Korona ile birlikte bildik dünya düzenin sonuna geldik, başka bir ifade ile tarihe karıştı. Korona gölgesinde yeni bir rejim doğuyor. Bunun ayak sesleri, değişen davranış modelleri, üretim tarzları olmalıdır. Allah arzı korona ile birlikte çalkalıyor, sarsıyor, terbiye ediyor. Korona salgınının geçiciliğine bel bağlamıştık lakin yakamızı bir türlü bırakmıyor. Korona karşısında acziyete düşen Batı'nın çöktüğüne dair güzellemeler yapıldı. Siyasetçi takımı arasında seviye her geçen gün düşüyor. Aşınma devam ediyor. Batı da olmak üzere bütün dünya kaht-ı ricalden kırılıyor. Merkel gibi iyi sayılabilecek birkaç lider de ricalden değil dolayısıyla adam kıtlığı meselesine girmiyorlar. Korona virüsünden sonra Batı'nın battığı söylendi. Hala da bu kanaat değişmeden devam ediyor. Dünyanın merkeziyetinde bir kayma var. Siyasi merkez ve hatta üretim merkezi de doğuya doğru kayıyor. Çin hem yapıyor hem de yıkıyor. Dünyayı sarsan virüs Çin'den yayıldı ve dünyayı sarstı. Bununla birlikte ilk ayağa kalkan da Çin oldu. Çabuk toparlandı. ABD gibi ülkeler hala toparlanmakta zorlanıyorlar. Onun ötesinde meseleyi anlamakta zorlanıyorlar. Virüs bize çarpmaz teğet geçer diyorlar. Öyle olmadı. Terhis olan askerlerin diliyle, delip de geçiyor!
Korona virüs günlerinde, kültürel ve siyasi anlamda yekpare bir yapıyı temsil eden Batı'nın gerilediğine dair birçok somut emare var. Örgütlenememe ve toparlanamama gibi. Kimileri Batı'nın battığını ve uful ve gurup çizgisinde seyrettiğini, ilerlediğini düşünüyor. Kimileri de korona sonrasında mecazen güneşin Batı'dan doğmaya başladığını ifade ediyor. Burada güneşin Batı'dan doğması metaforu, 11 Eylül sonrası Batı'nın vicdanının intibaha gelerek İslam'ın ritüel veya şeairine yönelik kısıtlama ve yasaklamalarından bir kısmını kaldırmasını ifade ediyor. 11 Eylül'de yapılan yanlışların iade-i itibarı var. İnsani tehdit veya varoluşsal tehdit siyasi ve kültürel çekişmelerin üzerine çıkabiliyor. Semavi ve arazi felaketlerde insanlık birleşebiliyor. Çekişmelerini bir kenara bırakabiliyor. Ontolojik tehditler diğer tehdit algılarını bastırabiliyor, gölgeliyor ve insanlık geniş bir fezada ve yelpazede buluşabiliyor. Fransa gibi istisnaları bir yana bırakacak olursak Batı salgın sonrası İslami değerlere karşı daha yapıcı, esnek davrandı. Bu da dini veya kültürel zeminli ihtilafların ontolojik yıkım veya tehdit karşısında nispi hale gelmesi ve gerilemişidir. Keşke dünya hep böyle olsa.
