Karşıt devrimleri veya darbeleri yönetmekte ortak olan BAE ile Suudi Arabistan arasında ayrılık yelleri esmeye başladı. Herkesin kendi yoluna yönelmesi esasında onları birleştirici nedenlerin arizi ve geçici olduğunu göstermektedir. Her ikisi de aynı nedenlerle veya farklı nedenlerle İhvan karşıtı olsalar veya dini akımların iktidara gelmelerine karşı çıksalar da, onun ötesinde buluştukları birleştirici noktalar yok. Denildiği gibi Araplar ihtilaf üzerine birleşmişlerdir ve cahiliye Arapları gibi onlar pozitif durumda değil negatif pozisyonda birleşirler. Mevcut Arap rejimleri gerçek Arapları değil de bedevi Arapları ve urbanı temsil etmektedir. Bu hususta Seyyid Kutup ile Vahid Halefoğlu'nun söyledikleri birbirini tamamlamaktadır. Seyyid Kutup, kurulu düzenlerin ve donatılmış orduların Kudüs'ü veya ortak Arap davaları savunmak için değil bizzat Arapları öldürmek üzere kurgulandıklarına temas etmektedir. Bu yöndeki sözleri şöyledir: "Şu gördüğünüz Arap ordularının varlığı, İslam'ı ve Müslümanları korumak ve onları savunmak için değildir. Tam aksine bu ordular sizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı öldürmek için teşekkül etmiştir. (Halkı bastırmak ve iç düzeni korumak için oluşturulmuşlardır) Yahudi ve gayri Müslimlere tek kurşun bile sıkamazlar..." Vahid Halefoğlu ise Arapların sadece menfide yani negatif meselelerde bir araya geldiklerini ifade etmiştir. Müspete karşı koyarlar, menfiye ise destek çıkarlar. Fransız Devrimi sonrası Avrupa'nın monarşileri nasıl bir araya gelmişlerse ve devrimi beşiğinde boğmak istemişlerse Arap monarşileri de Arap Baharı karşısında benzeri bir tavır almışlardır.
Arap Baharını boğmakta öncü olan Suudi Arabistan ile BAE arasında ayrılık yelleri esiyor. Peki neden? Öküz öldü ortaklık bozuldu dedikleri gibi onların ittifakı İslami kesimlere karşı idi. Daha doğrusu iktidardan uzak tutulmaları içindi. Kendi aralarında ise zaten birlik ve beraberlik ruhu yoktu. Şimdi bu iyice yüzeye, ortaya çıkmaya başlamıştır. İşin özü şudur: Kim kimin peşinden gidecek? Kim kimi güdecek ve yedecek? Suudi Arabistan kendisini güçlü ve önder kabul etmektedir. Filhakika öyledir de. BAE liderleri ise Suudi Arabistan'ı güçlü olmakla birlikte bedevi ruhlu, kaba ve ehliyetsiz telakki etmektedir. Bu da doğru. Bu nedenle bundan bir süre önce Grozni'de yapılan Ehli Sünneti tanım toplantısına Suudi Arabistan Sünni olmadığı gerekçesiyle davet edilmemiştir. Kısaca BAE hangi İslami anlayışı temsil ediyor belli değil ama Suudi Arabistan'ı kendi kulvarında veya rotasında görmüyor. Son dönemde Arap dünyasının tamamının İhvan'dan sonra Selefiliği fikri hasım belledikleri bir gerçektir. Bu nedenle de Cezayir'den BAE'e kadar rejimler Sufi hareketlerin daha zararsız olduğu noktasında birleşiyor. Camiye hariç selefileri potansiyel olarak radikal olarak tasnif ediliyorlar. Arap rejimlerinin beğendikleri hareketler arasında Eş'arilik savunması adına Müslümanlar arasındaki tali ihtilafları kaşıyan, habbeyi kubbe yapan Ahbaş tayfası gelmektedir. Selefiler arasında da devlete tapınan Medhaliye ve Camiye akımı geliyor. Lübnan'da müessir olan Abdullah Habeşi'nin taraftarlarının en fazla kabul gördükleri ülkelerin başında Ürdün geliyor. İmamların bu kesimlere yakın isimlerden seçildiği iddia edilmektedir. Ürdün kimi nedenlerden dolayı -belki teknik olarak korona günleri de bunu kolaylaştırmış olabilir- merkezi hutbe düzenine geçme kararı aldı. Kısaca İslam adına siyasi tezi olanlar minberden dışlanıyorlar. Suudi Arabistan da zaman zaman de facto olarak Sufi akımlarla uzlaşıyor. BAE-Mısır hattında Ali Cum'a, Habib Cifri gibi sufi isimleri öne çıkarılıyor. 11 Eylül sürecinde ABD'nin sadece teorik anlamda değil fiili bir biçimde Nazım Kıbrisi ve damadı Hişam Kabbani gibileri bağrına basması, gözetmesi kalanlar için bir işaret fişeği sayılmıştır. Şimdi selefilere ortak namludan ateş ediyorlar.
