Arama

Mustafa Özcan
Şubat 28, 2022
Rey’den Minsk’e, diplomasinin tarihi koridorları
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Malazgirt Savaşı, tarihe yön veren ve mecra değiştiren savaşlardan birisidir. Anadolu'yu Türklere yurt yapmış ve kademeli olarak süreçte Bizans'ın sonunu getirmiştir. Bu büyük değişimde, hüsranda kendisine pek güvenen Bizans İmparatorunun payı inkar edilemez. Bizans İmparatoru Romen Diyojen gücüne güveniyor ve sadece Alparslan'ı yenmekle yetinmek istemiyor ve Selçukluların kökünü de kazımak istiyordu. Onları nihai olarak ortadan kaldırmayı da murat ediyordu. Alparsan da gücünün ve sınırlarının farkında idi. Bu nedenle de savaştan mümkün mertebe kaçınma taraftarı idi. Malazgirt'in öncülleri olan askeri sürtüşmelerde her ne kadar Selçukluların kefesi ağır bassa da genel bir savaşta Alparslan kendisine ve ordusuna güvenemiyordu. Bunun için uzlaşma taraftarı idi ve müzakere zemini arıyordu. Romen Diyojen ise üst perdeden konuşuyor ve Selçukluları yok edeceği günleri düşlüyor ve bunu da ima yoluyla açık ediyordu. Alparslan Bizans ordusunu baş edemeyecekleri bir bela ve külfet olarak görüyordu. Bu nedenle Bizans kralına ulaklar ve elçiler göndermişti ve müzakere üzerinden uzlaşma arıyordu. Kendisine çok güvenen Ermanus (Romen Diyojen ) sözü kestirip atmıştı. Alparslan'a imalı bir cevap göndermişti. 'Uzlaşma Rey şehrinde olur' demişti. Rey şehrini alarak 'bu sürece ve krize bir son veririz' demek istiyordu. Alparslan tehdidi anlamış ve bu cevaba son derece üzülmüştü. Olayların akışı iki orduyu ve devleti Malazgirt'te karşılaşmaya götürdü ve savaşa gönüllü olmayan ve beyaz kefenini giyerek askerin karşısına çıkan ve 'muzaffer olmak yerine ölmek istiyorum' mesajı veren Alparslan zafer kazandı ve Bizans ordusunu dize getirdi. Malazgirt Savaşı'ndan sonra tarihin yatağı değişmiştir. Anadolu Selçukluları ve ardından Osmanlı derken Türkler Ön Asya'da ve Avrupa'da cihangir olmuşlardır. Bizans imparatorunun hesap hatası tarihin akşını değiştirmiştir.

Şimdi de kuzey hattında Rusya ile Ukrayna arasında böyle bir durum var. Zelenski görüşme veya müzakere zemini olarak Rusya'nın yanında saldırgan bir coğrafyayı temsil eden Minsk yerine Budapeşte, Varşova, İstanbul ve Bakü gibi tarafsız başkentleri teklif etmiştir. Rusya ise Ukrayna için deplasman olan Minsk'te ısrar ediyordu. Sadece teklif etmekle kalmamış emri vaki ile Ukrayna heyetini Beyaz Rusya sınırlarına çekmiş veya heyeti orada beklediğini duyurmuştu. Aksi halde Ukrayna müzakereden kaçan taraf olacaktı.

Putin'in savaşı saldırganlık ve işgal olduğu kadar diplomasisi de zorbalığa dayanıyor. Bu noktada müzakere meselesi düğümlenmişti. Minsk ısrarı karşısında Zelenski müzakere konusunu rafa kaldırmıştı. Araya Lukeşenko girerek bir takım güvence ve teminatlar ile birlikte Zelenski'yi ikna etmiştir. Müzakere hususunda bile Putin uzlaşma yolunu değil de zorlama yolunu seçmiştir. Bu da kendisine ve ordusuna güvenden kaynaklanmıştır. Ateş gücüne güveniyor aklını geride bırakıyordu. Aklın yerini kendine güven almıştı.