Korona virüsü Batı merkezli dünya düzeninde bir aşınma olduğunu gösterdi. Zafiyetler üzerindeki örtüyü kaldırdı. Çürümeyi gözler önüne serdi. Bunun artçıları devam ediyor. Sözgelimi İspanya Kralı Juan Carlos nobran bir karakter. İsmi acımasızlıklar ve yolsuzluklar kervanında, etrafında ve çarkıyla birlikte anılıyor. Esasen çoktan suyu ısınmıştı. Son gürlerde yolsuzluk soruşturması geçirmesi üzerine tacını tahtını bırakarak terk-i diyar etti. İspanya Kralı Juan Carlos Birleşik Arap Emirliklerine yerleşme kararı aldı. Bundan daha uygunu olamazdı. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. İspanya halkı da bıktıkları bu rejimden kurtulmak ve ülkelerindeki kraliyet rejiminin kaldırılmasını istiyor. Bu kadar sorumsuzluk ve yolsuzluk ile iç içe geçen bir aileden kurtulmanın tam vakti. Bu otomatik olarak gelecek rejimin iyi olacağı anlamına gelmez. Kazıklanmamak halkın donanımına ve duyarlılığına bağlıdır. Halk gözetim ve murakıplık hakkını bihakkın kullanmalı. Bunun için iyi donanımla birlikte örgütlü olması da gerekir. Kolaycılığa kaçan sakalı kaptırır. Bununla birlikte soyulan halk kesimleri genellikle isyan ediyor ama olayları yönlendirmekten aciz kalıyor. Sağduyusu olsa bile yönlendirme kapasitesi ve becerisinden mahrum. Gidişatı ve siyasi seyri değiştirebilecek altyapıdan ve idrak kapasitesinden yoksun. Dolayısıyla isyan sonunda tıkanıyor. Turnike gibi eski uyanıkların yerini yenileri alıyor. Halk sadece bir uyanığı diğeriyle değiştirmiş oluyor. Mübarek sonrasında Sisi'nin iktidarı kapması gibi. Bu Mısır'da ikinci Mehmet Ali vakasıdır. Bunun için üst yapı teşekkül etmeden yani aydınlar öne geçmeden devrimlerin taçlanmayacağı ifade edilmiştir. Arap Baharının temel eksiğinin yönlendirici bir kadrodan yoksunluğu gösterilmiştir. Bu da değişimleri çok sancılı kılıyor. Bu arada yeni fırsatçılara gün doğuyor.
Beyrut Limanı patlaması da yeni arayışları beraberinde getirdi. Lübnan devleti ve toplumu çözülüyor The Economist dergisine göre sadece teknokrat bir figürandan ibaret olan Hasan Diyab hükümeti de eriyor. Lübnan ve bölgede Şii nefretiyle denmese bile İran nefreti tavan yapıyor. Bazıları Nasrallah, Michael Aoun ve damadı Cibran Basil'in sahneden çekilmeden Lübnan'ın durulmayacağına inanıyor. Nasrallah İran eksenini temsil ediyor ötekileri de yamakları veya dolgu maddeleri. Mark Dubowitz isimli twitter hesabı kullanıcısı şöyle bir twett kaleme almış: "Bir ankete göre, İranlıların kahir-i ekserisi, Lübnanlılar, Iraklılar, İsrail halkı, Suudi Arabistan halkı, Bahreyn halkı, Ummanlılar, Mısırlılar, Ürdünlüler ve Faslılar ve son olarak Suriyeliler 'İslami Cumhuriyetten' kurtulmak istiyorlar. Onun sona ermesini yani yıkılmasını arzuluyorlar. Ortadoğulular arasında bundan daha geniş bir yelpazede ittifak ve beraberlik tasavvur edilemez!" İslami Cumhuriyet ibaresine şerh koyarak bu tespiti doğru olmakla birlikte yarım doğru kabul edebiliriz. Tamamını ise bu tweeti retweetleyen Thomas Juneau yapmış.
"Gelin bu ibareyi yeniden kurgulayalım, kalıba dökelim: İranlılar çoğunluk olarak veya ona yakını, Lübnanlılar, Iraklılar, İsrail halkı, Suudi Arabistanlılar, Birleşik Arap Emirlikleri halkı, Bahreynliler, Mısırlılar, Ürdünlüler, Faslılar, Suriyeliler İran rejimiyle birlikte Lübnan, Irak, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman Sultanlığı ve adları lazım olmayan öteki rejimlerin de sona ermesini istiyorlar." Sadece İran rejimini değiştirmekle özlenen bahar gelmez. En doğru tespit budur. Aralarında kayrılmaya layık bir rejim yoktur. Bu rejimler arasında mahiyet farkı yok sadece derece farkı vardır. En zalimi Esat, İran ve İsrail rejimleridir. Ötekiler de onların yamaklarıdır veya yolundadır. Parçalı düşündüğünüzde adaleti yakalamanız mümkün değildir. Bu hususta Hazreti İsa gibi konuşmalı: İlk taşı masum olan birisi atmalı!
Dolayısıyla hattı çürüme değil sath-ı çürüme vardır. Bütün rejimler defolu hale gelmiştir. Öyle ise bir rejimin değil bir dönemin sonundan bahsediyoruz.