Moğollardan beri İslam alemi yanıyor. Kah Hindistan'da Delhi'nin bazı mahalleleri ötesinde kah Beyrut'un Limanı; İslam aleminin parçaları tutuşuyor, cayır cayır yanıyor. Geçmişi ve Moğolları bir kenara bırakacak olursak; Bazısında Hindular, bazısında Amerikalılar bazısında İsrail bazısında Sırplar sorumlu. Bazen de içten birileri kundaklıyor. Çoğu kez de Hasan Sabbah'ın ardılları batiniler. Esat rejimi ve ortaklarında olduğu gibi. 4 Ağustos tarihli (2020) Salı günkü patlamada adeta Beyrut Limanı yerle bir oldu. Yerinde yeller esiyor. Öncelikli olarak Saad Hariri'nin evinin hedef alındığı sanıldı. Ama patlamanın çapının cesameti, nokta kundaklamasından çok büyük olduğunu gösterdi.
Ev yakınlarda olsa bile olayın çapı onu da aşmış durumda. Patlama sırasında baba Refik Hariri davasında hükmün verilmesine ramak kalmıştı. Olayın hemen ardından Hizbullah'ın buna kendi dilinden ve kendi meşrebince bir karşılama töreni yapmış olabileceği yorumları yapıldı. Lakin Saad Hariri'nin evinin hedef alındığına dair haberler pek tutmadı, yerinde çıkmadı. Saad Hariri Beyrut'u tekin bulmadığından dolayı genelde Paris gibi şehirlerde yaşıyor. Ama bu defa olay onu Beyrut'ta yakaladı.
Saad Hariri'yi hedef almaları zaten akılsızlık olurdu. Zira yolsuzluk tepkilerinin odağına oturtuldu ve istifa etmek zorunda kaldı. Hizbullah ve ortaklarının sorumluluğunu siyasi olarak o üstlenmiş oldu. Hizbullah ve ortakları onu devre dışı bırakarak başbakanlığa Hasan Diyap'ın atanmasını sağladılar. Hizbullahçılar akıllı hareket etmek yerine Saad Hariri'nin kabine dışı kalmasını sağlayarak intikam dürtüsünün peşine düşmüşlerdi. Halbuki, aslında kim kimden intikam almalı? Babası öldürülen Hariri Hizbullah ve onun patronlarından mı intikam almalı yoksa Hizbullah Hariri ailesini siyasetten silerek tüy mü dikmeliydi? Besbelli ikincisi oldu. Bununla birlikte Beyrut'taki devasa patlamanın kurbanları arasında Hasan Diyab ailesi de var. Diyab'ın eşi ve oğlu patlamalarda hayatlarını kaybettiler. Şimdi Hasan Diyap ne yapmalı kaderine mi küsmeli yoksa ortaklarına mı?
Ayrıca, yerel medyada çıkan haberlere göre ise patlama nedeniyle Hristiyan Ketaib Partisi Genel Sekreteri Nizar Necaryan da ölenler kervanına katıldı.
Kazakistan'ın Beyrut Büyükelçiliği de yayınladığı yazılı açıklamada, patlamada Kazakistan'ın Beyrut Büyükelçisi Yerzhan Kalekenov yaralandığını, büyükelçilik binasının da hasar gördüğünü bildirdi.
Beyrut'tan benzeri sahneler eksik olmuyor. 1982 yılında Ebu Za'bel Hapishanesinde iken Mısır gazetelerini mütalaa edebiliyorduk. "El Cumhuriye" gazetesinde yayınlanan Nizar Kabbani'nin Beyrut'ta Irak Konsolosluğunun kundaklanması sonrasında ölen eşi Belkis için kaleme aldığı kasidesini okumuştuk. Çok etkileyici bir kaside idi. Bu olaydan sonra Nizar Kabbani ile Suriye rejimi (Hafız Esat) arasına kan girmiştir. Suriye rejimi ve muhaberatının sorumlu olduğu patlamadan 23 yıl sonra 14 Şubat 2005 tarihinde bu kez Lübnan başbakanlarından Refik Hariri seyir halinde iken yapılan bir kundaklama girişimi ile öldürülmüştür. Parmaklar Hizbullah ve bölgesel ortaklarını göstermesine rağmen onlar ivedilikle İsrail'in üzerine atmakta tereddüt etmediler. Son hadisede ise iki taraf da daha doğrusu Hizbullah hem kendisini hem de İsrail'i aklama yarışına girmiştir. Nerden nereye? Netenyahu bu son hadisede Lübnan için BM den yardım talebinde bulunmuştur. İki taraf da kirli işlerini birbirinin üzerine atmakta bir beis görmüyorlar. Refik Hariri için hem İsrail ajanı derler hem de bu ülkeyi suikasttan sorumlu tutarlar. Şimdi ağıt yakma sırası Hasan Diyap'da.
Bu defa Beyrut Limanı'nı havaya uçuran patlamanın faili kim?