Lakin savaşta yaşadığı aksilikler güven erozyonunu beraberinde getirmiştir. Bu da müzakere zeminini ve sürecini açmıştır. Putin süreçte bir ikilemle karşı karşıya kalmıştır. Ya müzakere edecek ya da tehdit dilini kullanacak ve ateş gücünün seviyesini artıracaktı. Şimdi her iki seçeneği de masaya sürdü. Savaşın seyri Putin'i zorlamıştır. Lakin savaşta alamadığını müzakere yoluyla almayı deneyecektir. Huylu huyundan vazgeçmez. Nitekim Zelenski de bunu beyan etmiştir. Putin cephede elde edemediğini masada elde etmek istemektedir. Lakin kabalığı nedeniyle dünyanın en azından Batı'nın paryası durumuna düşmüştür. Saddam gibi parya muamelesine maruz kalmıştır. Başkalarına taksitle yaptıkları toplu halde önüne çıkmıştır. Putin, Saddam gibi gücünü abartmıştır. Nezaketten anlamayan kişiliği onu köşeye sıkışmıştır. Savaştaki başarısızlık veya aksilikler ile dünyanın tepkileri onu müzakere masasına itmiştir.

Savaşın altın kurallarından birisi şudur. Savaşa haklı bir konumda ve haklı nedenlerle girmek gerekir. Bu savaşma azmini de biler, artırır. Güç dengesinde de kesinlikle düşmanı hafife almak doğru olmaz. Ummadığın taş baş yarar. Elbette düşmanın gücünü abartmak da doğru olmaz. Bu da güvensizlik ve mağlubiyet getirir. Kendine çok güvenmek rehavet ve hesapsızlık güvenmemek de gevşeklik getirir. Dolayısıyla dengede durmak gerekir. Putin ise Ukrayna meselesinde aynen Romen Diyojen gibi davranmış sadece Ukrayna'ya değil tümden Batı'ya hatta dünyaya kafa tutmuş, meydan okumuştur. Kendisi gibi macera tutkunu maganda tipler ve eğilimler için umut kapısı olmuştur. Şark despotu olduğunu ortaya koymuştur.

Bu kaba davranışıyla birlikte dostlarının değil düşmanlarının sayısını artırmıştır. Hasımlarının kinini yatıştırmak yerine bilemiştir. Böylece hesap hatası yapmış ve Batılı ülkeleri de karşısına almış bu da Ukrayna'a sempatiyi artırmıştır. Ukrayna böylece Batı'nın ön savunma hattı olmuştur. Hiçbir ciddi devlet Putin'e arka çıkmamıştır. Esat ile Ramzan Kadirov, Hasan Nasrallah gibi kuklalar arasında kalmıştır. Kazakistan'dan askeri yardım talep etmiş ama bu teklifi havada kalmıştır. Yine Azerbaycan, Ukrayna'nın yanında yer almıştır. En azından Rus tarafına mesafelidir. Yukarı Karabağ'da Rus barış gücü bulundurması örtülü bir işgaldir. Azerbaycan Türkleri bunu nasıl unutur! Dolayısıyla savaşa girerken Putin gemilerini yakmıştır. Arkada dost ülke bırakmamıştır. Ancak kendi tıynetinden olan Lukeşenko gibi birkaç kişi istisna sayılabilir. Bu nedenle de 23 yıllık kariyeri Ukrayna'da teste tabidir. Lavrov, Peskov ve Zaharova gibiler Kremlin'in çılgınlar mangası tarafından yönetildiği anlamına geliyor. Gücü her şeyin aracı ve ilacı olarak görüyorlar. Demirel zamanı öyle görürdü. Bunlar da gücü tek çare olarak görüyorlar. Her şeyi halledebileceğini sanıyorlar. Putin'in selefi Stalin Vatikan'ın kaç tümeni olduğunu sormuştur. Halbuki, SSCB tümene gerek kalmadan Polonya ile Afganistan gergefinde tuz buz olmuş, yıkılmıştır. Afganistan'da tekbirler ve Polonya'da katolik Kilisesine ait çan sesleri komunizmi söndürmüş ve bastırmıştır. Demek ki manevi güç bazen maddi güce ağır basmaktadır. Şimdi Putin, Polonya'dan sonra Ukrayna'da başka bir Katolik bir halk ile karşı karşıyadır.

