Bazen insanlar bilmeden arı kovanına çomak sokarlar. Kızan arılar öfkeye kapılıp önüne geleni sokar. İran'da nicedir halk Molla rejimi için kazan kaldırıyor lakin her defasında mollalar ayakta kalmayı başarıyorlar. Demek ki yeteri kadar kararlılık yok. Bu başkaldırılar kâh yolsuzluklar kâh su kıtlığı nedeniyle bazen de mollaların ölçüsüz davranışlarına karşı patlak veriyor. Kadın hassas bir varlıktır. Hadiste belirtildiği gibi eğe kemiğinden yaratılmıştır. Tam düzeltmek isterken kırabilirsin. Elbette hadisin sıhhati veya yorumuyla alakalı olarak farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Sıhhati bir yana hadis kadının hassas bir varlık olduğunu ve hesapsız ve ölçüsüz hareketlerin onu kızdırabileceğini ortaya koymaktadır.
Tarih boyu bilinen kurumlardan birisi hisbe teşkilatıdır. Alışveriş ve sokak adabında ölçüye uyulup uyulmadığını denetler. Bir yönüyle zabıta görevi ifa eder. Dini polis olarak ifade edilen Suudi Arabistan'da Mutavva, İran'da ise Besiç bu hususta maksadı aşmış ve kadın meselesiyle karşı karşıya kalmıştır. Mısır'da ise ender olarak hisbe kurumunun gündeme gelmesi de sorunlu olmaktadır. Ahlaki denetçilik adalet çerçevesinde yapılmalı ve muktezayı hale uygun düşmelidir. Bu kurum bir vadide ahlak polisi de başka bir vadide olursa herhangi bir yanlış müdahale ile ortalık yangın yerine dönebilir.
Geçenlerde Suudi Arabistan da yetim kadınlara polis şiddeti kamaranın kapsama alanına takıldı. Hoş görüntüler değildi. Polisin kadınları dövmesi elbette infial meydana getirmektedir. Onun buna müstahak olup olmaması ya da ne yaptığı ettiği ayrıntı ve teferruat olarak kalmaktadır. Bir kitleye mazlumiyet görüntüsü kazandırmak en son yapılması gereken bir şeydir. Bazen de muktezayı halin dışına düşülmektedir. Süleyman Demirel'in Urfalı bakanlarından Necmettin Cevheri bir Suudi Arabistan ziyaretinde ortak paydalardan birisinin Osmanlı Devleti olduğunu söylemiştir. Osmanlı enkazı üzerine kurulan hiçbir devlet meşruiyetini Osmanlı'dan devşirmez, almaz. Belki yıkılmasından alır. Bilhassa Vehhabiler Osmanlıya isyan etmiştir. Bu değerlendirme maksada uygun düşmemiştir. Biz Osmanlıyı ümmetin hamisi olarak görüyoruz lakin onlar bu değerlendirmeye katılmıyor. Osmanlı'nın Arapları geri bıraktığını veya sömürdüğünü vesaire söylüyorlar.
11 Mart 2002 tarihinde Mekke'deki bir kız okulunda çıkan yangında 14 kız öğrenci can vermiş ve namahrem oldukları gerekçesiyle itfaiye erleri kızların kurtarılması için harekete geçmemiştir. Bunun yankıları Türkiye'ye kadar aksetmiş ve merhum Hasan Karakaya meseleyle ilgili tartışmanın yanlış tarafında yer almıştı. Gayretkeşlik onu itfaiye birlikte aynı zeminde buluşturmuştur. Bu yasak 8 yıl sonra kaldırıldı. Kadın konusunda en katı anlayışı yansıtan akımlardan birisi Vehhabiliktir. İslam'ı savunma adına Hasan Karakaya da onları ve o günkü tutumlarını savunmuştur. Laik kesimlerle gereksiz bir polemiğe girmiştir. Şeytan ayrıntıda gizli derler bazen öyle oluyor.
Şimdi İran da dini polis böyle bir sakarlığa imza attı. Mahsa'nın hikayesinde İran'lı kadını görmekteyiz. Yurdanur Aksoylar Çetirge tarafından kaleme alınan ve Bilgi Yayınları arasında çıkan Namludaki Karanfilden Şeriata "İran" kitabında kadının dönüşümüyle alakalı bir rüya aktarılır. Bu rüya zamanla gerçeğe dönüşmüştür.
İran'ın Saqez ilinde yaşayan 22 yaşındaki Mahsa (Jina) Amini akrabalarını ziyaret etmek için ailesiyle birlikte 13 Eylül Salı günü Tahran'a gitmişti. Ahlak polisi tarafından giyinme şekli hedef gösterilerek gözaltına alındı. Mahsa'nın yanında bulunan erkek kardeşinin itirazı üzerine polisler, Mahsa'yı "bilgilendirme dersi" için götüreceklerini ve bir saat sonra serbest bırakacaklarını söylediler.
