Tunus siyaseti entrika üssü haline gelmişti, siyasetçiler de entrikacı. Kays Said ise yarışa, mindere geç girdi ama hepsinden hızlı çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2019 sonlarında Tunus'a giderek Kays Said ile görüştüğü malum. Belki bu ziyaretle ön almak istemiş olabilir. Zira Tunus Libya ile Cezayir arasında kilit bir mevkide. Bu ülkeler için lojistik üssü olabilir. Bununla birlikte bu ilk görüşmede Kays Said'den memnun kaldığına dair bir izlenim yok. Tunus'un Şeceretü't Dürrü olarak anılan Abir Musa gibi siyasetçiler Gannuşi'yi daima Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adamı olmakla suçluyorlar. Neredeyse Tunus'u Fransız elçisi yönetiyor da karşısında kimse kılını kıpırdatmıyor. Ama Türkiye'nin az çok ilgisi bile kanlarına dokunuyor ve bağımlılık olarak takdim ediliyorlar. Tunus'da Kays Said'in seçilmesinden sonra başbakanlık üzerindeki i çekişme had safhaya ulaştı. Bu arada eski rejim kalıntıları yeniden baykuş gibi Kartaca Sarayı ve ülkenin siyaseti üzerine tünediler. Kays Said'in gelmesi dönüşlerini kolaylaştırdı. Kays Said, 'ikinci Burgiba' denilen El-Beci Kaid es-Sibsi'den daha sinsi ve entrikacı çıktı. Eski düzenin kalıntıları devrimci görünen kimseleri tasfiye ediyorlardı. Kays Said'in ilk yaptığı icraatlardan birisi eski başbakan İlyas Fahfah'ın çeşitli dolaplarla ayağının kaydırılması oldu. Tek suçu devrimci kanattan görünmesiydi. Dolayısıyla eski rejimin adamları ondan hoşlanmıyorlardı. Kays Said de eski rejimin adamlarından birisiydi. Azzam Temimi'nin ifade ettiği gibi devleti kendisini, kendisini de devlet sanan bir budala. Esat taraftarı, onun ötesinde İran ile de temas hattında görünüyor. Kays Said'in danışmanlarından Nadiye Ukaşe'nin dostları arasında bulunan avukat Maya el Kusuri yeni süreç ile ilgili bazı sızdırmalarda bulundu. Fransa'nın eski Tunus Büyükelçisi Olivier Boivre Darfur'un da dostları arasında sayılan Maya el Kusuri, Fahfah'ın yerine İslamcılarla geçmişte hiç teması olmayan isimleri teklif ediyordu. Bu vasıflara uygun olarak da Kays Said tarafından görevinden alınan Hişam Mişişi'yi aday göstermişti. Hişam Mişisi başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra Kays Said'in entrikalarına prim vermedi. Beklentilerin aksine sert kaya çıkmıştı. Bunun üzerine kafasında rejim değişikliği tasarlayan Kays Said saray darbesi üzerinden başkanlık sistemine geçmek istemiştir.
Kendi kalıbına ve cüceliğine bakmadan arkasındaki güçleri de yanına alarak bir saray darbesi gerçekleştirmiştir. Bu darbeyi kimileri 28 Şubat darbesine benzetiyor ve Gannuşi'yi de Erbakan'a benzetmiş oluyorlar. Yüzeysel bir benzerlikten bahsedilebilir. Kimileri de devrimci güçlerden 15 Temmuz'a benzer bir refleks ve karşı hamle bekliyor. Bu yönde beklentiler karşısında en iyi iki yorumdan birisini Muhammed Muhtar eş Şankiti yaptı. 15 Temmuz'da darbe girişiminin püskürtülmesinin yumuşak güçlerin, partiler konsorsiyumunun tek başına marifeti olmadığını aksine askeri ve polis güçlerinin etkili ve belirleyici karşı hamlesi olduğunu söylemiştir. Tunus'ta ise şimdiye kadar asker veya polis arasında böyle çatlak bir tablo ortaya çıkmadı. İkinci yorumcu Ürdünlü yazarlardan Yasir Zeatire de Tunus'un çok kırılgan bir yapıda olduğunu ve kesinlikle askeri veya sert bir çekişmeyi kaldıramayacağını söylemiştir. Dolayısıyla Gannuşi'nin önünde tek seçenek kalıyor. Eski tarzında ilerlemek. Uzlaşma ve pazarlıklarla ve milli diyalog yoluyla ne koparabilirse onu koparmak. Bunun da kazanımları sınırlı olacaktır. Gannuşi'nin bundan sonraki tek beklentisi kariyerini korumak ve siyasi olarak ayakta kalabilmektir. Aynı yöntemle bunun dışında bir denkleme ulaşma kabiliyeti yoktur.