Kim sünnidir veya Sünniliği temsil ediyor noktasında ayrı düşmeleri bir gerçek olsa da son günlerde ayrılığın sebebi başka. Daha ziyade ekonomik. Gelişen Rusya ile Suudi Arabistan ortaklığı, petrol fiyatlarının yeniden belirlenmesi ve değer kazanması için bir dizi tedbire başvuruyor. BAE ise buna yanaşmıyor ve belirlenen üretim kotasını ve çıtasını aşmak istiyor. Ebu Zabi sözcüleri Suudi Arabistan'ın kendilerini bel altından vurduğunu ileri sürüyor. BAE sözcüleri krizin kontrol altında olduğunu söyleseler de Suudi Arabistan'a aba altından sopa gösteriyorlar. Mahiyetine girmeseler de bölgede yeni ittifakların filizlendiğini söylüyorlar. Adata Johnson mektubundan sonra İsmet İnönü'nün Batılılara kafa tutmasına benziyor: Yeni bir dünya kurulur Türkiye de içinde yerini alır. Körfez ülkeleri kabalıkta sınır tanımlıyorlar ve bu nedenle de birbirlerinin ayaklarına basıyorlar. Bunu Saddam yaptığında ABD'nin arkasına geçmişlerdi. Şimdi ise işler o aşamaya gelmese bile gönüllerindekinin daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Katar'a abluka bunun denemelerinden sadece birisiydi. Bir müddet sonra BAE-Suudi Arabistan ihtilafı zemininde Katar yeniden gözde haline gelebilir. Hamas liderlerinden Halit Meşal, El Arabia Kanalında ağırlanarak BAE'ye müttefik değiştirmenin nasıl olacağını fiili olarak gösterilmiş oldu. Suudi Arabistan, BAE'nin İsrail eğiliminden rahatsız olmasa bile bunun kazandığı boyut ve mecradan rahatsız. İlişkilerin seyri senkronik değil. Sözgelimi Camp David'in lideri olan Mısır bazı ülkeler boynuz kulağı geçer misali İsrail ile daha gelişmiş ilişki kurmak isteyince 'birileri İsrail'e hervele/koşturma yapıyor' diye rahatsızlığını dile getirmiş ve dışa vurmuştu. Mesajın özü ve özeti şu: Aynı istikamette gidebiliriz ama beni geçme! Son sıralarda Muhammed Bin zayed ile Muhammed Bin Selman'ın arasına kara kedi girdiği konuşuluyor. Çoktandır ortak fotoğraf karesinde gözükmediler.
Son günlerde Suudi Arabistan ile BAE arasına Hindistan kökenli Delta Varyantı da girdi. Suudi Arabistan BAE ile uçak seferlerini ikinci bir emre kadar askıya aldı. Bu da BAE de 'sende mi Brutüs?' homurtularına neden oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse korona virüsüyle mücadelede İsrail ile BAE isimleri öne çıkmıştı. Göze gelmişti. Ama Hindistan BAE ilişkilerinin yoğunluğu belki de Suudi Arabistan'ı ihtiyaten böyle bir tedbir almaya sevk etmiş olabilir.
Yemen Savaşı en temel ayrılık nedenlerinden birisidir. Biden iktidara gelmeden 2019 yılından başlayarak BAE önleyici tedbir olarak Yemen'deki askeri faaliyetlerini askıya aldığını ve bu ülkeden çekildiğini duyurdu. Bunun dışında iki ülke orada farklı hatta rakip grupları destekliyorlar ve bu gruplar zaman zaman aralarında çatışıyorlar. BAE ayrılıkçı Güney Geçici Meclisini destekliyor. Suudi Arabistan İhvan'ın Yemen'deki kanadı, kolu olan Islah hareketiyle temas hattında bulunuyor ve buna rağmen BAE Yemen'e askeri müdahalesinin arkasındaki nedenler arasında Husi, Islah, Kaide ve IŞİD ile mücadeleyi gösteriyor. Suudi Arabistan'ın sahadaki müttefikini düşman olarak sınıflandırıyor. Yemen savaşında en çok külfet ödeyen ortak Suudi Arabistan olmasına rağmen nimete konan ve stratejik alanları kontrol eden BAE olmuştur. Sözgelimi turistik bir mevkii olan Sokotra adasına el koymuştur. Bir taraftan İsrail diğer taraftan da İran ile gelişen ilişkileri Suudi Arabistan'ın canını sıkmakta hatta yakmaktadır. İran ile BAE arasında ticaret hacmi 19 milyar dolara ulaşmıştır. BAE korona ile mücadelede İran'ı yalnız bırakmamış ve bu ülkeye uçaklar dolusu tıbbı malzeme göndermiştir.
Muhammed Bin Selman Dubai'nin bölgesel ticari merkez olma özelliğini kapmak ve ülkesine mal etmek istemektedir. Londra'da yaşayan Suudi Arabistanlı muhalif Saad el Fakih iki ülke arasındaki gerilimin gerçek olduğunu ve Muhammed bin Selman'ın Muhammed Bin Zayed'in vesayetinden kurtulmak istediğini söylüyor. Buna mukabil BAE Suudi Arabistan'a yakın olan basın yayın mensuplarını kiralık kalem olarak yanına çekiyor. Kısaca enformatik alanda veya siber alanda BAE Suudi Arabistan'ın altını oyuyor. Tarlasını sürüyor.
Bitirmeden; acaba Suudi Arabistan ile rekabette eski Katar'ın yerini yeni BAE alabilir mi? Sorunun cevabı gelecek günlerde!