Birkaç saat sonra, Mahsa'nın karakolda fenalaştığı ve ambulansla hastaneye götürüldüğü öğrenildi. Doktorların verdiği bilgilere göre genç kadın ağır beyin hasarı almış ve kalp krizi geçirmişti. Denildiği gibi ardından yapılan müdahaleler sonuç vermemiştir.
13 Eylül Salı günü "Vozara" gözaltı merkezine götürülen Mahsa'nın devriye aracındaki memurlar tarafından darp edildiği, ayrıca gözaltı merkezinde saldırıya uğradığı öğrenildi.
Olay üzerine kadınlar kazan kaldırdı. İran'da kadınlar zaman zaman toplumsal ve dini hareketlerde öncü olabiliyorlar. Bunlardan birisi de Babilik hareketinin dailerinden Kurretü'l Ayn (Zerrintac) isimli bayandı. Gününüzde siyasi olarak önde gelen kadın figürlerinden birisi de Meryem Recevi'dir.
Saçları kesme protestosu yaygınlık kazandı.
Mahsa'nın ölümünden sonra kadın isyanı veya protestolarının kazandığı mecra kadınlarının saçlarını kesmeleri oldu. Saç keserek molla rejimine karşı çıkıyorlar. Bunun doğruluğu veya yanlışlığı bir yana yanlış uygulamalar kadınları kabından çıkartıyor ve kışkırtıyor. Elbette bazı taşkınlıkları tasvip etmek mümkün değildir. Lakin ateş olmayan yerden de duman çıkmaz. Kadınları ıslah etmenin başka yönleri ve doğru ve sağlıklı yöntemleri bulunmalıdır. İyiliğe şiddetle değil iyilikle ulaşmak gerekir. Yanlış yönteme verilen cevap genellikle isyan hareketleri olmaktadır. Bir isyan rejimi yıkmayabilir ama isyanların bütünü rejimleri yerle bir eder.
İran rejimini protesto için kadınların saçlarını kesmeleri bana tarih içinde farklı zeminde ve boyutta da olsa bir benzeri olayı hatırlattı.
Bu olay şudur: Şamlı Meysun adlı bir bayan 607 (Hicri) geniş kapısından menkıbe kitapları üzerinden tarihe geçer. Haçlılar sağa sola saldırmışlar ve Meysun'un 4 kardeşini şehit etmişlerdir. Müslümanlar ise umursamaz bir haldedir. Haçlı tufanı karşısında kardeşlerinin şahadeti ciğerlerini dağlayan Meysun ne yapabilirdi? Bununla birlikte iman hamiyeti hiçbir sınır tanımaz. Onu gayrete getirir. Kükremesiyle birlikte tarihin seyrini ve mecrasını değiştirir. Bulduğu yöntemle birlikte Şam'ı sarsar. Boğazından çıkan iman dolu ses kabirlerdekileri bile ihtizaza getirir. Taziyesi için evine toplanan kadınları bir araya getirir ve 'biz kılıç kuşanan erkekler zümresinden değiliz. Lakin erkekler korkudan acze düştüklerinde yerlerine biz geçeriz ve bizim himmetimiz körelmez' der.
Eline bir makas alır ve saçlarını demet demet keser. Taziyeye gelen kadınlar da ona izlerler. Sonra onları örerek işleyerek çarpışmalara katılan atlara dizgin yaparlar. Bunları düğün veya zifaf gecesine değil savaş meydanlarına ayırırlar, tahsis ederler. Bu saç tellerinden oluşturulmuş dizgin ve üzengiler Cami-i Emevi Hatibi olan Sıbti İbni Cevzi'ye ulaştırılır. Sıbti İbni Cevzi kendisine ulaşan kadın örgüleriyle birlikte minbere çıkar. Kaşları çatıktır ve üzgündür. Kelimeleri ve cümleleri ateşten olan bir hutbe irat eder. Duyanların kalplerini dağlar. Kadınların feryadına eşlik eden hutbe eskimeyen belagat numune ve mucizelerinden birisi olarak tarihe geçer. Yeri göğü inletir. Konuşmasının dibacesinde şunları söyler. Ey dünyayı fethetmek yerine yurtlarını kaybeden Müslümanlar! Gayri Müslimler sizin yurdunuzu ve iman yurdunuzu çalmışlar ve kendilerine mal ve yar etmişlerdir. Bu mudur hamiyet, bu mudur gaza? Ateş yüklü kelimeler yürekleri harekete geçirir. İstikamet kazandırır.
Şöyle der: Aranızda bir Arap, bir Müslüman ve bir insan yok mu? Arap olsa kardeşine yardım eder. Müslüman olsa kardeşine sahip çıkar. İnsan olsa insanlığı ayağa kaldırır! Erkekler cihada çıkmaktan aciz ise hiç olmazsa kadınlara yol açsınlar!
Sonuç olarak, belki Mahsa, Meysun değil ama yine de hikâyeleri aynı kalıba dökülüyor. Kayıp onurlarını arıyorlar!
Mustafa Özcan
(https://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:ZJXN_WrgWB0J:https://forum.islamstoy.com/)