Hadiste 'müminin ferasetinden sakının zira o Allah'ın nuruyla bakar' denilmiştir. Kişileri ilk gördüğünde tanımak büyük bir meziyettir. Bu tip insanlara 'insan sarrafı' denmiştir. Sarraflar nasıl altının ayarlarını tanırlarsa ehli feraset de kişilerin ayarlarını tanırlar. Turnusol kağıdı nasıl kağıt üzerindeki renkleri ortaya çıkartıyorsa mihenk taşı da altını o şekilde tayin ediyor. İnsanlar arasında da bu tür sarraflar çıkabiliyor. Hükümleri ve yargıları şaşmayan bu tip insanlara insan sarrafı denmektedir. İlk bakışta karşıdaki insana not verir ve verdiği notta çok az yanılır.
İnsan sarraflarının tersi de vardır. Bunlar da insan simsarıdır. Onlar da insanları simalarından tanırlar ve kötülüklerine alet ederler. İnsanları hemen ayrıştırırlar ve işlerine geleni de kendilerine hadim ederler ve çalıştırırlar. Cinlerin nasıl hüddamı varsa bu tiplerin de aynı şekilde devşirdikleri, avladıkları insanlar vardır. Önce avlarlar ve sonra da bunları yoldan çıkarırlar. Sözgelimi Muhammed Gazali, İhvan'dan ayrılmıştır lakin davadan ayrılmamıştır. Dava ve davet çizgisinden sapmamıştır. Sadece örgütten ayrılmıştır dava ise bakidir. Hasan el Benna'dan sonra bir dönem cemaatin kayyumu haline gelen Ahmet Hasan el Bakuri ise öyle değildir. İhvan'dan ayrılınca bütün güzel vasıflarından da sıyrılmış ve Iraklı sosyolog Ali Verdi'nin tanımıyla saray vaizi haline gelmiştir. Yine İhvan'dan ayrılan Abdulaziz Kamil de böyledir. Bir zamanlar cemaatin en sevilen simalarından olan bu zat da 1954 yılında cemaatin ikinci, Nasır döneminin ilk mihnetinde Nasır'dan yana geçmiş ve sonraki hayatını, ayrıldığı cemaati olan İhvan'la uğraşmaya adamıştır. Bütün şeytani vasıflar ve sıfatları İhvan'a yüklemiştir. Her devirde böyle kopmalar yaşanıyor. Nitekim Kemal Helbavi de 2013 sürecinde kopmuştur.
Bu tip insanları tanıyanlar ve avlayanlar vardır. Bunlara da insan simsarı diyoruz. Uzun yıllar Esat ailesinin vakıflar bakanı olarak görev yapan Muhammed Hatip ardından da Abdussettar Seyyid bu keşfedilen ve devşirilenlerden birisidir. Zira mayası müsaittir. Mayadan anlayan simsarlar onu keşfetmişler ve ardından da devşirmişlerdir. Birleşik Arap Cumhuriyeti ya da Mısır ile Suriye'nin birleşmesi günlerinde Mısır güvenlik ağının başında olan Abdulhamid Sarrac, Abdussettar Seyyid'i keşfetmiş ve cariyelerin krallara sunulması gibi onu Nasır'a sunmuştur. Abdülhamid Sarrac Nasır'ın adam devşirme aracı ve simsarıdır ( El Ulema ve Emanetü'l Kelime, Muhammed Surur Zeynelabidin, s: 86, Daru'l Cabiye).
Mısır ile Suriye'nin ayrışmasından sonra darbeler sürecinde yıldızı parlayan Abdussettar Seyyid Esat ailesinin hizmetine girmiş ve dini alanı tanzim etmiştir. Zamanla Esat'ın ve Esat'ların gözdesi olmuştur. Sadece bununla da kalmamış güç merkezlerinin çekim alanına girdiğinden ve öyle bir yapısı olduğundan Suriye'deki Sünni camia arasında İran'ın sözcüsü haline gelmiştir. Bu durum Suriye üzerinde Türkiye-İran çekişmesine de yansımıştır. Abdussettar Seyyid bu çekişme döneminde sürekli Türkiye'yi dışlamaya çalışmıştır. Bu yönü yani İran'a veya Şiiliğe mesafeli yönü itibarıyla Muhammed Said Ramazan el Buti bu dini yapıya yabancılaşmıştır. Yalnız kalmıştır. Bu yalnızlık girdabında da öldürülmüştür. Abdussettar Seyyid dini yapıyı Esat ve İran lehine işletmiş ve dönüştürmüştür. Geçmişte mezhepler arası yakınlaşma sürecine karşı çıkanlar daha öteye gitmişler ve Şia ile can ciğer olmuşlardır. Selefiler karşısında Sünniliği kimseye kaptırmayan Fethu'l İslam Medresesi işte böyledir. Şia ve İran ile ortaklığa gitmiş ya da süreçte mecbur kalmıştır. Bazen adeseyi netleştirmek gerekiyor ya da karmaşık ortamda başınıza ne geleceğini kestiremezsiniz. Buti ailesi Kemalizmden kaçarken Esatlara yakalanmıştır.