Olağan zanlılardan ilki elbette Hizbullah ve onun batini uzantıları. Hizbullah tarafından yapılan ilk açıklamalardan birinde olaydan İsrail'in sorumlu olduğuna inanmadıkları ifade edilmişti. Adeta olay Hizbullah tarafından hafif geçiştirilmeye çalışılmıştır. Patlama mahallinde kontrolü sağlayan Hizbullah güçleri hükümet yetkililerini bölgeden tahliye etmiştir. Neden? Beyrut Havaalanı ile birlikte Beyrut Limanı Hizbullah kontrolünde. Dolayısıyla olan bitenden teknik olarak Hizbullah sorumludur. Burada 6 yıldan beri çeşitli silahlar depolanmakta idi. Lakin patlama sonrasında liman çevresinde külliyatlı miktarda amonyum nitrat stoklandığı tespit edilmiştir. Bu güvenli bir işlem olmayıp kuşkuları tedai ettirmektedir. Depoda yangın çıksa da patlamanın füze veya küçük patlayıcıların patlatılmasıyla gerçekleştiği sanılıyor. Dolayısıyla hem deponun amacı dışında kullanılması hem de kundaklanması ihtimali patlamanın 11 Eylül tarzı bir hadise olabileceğini akıllara getirmektedir. Pentagon katılmasa da Trump bunun korkunç bir saldırı sonucu olduğunu söylemiştir.
Olayın bir başka ilginç yönü ise Hizbullah kaynaklarının patlamanın havai fişek veya benzeri patlayıcılardan kaynaklandığını bunun ise Lübnan Emniyet Genel Müdürü Abbas İbrahim tarafından yalanlanmasıdır. Olayın, daha önce el konulan ve depolanan patlayıcıların tutulduğu bir depoda meydana geldiğini söylemiştir.
Emniyet Genel Müdürü Hizbullah rivayetini tashih etmiş ve patlayıcıların çok güçlü olduğunu ifade etmiştir. Nitekim depoda külliyatlı miktarda amonyum nitrat stoklandığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle de patlamalar neredeyse Kıbrıs sahillerinden dahi duyulmuştur. Nedense Şam'da patlamalar elektrik kontağından çıkar, Beyrut'ta da havai fişek ve patlayıcılardan kaynaklanır.
İsrailli yetkililer de patlamalarda kendilerinin rolünü reddetse de Hizbullah'tan sonra itham parmakları İsrail'e işaret etmektedir. Hatta kimileri Beyrut Limanı'na yönelik İran'da iki haftada meydana gelen 13 fail-i meçhul patlamanın devamı olarak görmektedir. Peki neden? Hizbullah'ın isabet oranı daha yüksek füze imalatı hazırlığında olduğu ve patlatılan maddelerin de muhtemelen bu işte kullanılabileceğine işaret edilmesiydi. Bununla birlikte patlamanın etkisini artıran amonyum nitrat unsuru yorumların seyrini değiştirmiştir. ihmal soncu olarak patlama meydana gelmiş ise bu durumda ihmalden Lübnan devleti kadar Hizbullah da sorumludur. Hizbullah alan kontrolü nedeniyle birinci derecede sorumludur. Kundaklama varsa bunun sorumlusu şimdilik kayıt dışıdır.
Temel mesele hadisenin bir tertip ve planlı bir hadise mi olduğu yoksa kaza şeklinde mi geliştiği noktasında düğümlenmektedir. . İsrailli askeri yorumculardan Alon Ben-David olayın kesinlikle planlı olduğuna inananlardan. Dolayısıyla gerçek veya sanal illa da İsrail'e bir rol biçmek istiyor. Hatta İran'daki patlamalarla da bağlantılı olarak görüyor. Hizbullah ise karizmayı çizdirmemek için bu boyutu göz ardı etmeye çalışıyor. Sonuçta İsrail kendisini aklıyor bu defa Hizbullah da onu aklıyor!
Hasar büyük
Beyrut'u havaya kaldıran patlamada yüzden fazla insan ölürken dört binden fazla insan da yaralanmış ve hastanelere kaldırılmıştır. Bununla birlikte hastanelerin yaralılara cevap veremez bir halde olduğu görülmüştür. Beyrut ana baba günü ve can pazarına dönmüştür. Yüzlerce yaralı hastanelerde yer bulamadığından sokaklara taşmıştır. Görgü tanıkları hastanelerde yer bulamayan yaralıların sokak ortasında kaldığı ve bu şekilde öldüklerini rapor etmişlerdir. Maddi hasarın ise haddi hesabı bulunmuyor.
Patlama nedeniyle Osmanlılardan kalma Mutasarrıflık binası yani yeni haliyle hükümet binası ve Beyrut'un en büyük camisi olan ve Kahire'deki Kale'de yer alan Muhammed Ali Paşa Camiine benzetilen Muhammed el-Emin Camisi de büyük hasar gördü.
Beyrut Valisi olayı Hiroşima ve Nagazaki'ye benzetti
Beyrut Valisi Mervan Abbud, limandaki patlamayı Hiroşima ve Nagazaki'ye benzetti. Patlamanın ardından çıkan dumanların mantar bulutuna benzetilmesi de valinin değerlendirmesini doğrular nitelikte bir ayrıntı olmuştur.
Sonuç: Patlamadan birinci derecede Hizbullah sorumludur zira onun kontrol ettiği alanda meydana gelmiştir. Bu da bizi başka bir sonuca götürüyor: Hizbullah gibi bir kurtarıcısı olanın düşmana ihtiyacı yoktur! Ne demiş atalarımız. Ummadığın taş baş yarar. Suriye olayları öncesinde siyasi romantizlm döneminde Hizbullah ve ortakları çok hafife alındı. Ama sonuçları ağır!
Mustafa Özcan