Kaldı ki Raşid Gannuşi yanlısı göstericiler karşıtı göstericilerden daha cılız ve az görünüyorlar. Bu açıdan karışık bir sert hamlenin götürüsünün getirisinden fazla olabileceği de söyleniyor. 28 Şubat süreci ile Kartaca Darbesi arasında benzerlik de sınırlı. 28 Şubat süreci Erbakan'a karşı asker-sivil-basın cenahları arasında bir ittifakı yansıtıyordu. İslami kesimlerin iktidar yürüyüşünü gevşetmek, yavaşlatmak ya da geriletmek istiyordu. Burada Kays Said'i darbenin orkestra şefi olarak Demirel'e benzetmek mümkün müdür? Esasında Kays Said'in darbesi halk hareketine karşı girişilmiş bir darbe teşebbüsüdür. Bu itibarla da Mısır'dan daha fazla renkler taşımaktadır. Kays Said'in askeri çevrelerle birlikte giriştiği bu teşebbüs Ebu'l Kasım eş Şabi'nin mirasına, umutlarına karşı girişilmiş bir suikasttır.
Saray darbesiyle devrilen Başbakan Hişam Mişişi'nin görevden alınmasıyla ilgili ilginç ayrıntılar bulunuyor. Darbe gecesi Kartaca Sarayına çağrılarak istifaya zorlandığı ve bu arada Kays Said ya da içeride bulunan Mısırlı ya da BAE mensubu askerler tarafından darp edildiği ileri sürülüyor. Bir nevi Ritz Oteli faciası. Riyad'daki The Ritz-Carlton Oteli faciasından izler ve kareler taşıyor.
Sosyal medya bu iddialarla çalkalanıyor. Belki de Kays Said Tunuslu askerlerin sadakatine güvenemediği için yabancı askerleri saraya davet etti ve Mişisi'nin istifaya zorlanması bu surette gerçekleşti.
Pusulasını arayan Tunus bundan böyle hangi yöne evrilecek ve ülkeyi nasıl bir gelecek bekliyor? Gannuşi milli uzlaşma diyalogu üzerinden şekillenecek bir yeni hükümete razı olduklarını aksi takdirde halkı demokrasiye sahip çıkmaya sokağa davet edeceklerini söylüyor. Biraz geç olmayacak mı? Atı alan Üsküdar'ı geçmez mi? Bu söz biraz blöfü andırıyor. Zira bu çağrının karşılığı olacak mı ya da ne kadar olacak, belli değil. Bu çağrı meselesinin Kays Said'e sadece bir baskı aracı olacağını varsayabiliriz. Tek kişi olmasına rağmen kabul edelim ki Kays Said şu anda Gannuşi'den daha güçlü görünüyor. Gannuşi'nin Meclis'teki destek tabanı yüzde 25 ile yüzde 30 arasında seyrediyor. Bunlar da yorgun savaşçı. Partisinin dümenini genç kuşağa devretmekte geç kaldı. Hem kendisi yaşlanıyor hem de devir teslim bekleyen genç kuşak. Propaganda mekanizması sayesinde karşıt devrimciler ve darbeciler öfkeli ama devrimci güçler yeterince azimli değil. Azimlerinin kırılması da kendi yanlışlarından neşet etmektedir. Belli ki azimetlerinin kırılması sürecinde birçok hayal kırıklığı yaşamış olmalılar. Yeniden güçlerini toparlamaları kolay değil.
Said Havva'nın oğlu Muhammed Said Havva muhtemelen Raşid Gannuşi ve benzerlerini kastederek şöyle söylüyor: "Güvenin kemirdiği evin tamiri boş bir gayrettir. Keza küflenmiş bir motoru yenilemek beyhude bir çabadır. Bu durumda yapılması gereken şey evi yerinden sökmek ve yerini temizleyerek yeni taşlarla birlikte temellerini sağlam esaslara göre yeniden tanzim etmek, kurmaktır. Küflenmiş motor da yenisiyle değiştirilir. Allah, muhakkak ki fesat çıkaranların amelini ıslâh etmez (Yunus: 81)."
Kays Said için Kartaca'daki baykuş tabiri kullanılıyor. Şöyle bir tekerleme var ve ona çok uygun düşüyor: Musa dedik Firavun çıktı, Davut dedik Talut çıktı Ömer dedik Haccac çıktı!