Muhammed Said Ramazan el Buti'yi devşiren kimse de Çakal Karlos'un sürekli olarak sitayişle bahsettiği Muhammed Nasif Hayr Bek'tir. Bu namlı adam da Muhammed Said Ramazan el Buti'yi devşirmiştir ( https://arabi21.com/ story/1307836) . Filistinli yazar Muhammed Hayr Musa'nın gözlemlerine göre Muhammed Said Ramazan el Buti'nin şahsiyetini şekillendiren odak ve mihver şahsiyet Muhammed Nasif Hayr Bek'tir. Rejim nezdinde Bati'nin simsarlığını yapmıştır. Kendi zaten Nuseyri kliğine ve anlayışına mensuptur. Buti'nin komploculuğu ve ulusalcı söylemleri de Muhammed Nasif Hayr Bek'in telkinlerinden mülhemdir. Rejimin bu mutemet adamını Muhammed Hayr Musa şöyle değerlendiriyor: " Muhammed Nasif Hayr Bek babadan oğla rejimin kara kutusudur. Güvenlik teşkilat ve birimlerinin tilkisidir. Hafız Esat'ı arkadaşlarına yaptığı darbeden 2011 olaylarına kadar Suriye sahnesinin gerçek mimardır."
Muhammed Hayr Musa hakkındaki bilgileri şöyle detaylandırmaktadır:" Ebu Vail, 1937 yılında Hama kırsalında Misyaf (Batinilerin eski karargahı) doğmuştur. 2015 yılında da Şami Hastanesinde ölmüştür. Sağlığında 251 sayısıyla anılan güvenlik birimlerinin en önemli şubesi olan Hatip Şubesini yönetmiştir. Bizzat Hafız Esat'ın evini korumakla görevlendirilmiştir. Basıl Esat'ın veliaht olarak yetiştirilmesinden de baş sorumlu idi. Basıl'ın bir trafik kazası sonucu ölümüyle birlikte bu rolü Beşşar Esat'ı hazırlamaya geçmiştir …"
1985 yılından itibaren Buti'yi ayartmakla ve rejimin safına çekmekle meşgul olmuştur. Misyaf'lı bir Nuseyri olmasına rağmen gençliğinde şer'i orta okul ve liselerde okumuş ve bu suretle Sünni alimlere ve düşünce tarzlarına yakından aşina olmuştur. Muhammed Nasif Hayr Bek ile Buti'nin tanışması 1985 yılında Muhammed Fuad Şumeys adlı bir alimin evinde gerçekleşmiştir. Bu zat Rabıtatu Ulema'iş Şam üyesidir ve bir dönem İhvan'a katılmıştır. Mustafa Sıbai tarafından İhvan'a devşirilmiştir. Şam'ın kumaş tacirlerinden birisidir. Ev ziyafetinden sonra Muhammed Nasif Hayr Bek illa da dönüştü arabasıyla Buti'yi bırakmak ister. Böylece Buti ile bu istihbaratçı arasında ilk bağlantı kurulur. Bu tanışma faslı haftalık ziyaretlere dönüşür. Muhammed Nasif Hayr Bek her hafta Buti'nin evine uğramakta bazen de yanında Esat'ın çocuklarından veya ailesinden birini bulundurmaktadır. Böylece Nuseyriler ile Sünni alem arasındaki buzlar kırılmak istenmektedir.
Muhammed Nasif Hayr Bek Buti'nin kafasında dindar bir Esat ailesi portresi çizer. Bu da Buti'nin şatahat devresinin başlangıcı olur. Artık o Sedat gibi 'er reis el mü'min'dir. Yani iman abidesi reistir. Basıl aralıklı ziyaretlerinde Buti'nin dizinin dibinde oturur. Ondan dinini öğrenmek ister. Bazen de gece yarısı telefonla Buti'yi arayarak kıldığı gece namazının inceliklerine dair sorular sorar. Bu da Buti nezdinde ailenin dindarlığı konusunda bir gösterge olur. Bu ayrıntılar Buti'nin aile hakkındaki şatahatının nedenlerini arasında yer alır. 2011 olaylarıyla birlikte gerçekle hayal birbirinden ayrışır. Fakat süreç Buti'nin de sonunu getirir.
Mustafa Özcan