Rusların hazırlıklı olduğunu söyleyenler olsa da Ukrayna, Rusya'yı tuzağa çekmiştir. Savunmasını kademeli olarak artırarak, yükselterek Rusları şaşırtmıştır. Keza Batı'dan beklenmeyen destek de kademeli olarak gelmektedir. Bunlar Putin'in hesabında veya öngörüsünde olan hususlar değildi. Dolayısıyla şaşkınlığa düşmüş ve ne yapacağını bilemez hale gelmiştir. Kısaca Putin, Ukrayna'da kapana kısılmıştır. Kendisine fazla güveni tuzağa dönüşmüştür. Kiev yönetimi sonucu Batı'nın yardımlarına bağlarken Moskova ise yardımların gelmeyeceği ihtimaline bağlamış ve ona göre hareket etmiştir.

Zelenksi de kimsenin kendileri için savaşmayı göze almadığını söylemiş bu da Putin'in güvenini perçinlemiştir. Lakin ABD, Hollanda ile Almanya gibi ülkelerin stratejik savunma silahları vermeleri ve temin etmeleri savaşın seyrini değiştirebilir. Batı, Rus gazabına uğramamak için teker teker yardım yapmak yerine Ukrayna'ya askeri yardım için ortak bir mekanizma kuruyor. Bu oldukça akıllıca bir taktik. Batı bu sefer hiç olmadığı kadar duyarlı ve akıllı davranmıştır. Ukrayna'yı ale'l acele NATO'ya dahil etselerdi Putin'i bu şekilde tuzağa çekemez ve iğfal edemezlerdi. Lakin Putin kendi ayaklarıyla tuzağa gitmiştir. Zelenski şimdi ivedilikle kendilerini AB'ye almalarını istiyor. Bu NATO seçeneğinden daha akıllı bir seçenektir.

Ruslar birkaç günde hem insan hem de mühimmat olarak büyük zayiat verdiler. Miloseviç'in vaktiyle askeri huruç hareketi bize Yugoslavya savaşlarını hatırlatıyor. Savaşın en hafif cephesi Slovenya'da yaşanmıştır. Siviller Yugoslav ya da Sırp tanklarını kuş gibi avlamışlardı. Yanan çaputlar veya molotof kokteyler ile tankları hedef almışlar ve Yugoslav ordusunu bu suretle eritmişlerdi. Şimdi de Ukrayna halkının katılımıyla birlikte Rusya'ya karşı benzeri bir karşı savunma yürütülüyor. Ayrıca yabancı muharip unsurların katılımıyla internasyolanist bir savaş kurgulanıyor. Buna ikinci Afganistan modeli diyebiliriz. Ukraynalı siviller ellerindeki kıt imkanlarla birlikte Rus tanklarını imha ediyorlar. Rus nefretiyle dolu kitleler de mobilize olarak Ukrayna safında savaşabilirler. Bu da Putin'in işini daha da zorlaştırır.

Kimilerine göre Biden'ın Afganistan'dan rezil bir şekilde çekilişi Putin'i cesaretlendirmiştir. Şimdi Ukrayna modeli ise Suriye cephesini yeniden hareketlendirebilir. Buna domino etkisi diyorlar.

Bugün haritada görülmeyen Rey Şehri, Selçuklu devletine başkentlik yapmış bir şehirdir. Tahran'ın eski yerleşkesidir. Rey şehri ile Tahran'ın münasebeti Fustat ile Kahire münasebetine benzer. Rey, Tahran şehrinin ilk kurulduğu yerdir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN