisinin Ayasofya'nın mabet olarak kullanılmasından rahatsızlık duymaması gerektiğini söyledi. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinden dindar bir insanın üzülmesine anlam veremediğini belirten Körner, şöyle devam etti: "Papa Franciscus acı duyduğunu söyledi. Atatürk tarafından laiklik nedeniyle sadece bir ziyaret yeri olarak kullanılan ve artık mabet olarak kullanılmayan bir müzenin şimdi tekrar bir ibadethane haline geldiğini düşündüğünüzde sizi üzen ne olabilir? Dindar birisine bu acı vermez, bu sadece mutlu edebilir. Ama elbette eski bir anı yeniden depreşiyor. Batı Hıristiyanlığı olarak biz, Osmanlılar yaklaştıkça Doğu Roma'yı umursamadık. 1453'te şehri ve dolayısıyla Hıristiyanlık için Ayasofya'yı kaybettik. Tabii ki bu bize acı verebilir." "Asıl müzeye çevrilmesi dolayısıyla orayı ikinci kez kaybetmiştik" Ama kimi Hristiyanlara göre müze olarak kalması cami kimliğine iade edilmesinden daha yeğdi. Batı'da kullanılmadığı için yüzlerce kilise camiye çevriliyor veya Müslümanlara terk ediliyor. Müslümanlar da burasını kendi tarzlarında ibadetle ihya ediyorlar. Bazı kiliseler ise yeni sahip bulamadıkları için meyhane veya eğlence yerine dönüştürülüyor. Basireti körelmemiş birisi elbette içinde ibadet edilen camiyi meyhaneye tercih edecektir. Ötekisi taassup hastalığı olur.
"Hristiyanlık sonuçta bir kiliseyi kaybetti mi kaybetmedi mi?" şeklindeki soru üzerine Körner, şu değerlendirmelerde bulunuyor: "Bence bu, ikiyüzlülük. Bu beni rahatsız ediyor çünkü biz, kutsal bilgelik kilisesini 1453'te kaybettik. Bu arada kutsal bilgelik de Hazreti İsa'nın kendisidir, o zamandan bu yana orası cami. Ondan sonra asıl biz oranın müzeye çevrilmesi dolayısıyla orayı ikinci kez kaybetmiştik. Şimdi orayı bir kez daha kaybetmedik. İnançlı insanlar olarak böyle görmeliyiz, orayı tekrar kazandık. Ayasofya'dan yükselen 'namaza davet/ezan' çağrısını kabul edip, şunu söyleyeceğiz, 'Memnuniyetle bu camiye bir toprak talebi olmadan gideceğiz, bu yeri Müslümanlar ile veya tek tek ibadetimiz için manevi bir dürtü ve manevi taşıyıcı olarak kullanmak istiyoruz.' Ben böyle görüyorum. "
Kısaca manevi açıdan Ayasofya'da inananlar kazanmıştır. İslamiyet bütün geçmiş vahiylerin özetidir, hulasasıdır. Cami hüviyetine geri dönmesiyle temsilindeki bütün cüzler, parçalar velhasıl herkes kazanmıştır. Kaybedenler boş bir zafer peşinde koşan Haçlı artıklarıdır. Ayasofya'da kazanan taraf Hazreti Muhammed'in getirdiği değerler ile Hazreti İsa'nın merhamet ve şefkatidir.